Türkiye’nin tarım destekleme sistemi artık sadece “çiftçiye yardım” konusu değil, ülkenin gıda güvenliğinin, ekonomik bağımsızlığının ve küresel rekabet gücünün belirleyici unsurudur. Ancak mevcut model, destek miktarından çok tasarımı nedeniyle tıkanmış durumda.

Türkiye tarımda kritik bir eşiğe geldi

Artan maliyetler, değişen tüketim alışkanlıkları, iklim riskleri ve küresel rekabet baskısı… Bugün tarımsal destekler, geçmişteki gibi yalnızca “çiftçinin ayakta kalması” için değil, ülkenin sürdürülebilir geleceği için stratejik bir araç haline geldi. Fakat sorun, desteklerdeki rakamların büyüklüğü değil, desteklerin yanlış tasarlanmış olması.

OECD’nin PSE (Producer Support Estimate) verilerine göre Türkiye’nin tarımsal destek oranı tarım hasılasının yalnızca %9’u civarında. OECD ortalaması %13, AB ortalaması ise %16. Ancak asıl fark, bu desteklerin nereye ve nasıl yönlendirildiğinde ortaya çıkıyor.

Bugünkü tabloda Türkiye’nin destek yapısının üçte ikisi “fiyat müdahaleleri” üzerinden işliyor. Yani TMO alımları, gümrük vergileri, iç piyasa fiyatlama politikaları… Bu model kısa vadede üreticiyi koruyor gibi görünse de uzun vadede hem tüketiciyi hem de üreticiyi zor duruma sokuyor. Üretici verimlilik artışı sağlayacak yatırım yapmıyor, tüketici ise yüksek gıda fiyatlarına mahkûm oluyor.

Girdi desteklerinden, verimlilik desteklerine geçilmeli

Mevcut destek yapısında en büyük payı mazot, gübre, yem ve diğer girdilere verilen destekler oluşturuyor. Bu model, üreticiyi piyasa dalgalanmalarına karşı savunmasız hale getiriyor. Ayrıca üreticiyi yüksek teknolojiye yönlendirmediği için tarımsal dönüşümü de geciktiriyor.

Yeni model şunu hedeflemeli:

Verimlilik artışı sağlayana daha fazla destek,

Dijital tarım ve iyi tarım uygulamalarını benimseyene teşvik,

Kooperatif ölçeğini büyütene performans desteği.

Destek, maliyeti değil üretim kalitesini büyütmeli.

Üretimi boşta bırakan değil, üretimi yönlendiren hibrit model

AB’nin üretimden bağımsız ödeme modeli Türkiye’ye birebir uygulanamaz, çünkü Türkiye’de üretimin kendisi risk altında. Bu nedenle Türkiye’nin ihtiyacı hibrit bir modeldir:

Stratejik ürünlerde prim sistemi,

Bölge bazlı üretim planlaması,

Sözleşmeli üretime yüksek teşvik,

Ürün-pazar eşleşmesine göre yönlendirici destekler.

Bu model hem gereksiz üretimi engeller hem de arz açığı olan ürünleri güçlendirir.

Herkese eşit değil, her bölgeye adil destek

Türkiye'nin tarımsal haritası son derece heterojen. Ege’de zeytin üretimi ile İç Anadolu’da buğday üretiminin maliyeti aynı değil. Ancak bugün destekler, bölgesel farklılıkları göz ardı eden “tek tip” bir mantıkla ilerliyor.

Yeni sistem:

Bölgesel maliyet farklarını,

Su ve toprak yapısını,

İklim risklerini,

Ürün çeşitliliğini dikkate alan bölgesel destek matrisleri oluşturmalı.

Bu yaklaşım, destekleri daha etkin hâle getirir.

Tarımsal sigorta, destek yapısının yarısını taşımalı

ABD’nin tarımda güçlü olmasının nedeni yalnızca doğrudan destekler değil, etkili sigorta sistemi. Türkiye’de TARSİM önemli işler yapıyor ancak afet risklerinin arttığı dünyada sigorta sistemi daha güçlü bir omurga haline gelmeli.

Uydu ve yapay zekâ destekli hasar tespiti,

Dinamik risk primi hesaplaması,

Çiftçinin prim yükünün azaltılması desteklerin daha doğru kullanılmasını sağlar. Risk yönetilmiyorsa, destek de işlemiyor.

Kooperatifleşme olmadan destekler ölçek yaratamaz

Türkiye’de ortalama işletme 6–7 hektar. Bu ölçekle verimlilik artışı, teknoloji yatırımı veya uluslararası pazarlara açılım mümkün değil. Kooperatifleşme hem maliyeti düşürür hem de pazarlık gücünü artırır.

Destek modeli:

Kooperatiflere toplu alım-satım desteği,

Profesyonel yönetim şartı,

Her kooperatif bölgesine göre bir ihtisas alanı şartı,

Dijital muhasebe sistemi zorunluluğu,

İhracat odaklı kooperatiflere ilave teşvik içermeli.

Bugün Hollanda ve Kanada gibi ülkelerin başarısının arkasında güçlü kooperatif yapıları vardır.

Destekler üretimi değil, pazarı büyütmeli

Türkiye’nin tarımsal desteklerinin en büyük eksikliği, pazar odaklı olmaması. Üretim destekleniyor ancak üretilen ürünün pazarı planlanmıyor. Bu nedenle destekler bazen israfa dönüşüyor.

Yeni model şunu yapmalı:

Ürün destinasyon haritaları çıkarmalı,

Sanayi ve tarımı aynı masada birleştirmeli,

İhracat odaklı bir üretim rotası oluşturmalı.

Destek, ürünü tarlaya değil, pazara taşımalı.

Dijital tarım verileri destek sistemine entegre edilmeli

Türkiye’nin destek sistemi hâlâ büyük ölçüde manuel kayıtlarla işliyor. Dron görüntüleri, uydu verileri, toprak sensörleri gibi teknolojiler destek süreçlerine entegre edilirse hem verim hem şeffaflık artar.

Yeni dönemde:

Dijital çiftçi karneleri,

Gerçek zamanlı verim tahmini,

Ürün izlenebilirlik sistemlerin zorunlu olmalı.

Böylece başarı ölçümü ve destek planlaması daha doğru yapılır.

Son söz: Tarıma destek vermek, geleceğe hükmetmektir

Türkiye’nin önünde iki yol var: Ya mevcut sistemi daha fazla parayla ayakta tutacak ya da destek mekanizmasını yeniden tasarlayarak tarımı gerçek anlamda güçlendirecek.

Doğru olan ikincisidir.

Çünkü tarım artık sadece üretim değil, gıda güvenliği, stratejik özerklik, ekonomik bağımsızlık ve ulusal istikrar meselesidir.

Ve unutmayalım: Tarıma hükmeden, geleceğe hükmeder.