Geçen hafta içerisinde Dünya'nın alanında en büyük etkinliklerinden birisi olan “EuroTier- Uluslararası Tarım-Hayvancılık ve Bioenerji Fuarı" için Almanya'nın Hannover kentindeydim.

Fuara katılan herkes gibi ben de Dünya hayvancılığı ile Türkiye hayvancılığının karşılaştırması ve geleceği açısından bazı değerlendirmeler yaptım. Bunları önemli gördüğüm için sizlerle paylaşmak istedim.

***

Öncelikle Avrupa ülkelerinin konum bakımından hayvancılık yapılabilecek ideal yerler olduğunu düşünüyorum. Uçağın Hannover havaalanına inişinden itibaren tekrar ayrıldığım 4 günlük süre içerisinde gece-gündüz yağan yağmurun çayır ve meraları kendiliğinden yeşerttiğini açıkça görülüyordu.

Yani bu bölgelerde hayvanların yediği yemlerin yaklaşık yarısını oluşturan kaba yemler sulama ve bakım ihtiyacı olmadan yetişmektedir. Bu durum Avrupa ülkelerini hayvancılıkta avantajlı hale getirmekte, tabiri caizse 1-0 değil belki açık ara önde olmasına yol açmaktadır.

Sonuçta bugünlerde yağmur ve kar yağmadığı için ciddi kuraklık problemiyle karşı karşıya kalan ülkem için derin endişeler içerisine girdim.

Avrupa ve diğer avantajlı ülkelerle rekabet etmemiz için kuraklık açısından acilen yeni stratejiler belirlememiz ve uygulamamız gerekiyor. Aksi taktirde ihtiyaçlarımızı sağlayamayız, insanımızın et-süt gibi hayvansal besinleri daha kısıtlı ve daha pahalıya yemesine yol açabiliriz.

Fuar alanına gitmek için bindiğimiz metronun bazı duraklarda yolcu alamayacak kadar ağzına kadar dolu olması tüm Dünya'nın fuara ilgisini gösteriyordu. Sadece günlük giriş ücretinin yaklaşık 20 Euro olması da bunun açık göstergesiydi.

Fuarda 27 blokta firmalar yer almıştı. Bu alanlarda canlı hayvan, kanatlı, veteriner ürünleri, mekanizasyon, yem katkıları ve biogaz gibi ihtisas blokları bulunmaktaydı. Bu bloklardan ancak yarısını gezebildim.

Fuarda Türkiye'den gelen çok sayıda firmaya rastladım. Bunlar uluslararası firmalarla rekabet edebilen firmalar olduğu için Türkiye açısından yüz akı firmalar olarak düşünülmeli ve her zaman desteklenmelidir.

Zira uluslararası arenaya çıkmak kolay değil. Firmalarımızın stantlarında Dünya'nın dört bir yanından gelmiş çok sayıda insana kendi ürünlerini iştahla anlatmaları, önder firmalarla rekabete girmiş olmaları gurur vericiydi. Fuara katılan firmalar aynı zamanda diğer firmalarla diyaloğa geçerek Dünya'daki yenilikleri ülkemize taşıma gayreti içindeydiler.

Yetiştiricilerimiz ve bu alanda iş yapan çok sayıda kişi bu fuara katılmıştı. Oldukça ilgiliydiler. Hemen her standa uğruyorlar bilgi alıyorlardı. Tabii en büyük eksikliğimiz olan yabancı dil yetersizliği izin verdiği sürece.

En çok da hayvanların bulunduğu stantlar yetiştiricimizin ilgisini çekmişti. Canlı hayvan ithalatı yapan çok sayıda firma yetiştiricilerimize ayrıntılı bilgiler sunmak için çırpınıyorlardı.

Hayvan yetiştiriciliği ile ilgili olan stantlarda her ırktan Avrupa hayvanı yerini almıştı. Canlı olarak çok güzel yarışmalar yaptılar ve seçkin hayvanların özelliklerini tüm Dünya'ya gösterdiler.

