Tarımla/çiftçiyle ilgili meselelerin çözümünde mesafe alınamaması sorunların bilinmemesinden değil, sorunlara/tarıma/çiftçiye sahip çıkılmamasından kaynaklanmaktadır.

Yoksa konuyla ilgili herkes nerede hangi sorunların ne olduğunu, sebeplerini hatta çözümlerini az çok bilmektedir. 

Bu ülkede kendisine sahip çıkılmayan, kıymeti bilinmeyen, önemsenmeyen, dinlenilmeyen, ağzını açtığında lafı ağzına tıkanan o olmazsa 3-5 kuruşluk destekle ağzı bantlanan, tren vagonları gibi adı çiftçi kuruluşları olan odaların, birliklerin, kooperatiflerin, odaların peşine takılmış/mecbur bırakılmış çok önemli bir sosyo-ekonomik sınıf var.

Çitçiler, üreticiler, köylüler…

Burada bilinenleri tekrarlamanın, duyarsızlıkları zirveye varmış olanları uyarmanın bir anlamı yok. 

Mesele bilgi ya da proje veya donanım eksikliği değil, mesele anlayışta düğümlenmektedir. Haydi içinizde üretene, köylüye çiftçiye muhabbet ve ilgi yok bari stratejik düşünün bu ülkenin ikbalini tasarlayarak hareket edin. 

Resmi kurumların masa başlarında veya çiftçi kuruluşu (!) derebeyliklerin 5 yıldızlı otellerde körler sağırlar birbirini ağırlar toplantılarında hazırlanan üretilen argüman ve rakamlarla meseleye bakanlar ülkenin bu meselesine kalıcı çözüm üretemezler / üretemiyorlar. 

Sorunların / zararların gerisinden giden, öngörü ve planlama yapamayan bir anlayış ancak günü pansuman tedbirler alarak kurtarabilir ve kurtarıyor.

Daha geçen yıldan aklımızda kalan en parlak proje uygulama tanzim satış mevzuunu, onbinlerce ton ithal edilip, büyük kısmı depolarda çürütülen, sonrada kalanları ithalat maliyetlerinin çok altında satılan soğan, patates facialarını hatırlayalım.

Bu operasyonlar sırasında hazineye yazılan görev zararının boyutunu kimse bilmiyor olmakla beraber muhtemelen milyar doları bulması bizi şaşırtmaz.   

Yurt dışına kaynak aktaralım, aldığımız malları depolarda çürütelim, olmadı düşük fiyattan satalım ama bu imkan ve kaynakları kendi üreticimizin, çiftçimizin üretimine destek olarak kullanıp meseleleri kökten çözmeyi düşünmeyelim.

Öyle mi? 

Efendiler; keyfiniz yerinde, makamlarınız ve onun sağladığı imkanlarınız garantide, siz vatandaşı memnun ederek o makamlarda kalınmadığını, sihirli formülün devletin/siyasetin zirvesini memnun etmekle olduğunu keşfetmiş insanlarsınız.

Yine de merhamet edin, size o makamları vermese de imkanları veren bu halkı, çiftçiyi, üreticiyi önemseyin.

Kulak kabartın ve sahiplenin.

Kıymayın yazıktır, günahtır.

Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinleyin; Çiftçi gırtlağına kadar (özellikle aile işletmeleri) borç batağında, size şaka gibi gelmesin!

Çiftçi ekemiyor, ekse gübre/ilaç atamıyor, öyle ki 2.5 litrelik cola şişesiyle mazot alanlar var.

Bu iş iyi bir yere gitmiyor.

Son yirmi yılda kırsaldan şehre göçen insan sayısı 15 milyon ve bunun neredeyse tamamı tarımsal üretimden çekilmiş durumda.

Kırsalda kala kala 5 milyon nüfus /üretici var ve bunlarda mecburen kalanlar ya da işgücü olmayanlar. 

Lütfen ülke tarımının tabutuna çivi çakmayın!

Eğer ülke tarımının tabutuna çivi çakarsanız ülkenin bağımsızlığına da çivi çakarsınız.

Derhal çiftçinin borç yükü altında daha fazla ezilmesinin ve üretimden kopmasının önüne geçilmelidir.

Devletin imkanları sonuna kadar kullanılarak artık borç ertelemenin bir çözüm olmadığı da göz önünde bulundurularak öncelikle faiz yükü çiftçinin sırtından alınmalıdır.

Aksi takdirde çok hızlı ve acı bir tarımsal çöküş (Bana göre ülkenin çöküşü) bizi bekliyor. 

Borsada malını satmak için sırada bekleyen çiftçinin serzenişiyle bitirelim:

“Arkadaş biz çalışıyoruz, üretiyoruz, perişanız, canımız çıkıyor. Para kazanamıyoruz, borçlarımız kanuni takibe girdi, girecek. Devlet, lüks içinde yaşayan yiyen, içen,… Ağaoğlu’nun varlık fonundan yüzmilyonlarca dolar borcunu siliyorda bize neden yardım etmiyor!..”