Türkiye'de etçi ırkların yetiştiriciliği uzun yıllardır gündemde. Hemen hemen her dönem etçi ırk hayvan yetiştiriciliğine geçilmeden ülkede et tüketiminin artırılamayacağı ileri sürülmekte. Etçi ırkların hem verimlerinin hem de et kalitelerinin iyi olması bu görüşü desteklemektedir.
CUMHURİYETİN KURULUŞUNDAN BUYANA KAFA YORUYORUZ AMA!
Aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri, belki daha da öncesinden bu durum bilinmekte ve çalışmalar yapılmaktadır. Bir akademisyen olarak özellikle Avrupa etçi ırklarının saf ve melez yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılmasına dair birçok araştırma gördüm ve sonuçlarını okudum.
Örneğin Konya'da eski ismi Hayvancılık Araştırma Enstitüsü olan birimde bugünlerde herkesin hayran olduğu Charolais ırkı etçi besi hayvanı üzerine yoğun araştırmalar yapıldığına şahit oldum. Yine Limousin ırkı etçi hayvanların bakanlığa bağlı araştırma birimlerinde denemelerinin yapıldığını bizzat gördüm.
Yakın tarihte de hayvancılık sektöründe lider özel firmaların Angus gibi etçi hayvanların damızlıklarını getirdiğine ve yetiştiriciliğini ticari olarak yapmaya çalıştığına tüm Türkiye şahit oldu.
ETÇİ IRKLAR NEDEN YAYGINLAŞTIRILAMIYOR?
Bu kadar araştırmaya ve her et problemi olduğunda etçi ırklara geçiş yapmamız gerektiğine dair kuvvetli görüşlere rağmen neden etçi ırkların yetiştiriciliği Türkiye'de yaygınlaştırılamıyor
TÜRKİYE ŞARTLARINA UYUM SAĞLAYAMIYOR MU?
Buna cevap olarak çoğu zaman bu hayvanların Türkiye şartlarına uyum sağlayamadıkları yönünde görüşler ön plana çıkarılmıştır. Bu görüş daha çok hayvanların orijin aldıkları yerlere göre iklim ve çevre şartlarındaki farklılıklar düşünülerek söylenmiştir.
SÜTÇÜ KÖKENLİ BESİ HAYVANI YETERLİ OLUYORDU
Bir başka cevap ise son zamanlara kadar sütçü ırkların erkek hayvanlarının et talebini karşılamada yeterli görülmesi olabilir. Gerçekten de yakın tarihe kadar et talebi fazla olmadığı için sütçü kökenli besi hayvanı sayısı yeterli olurdu. Yeterli talep olmadığı için et fiyatları yem fiyatlarını karşılamada zorlanırdı. Besiciler çoğu zaman yedirdiklerini karşılayamadıkları yönünde serzenişlerde bulunurlardı.
BİR BESLEMECİ GÖZÜYLE EN ÖNEMLİ SORUN
Bir beslemeci olarak etçi ırkların yaygınlaştırılamamasının en büyük sebebinin bu ırklarda doğum sonrası buzağı beslemesi ile birlikte yaklaşık 300 kg canlı ağırlığa kadar farklı besleme protokollerinin Türkiye şartlarında uygulanmasındaki zorluklar olduğunu düşünmekteyim.
AVRUPA'DA ETÇİ IRKLAR KALİTELİ MERALARDA YAPILIYOR
Avrupa coğrafyasının yüzde 16-27'lik kesiminde oldukça kaliteli çayır ve meralarda etçi ırk yetiştiriciliğine dayalı hayvancılık yapılmaktadır. Hayvanların yüzde 8'i tamamen bu çayırlarda besiyi tamamlamaktadır. Etçi ırk damızlık ve besi hayvanı yetiştiriciliği temeli bu çayırlardır.
BUZAĞILAR 6 AY MERADA ANNESİYLE BESLENİYOR
Avrupa'da etçi ırk hayvanların buzağıları doğumdan sonra en az 6 ay çayır ve merada annesinin yanında kalarak ve direkt memeden süt emerek beslenmektedir. Etçi ırk hayvanlar sağılmamakta buzağıyı beslemektedirler.
Daha sonra annelerinin yanından alınarak sütten kesilen hayvanlara yaklaşık 18 aya kadar değişik besleme teknikleri uygulanmaktadır. Bu dönemde hayvanlar çayır silajı, mısır silajı ve kesif yemlerle yoğun besiye alınabilmektedir.