Bu stantlardaki hayvanların fuara hazırlanmaları, bulunduruldukları ortam ve bakımları müthişti. En güzel ırk özelliklerini yansıtan bu hayvanlardan ülkemizde de üretmek mümkündür.

Hatta benzerlerine defalarca rastladım. Yetiştiricilerimizin elinde çok güzel hayvanlar var. Bilimsel usullerle bu hayvanların tanımlanması ve tanıtılması gerekmektedir. Özellikle hastalıktan ari ve modern uygulamaların yapıldığı işletmelerimizin kendilerini bu konuda önder olarak görmeleri gerekmektedir.

Biz de üretebiliriz, ihtiyacımızı karşılarken tüm Dünya ülkelerini de satabiliriz. Biliyorum bizim fuarlarımızda da yapılıyor ancak artık üretici birliklerimiz ve işletmelerimiz bu konuya daha profesyonelce eğilmeliler diye düşünüyorum.

***

Son yıllarda üzerinde çok durulan terimlerden birisi olan “İnnovasyon" yani kısaca “Yenilik" fuarda bilerek ve isteyerek öne çıkarılmıştı.

Fuar yönetimi gelişmeleri ve yenilikleri ön plana çıkarmak için hazırladığı ayrı bir broşürü katılımcılara dağıtıyordu. Yenilik gelişmenin anahtarıdır. Yenilik yapan ve ürün geliştiren firmaların genellikle Avrupa firmaları olduğu, ziyaretçilerin çoğunun bu stantlara yoğun ilgi gösterdiği oldukça belirgindi.

Yabancıların önem verdiği yeniliğe bizim de önem vermemiz gerekmektedir. Bize ait olan yeni buluşları böyle fuarlarda sergileyerek ülkemize katkı sağlamamız lazım. Yenilikçi firmaların stantlarını gezdiğimde üniversitelerinde yapılan araştırma sonuçlarının ön plana çıkarıldığını gördüm.

Bizim üniversitelerimiz ve araştırma kurumlarımızda da ciddi araştırmalar yapılmakta, devlet önemli miktarda bütçeyi bu araştırmalar için ayırmaktadır. Bu araştırma sonuçlarının kullanıma sunulmadığı sürece bir anlamanın olmadığını artık anlamamız gerekmektedir.

Bu araştırma sonuçları firmalarımız ve ülkemiz için yenilik getirecek, geliştirecek ve katma değer üretecektir. Bütün bunların sonucunda bizlerde göğsümüzü gere gere “Biz bulduk, biz ürettik" diyebiliriz.

Kendi alanım olan hayvan besleme konusunda Türkiye'de üretilen ürünler veya hizmetlerden farklı önemli bir yenilik görmedim. Firmalarımızın ürettikleri ürünlerin Dünya'da üretilenlerle benzerlik taşıdıklarını ve kaliteli olduklarını farkettim.

Son yıllarda üzerinde çok durulan ve ticari alana aktarılan esansiyel yağları içeren ürünlerin Avrupa firmalarınca pazarlanması ilgi çekiciydi. Zira bu yağların kaynakları genellikle Anadolu ve Uzak Doğudur.

Bizim ürettiğimiz kaynaklardan ürün geliştirip tekrar bize satmaları üzerinde düşünülecek bir durumdur. Esansiyel yağlar işkembede yemlerin enerji verimliliğini artıran, metan üretimini azaltan, proteinlerin değerini artırabilen, antibiyotik kullanımına alternatif olabilecek maddelerdir.

Ayrıca hayvanlarda gözlenen beslemeye bağlı hastalıklar için koruyucu amaçla kullanılan ülkemizde de üretilen çok sayıda ürün bulunmaktaydı. Ürünler genellikle doğum sonrası hastalıklar, ayak hastalıkları ve üreme problemlerine çözüm sunabilecek katkı, vitamin ve mineral premikslerden oluşmaktaydı.

