Uzun bir aradan sonra mahallemde burma kadayıf yapan dükkana uğradım.

Birkaç ay önce aldığım fiyatın neredeyse 3 katına aldığım tatlı paketlenirken daha önceden tanıştığımız arkadaşla hasbihal ettik.

Kendisi  “un, yağ ve şeker” konusunda yaşanan sıkıntıları bir çırpıda ayakta anlatıverdi. 

Bazı konuları bilseniz de sahada görmek ve pratikte etkisini gözlemlemek çok daha önemli. 

Eskiler bilir temel gıda denildiğinde ilk olarak akla “un, yağ, şeker” gelir.

Eğer evde bunlar var ise kış, kıyamet bir şekilde atlatılır.

Eğer yoksa ya da eksikse perişanlık diz boyu olur.

Diğer konulara/ürünlere değinmeden kısadan bu üç başlığa baktığımızda devlet denilen aygıtın ve onun Tarım politikalarını yürüten organlarının uzun yıllardır paralize olduklarını (hareket etmediklerini) görüyoruz.

1. Bugday/Un; uzun yıllara sair Türkiye’nin üretimi ile tüketimi arasında bıçak sırtı bir denge olmakla beraber son yıllarda bu denge üretim aleyhine bozuldu ve gittikçe bu durum daha trajik bir hal aldı/alıyor.  Bunu herkes bilmekle beraber “param var, basarım parayı ithal ederim” şaklabanlığı ile sezonda kendi çiftçisine vermediği parayı ithalatla başka ülkelerin çiftçi ve tüccarlarına vererek stratejik kurumları idare edenler ve bunların şaklabanlıklarına itibar edenler (siyasiler) bugün yaşanan ve daha da derinleşecek krizden 1. derecede sorumludurlar.

Başta görevden alınan son bakan olmak üzere bu tabloda payı olanların hepsi hesap vermeliler. Burada defalarca yazdık tarım/gıda konusu stratejik bir konu bu ülke 3-5 gemi ile dışarıdan getirilecek ürünlerle beslenemez ve ayakta duramaz diye. Onu geçtik beyefendiler en ilkelinden, en modernine bütün devletlerin binlerce yıllık gelenek haline getirdiği   “seferi buğday stoku” uygulamasının ehemmiyetinden bile bihaberler.

2. Ayçiçek yağı; buğday gibi uzun yıllardan beri tüketimi karşılamaktan oldukça uzak, en iyi yıllarda ihtiyacın ancak 2/3 karşılayacak kadar üretim gerçekleşmesine rağmen, yaklaşık 30 yıldır bu konuda kayda değer bir çaba ve gelişme kaydedilmemiş. Bu konuda da ithalat yegane ve kolay çözüm olarak işletilmiştir. Komşu ülkelerin Ayçiçek üreticileri harman döneminde depolarına çektikleri ayçiçeğini her yılbaşı gümrük vergileri inince ( inen gümrük vergisini kendi kar hanelerine yazarak) ellerindeki ayçiçeğini iyi bir fiyatla (argo tabirle) Türkiye’ye çakmışlardır. 

Ve her yıl bu satışlar komşu ülke çiftçilerinin geleneksel bayramına dönmüştür.  Ayçiçeğinin diğer stratejik önemi ise protein kaynağı olarak en önemli yem hammaddesi olmasıdır. Yani ayçiçeği yeterince üretilmezse ayçiçeği küspesini de mecburen ithal etmek zorundasınız. Ve hayvancılık maliyetlerinin % 70’ni yemin oluşturduğunu göz önüne aldığınızda bu ürünün ne kadar önemli olduğunu görürüz. Böyle bir durumda adama sormazlar mı “sen ülke olarak yıllara göre yem hammaddelerinin en az % 50’ni ithal ederken hayvancılığını nasıl ayakta tutacaksın?” 