Başka bir besleme stratejisinde de sütten kesimden itibaren 24 ay veya daha fazla bir yaşa kadar yazın çayır-merada, kışın kaba yem ve konsantre yemlerle besicilik yapılmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri'nde ise çayır-merada bulunan etçi ırk hayvanlar 6-9 ay sonra sütten kesildikten sonra uzun bir süre daha çayırda tutulmaktadır. Hayvanlar daha sonra 200-300 kg canlı ağırlıkta “Feedlot" besisi de denilen yoğun tane yem besisine alınmaktadır.
ETÇİ IRKLAR TÜRKİYE'DE DE YAYGINLAŞTIRILABİLİR Mİ?
Bu durumda akla hemen 'Etçi ırk yetiştiriciliği bizim ülkemizde yaygınlaştırılabilir mi?' şeklinde bir soru akla geliyor.
ETÇİ IRKLAR İÇİN YETERLİ YEM KAYNAĞIMIZ VAR MI?
Bu soru bir başka soruyu daha akla getiriyor: 'Acaba etçi ırklar için yeterli çayır ve meramız veya kaba yem kaynağımız var mı?'
Bu soruların büyük bölümüne rahatlıkla 'hayır' şeklinde cevap verilebilir.
ETÇİ IRKLARDA TÜRKİYE'NİN ANA SORUNU!
Bizim ülkemizde anlatılanlara benzer bir besi uygulaması yaygın değildir. Bazı Doğu Anadolu illeri ile yüksek yaylaların bulunduğu bölgelerde benzer uygulamalar belki yapılıyor olabilir. Bu hayvanlar entansif yoğun besi üniteleri için kaynak oluşturabilir. Fakat hayvan sayısı yeterli olmadığı için ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Çoğunlukla yaşını geçmiş hayvanlardan oluşmakta ve fiyatları da yüksektir.
ÇAYIR VE MERALARIN DURUMU UMUT VERMİYOR
Çayır ve meralarımızın durumu çok da iç açıcı değil. Yılın büyük bir bölümünde hayvanların ihtiyaçlarını karşılayacak bitki yoğunluğu ve kalitesi bulunmamaktadır.
Etçi ırk yetiştiriciliğinin yapıldığı ülkelerdeki gibi en az 6 ay anne ve buzağıyı besleyecek güce sahip olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki hayvanlar sütten kesildikten sonra bir süre daha besleme yapılacak düzeyde bitki içeriğine sahip olmalıdır.
KURAKLIK BEKLENTİSİ TEHLİKEYİ BÜYÜTÜYOR
Özellikle son yıllardaki kuraklık ve gelecekteki iç açıcı olmayan tahminler durumu daha da kötüleştirebilir.
ETÇİ IRKLAR, SÜTÇÜ IRKLAR GİBİ BESLENİYOR!
Bütün bunların sonucunda Türkiye'ye ithal edilen etçi damızlıklara sütçülere benzer şekilde çayır-mera besisi olmadan entansif şartlarda besleme yapıldığını duyuyoruz.
O HALDE NE YAPABİLİRİZ?
Çayır ve meralarımız ıslah edilmeli, suni çayır meralara ağırlık verilmelidir. Etçi ırkların yetiştiriciliği için çayır meraya ve kaba yem kaynaklarına ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu yıllardan beri söylenen, uygulaması az ve zor olan bir görüştür.
Ya da bugünün modası 200-300 kg ağırlıktaki etçi ırkların dışarıdan direkt ithal edilerek entansif şartlarda besiye alınmalıdır. Yani 300 kg canlı ağırlığa kadar bütün yetiştirme katma değerini ithal ettiğimiz ülkenin hayvancılık sektörüne bağışlıyoruz.
ERKEK BESİ MATERYALİNE SAHİP ÇIKALIM
Benim için en iyi ve üzerinde durulması gereken fikir ise sütçü hayvanlardan elde edilen erkek besi materyaline modern besi tekniklerinin uygulanmasıdır. Bu hayvanların besi performanslarının artırılması et üretim açığının kapatılmasına katkı sağlayacaktır. Süt üreticilerine ilave bir katkı sağlayarak süt fiyatı düşüklüğünden kaynaklanan zararları hafifletecektir.
Bu durumda hem besici, hem sütçü, kısacası ülkemiz kazanacaktır.