Türkiye gibi tüm Dünya'nın problemi olan küf oluşumu ve oluşan toksinlerin bağlanmasına yönelik de çok sayıda ürün pazarlanıyordu. Bu ürünlerin çoğu kaynağı Türkiye olan kil tabanlı aktif maddelere dayalı olarak hazırlanmıştı.

Durum gösteriyor ki ileride de küf oluşumunu önlenmesi ve toksin bağlama konusu üzerine daha çok araştırma yapılacak ve yeni ürünler piyasaya sunulacak. Bunların dışında hayvan besleme alanında mekanizasyon ile ilgili çok sayıda firmamızın olması gurur vericiydi.

Almanya son yıllarda önemli bir karar alarak 2022 yılında nükleer santralleri kapatacaklarını duyurmuştu. Toplam enerji ihtiyacının 2050 yılında %81'ine kadar olan diliminin yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmasını planlamışlar.

Bu nedenle fuarda sadece bir blokun bioenerji alanına ayrılması tesadüf değildir. Bu alana önemli yatırımlar yaptıkları çok açıktı. Enerji elde etmek amacıyla kullanılacak bitkisel üretimden, katkılar, biyoreaktörler, analiz ve çevrim santrallerine kadar her türlü yenilik ilgi çekiciydi.

Mısır silajı bioenerji elde edecekleri kaynaklar arasında en fazla yoğunlaştıkları bitkisel üretimdi. Bizim ülkemizde henüz hayvanlara yedirilmek üzerine yoğun çalışmalar yaptığımız mısır silajının enerji elde edilmek amacıyla üretimine geçilmesi oldukça düşündürücüydü.

İklim özellikleri bu konuda Avrupa ülkelerine büyük avantaj sağlıyor. Biz de belki enerji üretimi amacıyla kaba yem üretimine geçemeyebiliriz ama hayvansal, bitkisel ve sanayi atıklarından enerji elde etmek amacıyla ciddi atılımlar yapabiliriz.

Geleceğimiz açısından yenilebilir enerji konusunun tüm Dünya için olduğu kadar ülkemiz içinde önemli olduğunu unutmamalıyız. Ayrıca bu alandaki mekanizasyon ve Ar-Ge'ye önemli destekler vermeli, ticari firma sayısını artırmalıyız.

Öğretim üyesi olmamdan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama özellikle hayvancılık alanında eğitim gören öğrencilerin bu fuara yoğun ilgi göstermelerini çok önemsedim. Türkiye'den gelen çoğu ziyaretçinin de dikkatini çekmiş olacak ki birçoğu “Bizde de gençlerin bu tür etkinliklere ilgi göstermeleri gerekir." şeklinde görüşlerini dile getirdiler.

Keşke Veteriner ve Ziraat Fakültelerinin öğrencileri de bu tip fuarlara katılabilselerdi. Ama şimdi birçok öğrencinin “Hocam biz karnımızı zor doyuruyoruz, Avrupa fuarına nasıl gidelim?" şeklinde bir serzenişte bulunduklarını duyabiliyorum.

Bizler de öğrenciydik, bizim zamanlarımızda bırakın öğrenciyi bu işte çalışanların bile böyle etkinliklere gitmesi çok zordu. Şu anda Türkiye'de de güzel fuarlar oluyor, onları takip edebilirler.

Derslerinde başarılı oldukları taktirde Avrupa fonlarından faydalanarak eğitimlerinin bir bölümünü yurtdışında yapabilirler. Umarım zaman gelir öğrencilerde bu fuarlara katılarak kendilerini daha iyi geliştirir ve hayata iyi bir başlangıç yaparlar.

Sonuç olarak, ayakta kalmak ve ilerlemek için Ar-Ge'ye daha çok önem vermeliyiz. Hayvancılıkla ilgili problemler için üniversite ile firma ve yetiştirici ağını daha iyi kurmalıyız. Firmalarımızı Dünya firmaları ile rekabet edecek hale getirmeli ve bunu sağlayanları teşvik etmeliyiz. Bütün bunları yapabilecek bilgi birikimi ve güce sahibiz.