Türk toplumu Mayıs sürecinde siyasal/ideolojiye dayalı konsensusu yeterince beğenmedi.

Ancak 31 Mart’ta ayrı ayrı tanınan fikirlerin/ideolojilerin birlikteliğini onayladı.

Konsensus yerine, fikirleri/ideolojiyi uzlaştırma siyasetini seçti.

https://www.habergazetesi.com.tr/merkez-dusunce-iklimiMerkezi

Merkezde uzlaşma, tek bir merkez oluşturma yerine, "merkezde bir havuzda ayrı ayrı çatışma noktalarını saklı tutarak 'merkezi bir düşünce iklimini'" tercih etti.

Herkesin fikri herkese ama demokrasi hepimize demekti bu.

Siyaset diliyle ise SARI MERKEZ İSTEMİYORUZ denmişti.

Kendini MERKEZ diye tanımlayıp, "kimlik siyaseti" istemiyoruz dendi.

İnançsal siyaset,

Coğrafi siyaset,

Ekonomik sınıfsal siyaset,

Radikal ideolojik siyaset istemiyoruz dendi.

İnanmadı konsensusa.

İnanmasın istendi zaten!

Bu nedenle, "SARI MERKEZ" söylemi ve partisi tutmadı. Partisi ve/veya partileri.

Peki şimdi ne oldu?

Kısaca toplum, siyasi reflex gösterdi.

Belki adını koyamadan.

&

Demokrasilerden aşırı radikal otoriter denilebilecek geçişlerin geri dönüşü/mü birden bire olmaz/olması zordur.

Geçiş partilerine ve iklimine ihtiyaç vardır.

Yani geldiği aynı yoldan geri dönmek için Geçiş Partileri ve süreçleri gereklidir.

Merkez iklimini yok ederek alınan yolu, merkezi iklimi yeniden inşa ederek geri çevirmek mümkündür.

Bunun için gelirken yaşanan "GEÇİŞ SÜRECİNİ", giderken de inşa etmek gereklidir.

Gelirken 1999-2002/2007/2010 yıllarında, ANAP-DYP-DSP bu yolun araçları yapıldı.

İYİ PARTİ bu sürecin geri çevrilmesi için büyük bir enerji/sinerji ile doğdu.

Öylesine birikmiş enerji vardı ki, ben dahil birçok insan şüphe duysa bile demokratik bir görev olarak dönüş sürecine sarıldı/destek oldu/katkı verdi.

Ancak parti yükselince hep bir şey oluyordu.

Birileri ya da bir şey partiyi geri çekiyordu.

Çok önce fark etti birçok kişi.

Çünkü bir oy bandı/kırılma noktası vardı.

Üçüncü bir parti %18 ve üzerine çıktığında AKP kaybediyordu.

7 Haziran 2015 seçimlerinde olduğu gibi.

Parti içi dinamikleri, başta partiyi merkezi noktada tutmaya çalışan dinamikleri (ve/veya rasyonel düşünen önemli bir kütlesi) son hamle olarak kötünün iyisi olarak (eleştirdiğim) konsensus için 14 Mayıs seçimini kazanmak için çabaladı.

Sonrası malum.

Her şey SARARDI!

Peki, 31 Mart’ta toplum ne yaptı?

25 yıldır;

İçeriksiz,

Klişe,

Slogan ve demogojiden öteye geçemeyen,

Benmerkezci,

Kinci,

Hırs ve öfkeden beslenen ve en önemlisi süzme PRAGMATİST, KAVGACI sarı merkez siyasetine açıkça KIRMIZI KART gösterdi.

Ve bu görevi de CHP'ye verdi.

Toplum, CHP'yi hem Cumhuriyetin ayakta kalan tek kurumsal/sivil organizasyonu olarak ödüllendirdi hem de MERKEZİ DÜŞÜNCE İKLİMİNİ temsil etme görevini geçici olarak CHP'ye vererek ödevlendirdi.


Ancak bu ödev için 25 yıl sabretmeyecektir.

İlk seçimde ödevin karşılığını görmek isteyecektir.

Eğer bu iklimi teslim edebileceği farklı yukarıdaki çerçevede, “MERKEZİ İKLİM SİYASET YAPISI” görürse, GEÇİŞ GÖREVİNİN adresini değiştirecektir.

Ancak bu değişim, 31 Mart öncesi kadar güçlü olmayacaktır.

Çünkü CHP bu ödüle/ödeve sıkı sıkıya sahip çıkacaktır.

Üstelik bu durum, sadece genel merkezi değil, Sayın İmamoğlu'nu ve Yavaş'ı da doğrudan ilgilendirmektedir.

Bu oylar ilerideki muhtemel ikili rekabetin, “DIŞ KESİŞİM KÜMESİ"ni oluşturmaktadır.

Her iki başkan da bu oylar ile başkan olduklarını bilmektedirler.

CHP ve Başkanlar ya bu oyların bir kısmını elde tutmayı seçecekler ya da bu emanet oyların gerçek merkezi yapıda temsil edilmesini sağlayıp, demokratik geri dönüşüm sürecini tamamlayacaklardır.

CHP'nin önümüzdeki iç mücadele alanı burası gibi görünüyor.


İşte önümüzdeki siyasal süreç budur.

Ya gerçek,

Sararmamış,

Sararmayacak,

Samimi,

Araçsal ve pragmatist olmayan,

İçerikli ve programlı bir MERKEZİ DÜŞÜNÜŞ İKLİMİNİ TEMSİL EDECEK OLUŞUM/ve-veya DÖNÜŞÜM olacak, ya da CHP'nin bu ödevi nasıl değerlendireceğini deneyimleyeceğiz.

Bu riski göze alacağız.

Emanet oyların yeniden atomize olması halinde ise geri dönüşü olmayan, Sembolik Cumhuriyet ve Demokrasi üzerinde otoriter bir siyasal düzene razı olmuş olacağız.


Belki çok daha fazlasına.


Haydi buyurun.


Biraz çerçeveyi genişletelim.

Nefesi açılan toplumu oksijensiz bırakmayalım.