Tarımda her yeni bakanla birlikte “yeni dönem” umut ve beklentisi oluşuyor. Ve her seferinde yeni dönem yerine “yeni hüsran” yaşanıyor.

İddialı cümlelerin yerini bildik icraatlar ve şaibeli durumlar alıyor.

Yine de ümitvar olmak, hayır dilemek gerek…

Her dönem kapı eşiğinde bilindik ezber cümleler kuranların meseleyi kapsamlı (bütünleşik)  bir şekilde ele almaması, mevsimsel, bölgesel, alansal yaklaşımlar sergilemesi nedeniyle akıbet değişmiyor.

Tabi ki bütün sorunlar bir anda bütün boyutlarıyla çözülemez.

Ama birkaç temel/yapısal sorunu çözerseniz bunların doğurduğu onlarca sorunla tek tek uğraşmak durumunda kalmazsınız. Ve aynı sorunları döne döne yeniden yaşamaz ve bu ülkeye yaşatmazsınız. 

Örneğin; her 5-6 senede bir damızlık büyükbaş krizi/kıyımı ve sonrasında yurtdışından yüzbinlerce hayvan ithalatı yapılması gibi. 

Üstelik bütün krizler aynı nedenlerden aynı şekilde yaşanırken…

Türk Tarımının en temel sorunu planlama ve koordinasyondur.

Diğer hepsi detaydır.

Dijital bir çağda veri oluşturmak, veriye ulaşmak bu kadar kolayken planlama yapılamamasının iki temel sebebi var.

Bunlardan birincisi şark kurnazı, günü birlik düşünen taşra politikacının sadık bürokratı olma ahlakı ve bunun düşük aklı, diğeri de toplum olarak taşıdığımız göçebe sosyo-genetik…

Bu konu taaa 1930’lu yıllarda M.Kemal Atatürk tarafından bütçe konuşmalarında gündem edilmiş, 2000’li yıllarda dönemin Tarım Bakanı Sami Güçlü (Akparti İktidarının  kısa süre görevde kalsa da en başarılı, örnek şahsiyeti ile dikkat çeken  Tarım Bakanı) konuyu gündemine alarak tarımsal havzaların oluşturulması esaslı planlama çalışmaları başlatmış ama görevden alındığı için bu çalışmalar kadük kalmış, yaklaşık 10 yıl sonra Faruk Çelik tarafından ışıklı salonlarda, körler sağırlar birbirini ağırlar toplantılarında piar düzleminde hayata geçirilmiş. Ama  fiilen, etkin, gerçekçi ve fayda üretir bir biçimde sahada hayata hala geçirilememiştir. 

Yani bu konuda da tıpkı simental ırkının ıslahına başlanan 1930’lar düzlemindeyiz.

Hay maaşallah…

Bu ana başlıktan sonra birkaç alt başlığa değinmekte fayda var.

Birincisi; Tarım meselesi memleketin onlarca meselesinden herhangi bir mesele değildir.

Stratejik bir meseledir.

Ertelenemez, savsaklanamaz, yüzeysel yaklaşılamaz. 

Bu konu eskiden beri olduğu gibi köylünün sırtının sıvazlanması cebine 3-5 kuruş sıkıştırılması meselesi değildir. 

Öncelikle tarıma ve üreticiye bakış açısı/algı değişmeli ve bütün bir devlet idaresinde bu sağlanmalıdır.

İkincisi; Aile işletmeleri, kırsalda üretim sonuna kadar desteklenmeli. Kırsal cazibeli hale getirilmeli. Köyleri kaybettik hiç bari olmazsa ilçeler düzleminde mevzilenmeliyiz. Tarımsal üretim kitabi olmaktan ziyade bir gelenektir. Ve bu ancak aile işletmeleri ile ayakta tutulabilir. Bu konuda teşvik destek kalemleri çok iyi bir şekilde kullanılmalıdır. Ulufe dağıtıp yeniçeri isyanını bastırma kafasıyla olmaz.

Üçüncüsü; Aile işletmeleri desteklenirken diğer taraftan küçük ölçekli işletmeciliğin rantabl olmadığı/olamayacağı göz önüne alınarak profesyonel büyük ölçülü işletmelere destek verilmeli. Bunu yaparken gerçekten iş yapan çevreler desteklenmeli, milletin imkanları açgözlü iş yapmayan hilekarlara meze yapılmamalıdır.  Hatta hiç yobazlık yapmadan devletin hem sopası hem de havucu ile kontrol edilecek şekilde kolhozların reforme edilmiş şekli hayata geçirilmelidir.

Dördüncüsü; Ve tabi ki ihracat…

Yeni Tarım Bakanı eski dünya haritasını önüne koysun ve bir baksın bakalım TR nerede? Allah vergisi bir coğrafya ve iklimde kıyıda köşede kalmış ülkelerle tarımsal ihracatta yarışmak övünç değil, utançtır. Hele hele bu konumda ihracat yasağı koymak nasıl bir parlak zekanın ürünüdür, bunu anlamak mümkün değil.

Bırakın kardeşim ihraç oluyorsa olsun. Çiftçi birkaç üründen de tatlı para kazansın. Bizde pahalı tüketelim (tabi birkaç temel ürün hariç) Senin sanayicin tüccarın dünyanın en ücra köşelerine kadar her türlü ürünü satarken senin ihracat yasağı koyman nedir? 

Aha soğan tarlada 5-6 liraya düştü, yer gök  buğday, arpa oldu, ne yapacaksın? Milletin malı zelil mi olsun yazık değil mi?  Tarım ve Gıda sanayini destekle, ihracatçıya omuz ver, ülke zenginleşsin…

Beşincisi; Yüzlerce tarımla ilgili fakülte süreçlere dahil edilmeli. Sabah 8 akşam 5 arası kadim ezberleri duvarların arasında tekrarlayıp, idari veya akademik pozisyon kovalayanları sahaya çıkarın ayaklarına çamur, önlüklerine ahmın bulaşsın.

Bir de her biri derebeyliklerin arpalığına dönmüş bu çiftçi kuruluşları/örgütleri kalabalığını azaltılmalı, üreticiye yük olmaktan çıkarılmalı, çiftçinin (gerçekten) sürece katılımı sağlanmalıdır. Gaziantep’te birliğin başındaki aslan gibi çalışan adamı görevden alıp iş üretmeyen çaba göstermeyen yüzlercesine dönüp bakmamak nedir?

Bilmem kaçıncı yeni dönemde hayırlı olsun.

İnşallah, yeni bakan gerçekten yeni bir döneme imza atar.