3. Şeker; hafızam beni yanıltmıyorsa 2003 yılında bir heyetle ilçemize şeker fabrikası kurulması için dönemin Sanayi ve Ticaret bakanı Ali Coşkun’la bir görüşmede bulunmuştuk ve kendisi o zaman şeker üretimimizin oldukça yüksek olduğundan, depolarda 600 bin ton fazla şeker bulunduğundan, U. Arası piyasalara bu şekeri satmak için uğraştıklarından bahsetmişti.  Birkaç yıl önce şeker fabrikaları patır patır satıldı. Ve bunların bir kısmı üretimden çekildi ya da üretimdeymiş gibi yaparak yollarına devam ediyorlar. Gelinen nokta itibariyle 100 yıldır bu topraklarda en yaygın ve büyük ölçekli yetiştirilen sanayi bitkisi şeker pancarının da, şekerin de olağanüstü bir şekilde saçmalayarak canına okuduk.

Şimdi şeker sıkıntısı var ve şeker ithalatı konuşulmaya başlandı.

Kötü/eksik olanları iyileştirmek bir yana düzgün/yeterli olan bazı alanlarda da işler çığırından çıktı. 

Pamuk, çeltik, arpa, mısır bazen buna mercimek, nohut, fasulye ekleniyor.

Yani tarla bitkilerinde durumumuz iç açıcı değil.

Tabi ki bunun sonucu olarak hayvancılıkta da sıkıntılarımız eksik olmuyor/olmayacak. 

Allah’tan çiftçinin üretimini her sene kumara çevirtip malını çöpe döktürsek de meyve- sebzede iyiyiz. 

Gelelim bütün bunların suçlusu (!) sanayicilere, marketlere ve stokçulara: keşke stoklanacak mal olsa da ülke sınırları içinde depolarda stokta dursa…

Bu stokçuluk meselesi tam bir komedi, tam bir uydurma, tam bir hedef şaşırtmaca.

İş yapmakta beceriksiz olan bürokrasi sıkıntılara neden olan (!) günah keçileri bularak koltuk korumada maaşallah oldukça mahir.

Yeni Tarım Bakanı ve Tarım Bakanlığı kadar önemli (hatta teşkilatlanmada ve sonuç almada daha hızlı) Tarım Kredi Kooperatifleri yeni Genel Müdürü Hüseyin Aydın’a  Allah yardım etsin.

Çok kritik bir dönemde, çok kritik bir görevin başındalar ve 90 milyonun kursağından geçecek her şey onların yapacakları ile ilgili. 

Günü kurtaracak palyatif çözümler (Tokat’tan 3-5 bin hayvan almakla), seçmene şirinlik gösterileri (Stokçu sanayici, perakendeci efsanesi yaratmakla),boş hamaset içeren söylemlerle (dağı taşı ekin, aslansın kaplansın laflarıyla)  bir yere varılamaz, varılamadı, varılamayacak.

Sorun çok boyutlu ve derin;

Radikal ve hızlı bir şekilde (bir köyde 10 yılda yaparak değil) toprak reformu yapılmadan, tarım arazileri ve su kaynakları kesin caydırıcı hükümlerle koruma altına alınmadan, tarımsal üretim ve ticaret modellemesi geleneksel işleyişten, özgün bir modelleme ile kurtarılmadan, global piyasaların verileri ile bütünleşik tarımsal üretim planlaması yapılıp uygulanmadan bu sorunların hiç biri çözülemez.

Unutmadan; herkesin diline pelesenk olan “köye geri dönme” meselesi ile boşuna uğraşmayın.

Köye ancak ömrünün son demini memleketinde yaşamak için insanlar dönüyor.

Tüp macundan çıktı, geçmiş olsun, kimseyi köye döndüremezsiniz.

Başka çözümler üretmelisiniz.  

Aklıma gelmişken 30 senedir  “bir cep telefonu bir römork buğday…” diye lafa başlayan ve bugün ortaya çıkan tabloda payı olan birilerine hala rastlarsanız ensesine bir tokat atıp, başınızdan def edin. 

***Geçen yazımızda “özel kanunu olan tarım şirketleri” ifadem; paragraf içerisinde kollektif üretimi, yani küçük üreticileri birleştirmeyi esas bir yaklaşımı içermesine rağmen yanlış/eksik anlaşılmış. Önermemi netleştirerek kolay anlaşılsın diye ifade edecek olursam (bazılarımızın tüylerini diken diken etse de ) benim önermem komünizmde ki KOLHOZ modeline benzer bir modeldir.