Avrupa Birliği tarafından aile tipi işletmelerin azaltılması yönünde bir takım zorlamalar ve yönlendirmeler olsa da Türkiye genelinde aile tipi hayvancılık halen yaygındır. Bize zorla büyük işletme modellerinin artırılması dayatılsa da aile tipi işletme modellerinin yaygınlaştırılması ve devamlılıklarının sağlanması Avrupa Birliği ülkelerinde de tekrar teşvik edilir hale gelmiştir.

BU İŞLETMELER TÜRKİYE AÇISINDAN ÖNEMLİ

Aile tipi küçük ve orta büyüklükteki işletmelerinin Türkiye açısından oldukça önemli olduğunu düşünmekteyim. Et, süt ve diğer hayvansal üretimleri dikkate değer boyuttadır. Oldukça önemli sayıda insan için istihdam alanı oluşturmakta, köyden kente göçün önüne set çekmektedirler.

İstatistikler hayvansal verimlerimizi Avrupa ve ABD'ye göre iyi göstermese de, ülkemiz büyükbaş hayvan işletme sayısının çok büyük bölümünü içeren bu işletmelerde verim kapasitesi iyi ve yüksek olan hayvanlar gün geçtikçe daha fazla sayıda yer almaktadır. Aile tipi işletmelerde suni tohumlama uygulamaları ve yurtdışı kökenli hayvanlara yönelmenin bunda etkili olduğu görülmektedir.

DESTEKLERE RAĞMEN İŞLETMELERDE CİDDİ SIKINTILAR DEVAM EDİYOR

Devlet tarafından aile tipi işletmelerinin alet ve mekanizasyon yönünden geliştirilmesi için önemli teşvikler verilmiştir. Uygulanan hayvan ithalatı ve işletme ekipmanlarının modernizasyonuna rağmen bu işletmelerde ciddi sıkıntılar devam ettiği görülmektedir. Problemlerin sadece bu makalede anlatılamayacak kadar fazla olduğunu söyleyebilirim.

Besleme hataları ve bunlara bağlı hastalıklar, yaşanan problemlerden en çok dikkat çekeni olarak görülmektedir. Verim kayıpları ve içinden çıkılamayan beslemeye bağlı metabolik hastalıklar nedeniyle binlerce euro-dolar saydığımız güzelim hayvanların mecburi kesime gönderilmesi çok üzücü bir durum.

TABİRİ CAİZSE YATACAK YERLERİ YOK

Diğer önemli bir konuda aile tipi işletmelerde hayvan refahı ve konforunun sağlanamamasıdır. Hayvanlar sadece besleme hataları değil aynı zamanda uygun bakım ve besleme ortamlarının bulunmamasından, tabiri caizse “yatacak yerlerinin olmamasından" da verim kayıpları ve hastalıklar yaşamaktadır. Bu konu ile ilgili ilerleyen zamanlarda daha ayrıntılı bir makale yazmayı düşünüyorum.

Aile tipi işletmelerinin beslenmelerinin yönlendirilmesinde ve problemlerinin önlenmesinde alınacak basit tedbir veya teşvik sistemleri bu işletmelerin karlılığını artırmalarına, hayvanlarının sağlıklı olmasına ve sürdürülebilir hayvancılık yapmalarına vesile olabilir.

Örneğin üretici birlikleri veya kooperatif bünyesi altında bulundurulacak olan ileri süt analiz sistemleri sayesinde üretilen sütün kuru maddesi, yağı, proteini, somatik hücre sayısı gibi önemli kalite standartları hakkında bilgi sahibi olabilirler. Türkiye'de bazı birliklerde ve büyük işletmelerde bu sistemler halen aktif olarak çalıştırılmaktadır.

SÜTE PRİM UYGULANACAĞINA DAİR DUYUM ALDIM...

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından da yakın gelecekte yürürlüğe girecek bir yönetmelikle yılın farklı birkaç döneminde her süt ineğinin her bir meme lobundan alınan numunelerde yağ, protein ve somatik hücre sayısı gibi parametrelerinin istenilen aralıkta olması durumunda süte pirim uygulanacağına dair bir duyum aldım. Zannedersem buna benzer uygulamalar daha önceden de düşünülmüştü. Eğer doğruysa bu teşvik sisteminin özellikle aile tipi işletmelerin modernizasyonu ve sürdürülebilirliği açısından oldukça önemli fırsatlar da sunacağını düşünmekteyim.

Sütün fazla olduğu dönemlerde sadece süt yağı düşüklüğü bahane edilerek üreticinin sütünün alınmadığı veya düşük fiyat verildiğine defalarca şahit oldum. Çok sayıda üreticinin çaresizce süt analizi yaptırmak için laboratuvar aradıklarını gördüm.

MANDIRALAR SÜT YAĞI YÜKSEK OLDUĞUNDA NEDEN SESSİZ KALIYOR?

Düşük olduğunda üreticiye önemli cezalar kesen mandıralar, süt yağı yüksek olduğunda neden sessiz kalmaktadırlar?

Örneğin Simmental veya Montafon gibi ırklardan elde edilen sütler ile düşük verimli Holstein ineklerden elde edilen sütlerin yağ oranları yüzde 4'ten daha yüksek olmaktadır. Bu sütlere neden daha fazla pirim verilmemektedir?

Sütlerin fiyatlandırılmasında yüzde 3.5'ten düşük, yüzde 3.5-%3.8, yüzde 3.8'den yukarı yağ bulunması durumunda farklı fiyatlandırılmaya gidilmesi aile tipi işletmelerin devamlılığını teşvik edecektir. Böyle bir fiyatlandırma ancak yukarıda bahsedilen ileri süt analizlerine sahip birimler sayesinde sağlanabilir.

SÜT YAĞI DÜŞÜKLÜĞÜ DÜZGÜN BESLEME YAPILMADIĞININ DA GÖSTERGESİ

Süt yağı düşüklüğü sadece sütün fiyatlandırılması ile ilgili değil aynı zamanda hayvan beslemenin düzgün yapılıp yapılmadığının da göstergesidir. Asidozis ve topallık gibi birçok can yakan hastalığın da belirtisi olacağını bilmek gerekir. Süt analizleri sayesinde üretici düşük veya yüksek süt yağı durumunda yanlış besleme ile verim ve hayvan kayıplarının fazla olabileceğini anlayabilir, bakım ve beslenmesini tekrar düzenleyebilir.

HAYVAN HASTALIKLARININ ERKEN DÖNEMDE TAHMİN EDİLMESİNİ SAĞLAYABİLİR...

Türkiye'de mandıralar çoğunlukla yağ üzerinde durmakta süt proteini dile getirilmemektedir. Süt proteini de uygun veya hatalı beslemenin belirtisi olabilir. Örneğin süt yağ/protein oranı 1 ve altındaysa değişik derecelerde asidozis ve topallık gibi hastalıklar işletmede yaygın olabilir. Bunun tersine süt yağ/protein oranının 1.5 ve üzerinde olması yağlı karaciğer ve ketozis gibi hayvancılığımızı uçuruma sürükleyen hastalıkların erken dönemde tahmin edilmesini sağlayabilir.

Somatik hücre sayısı ise mastitis denilen ve birçok üreticiyi canından bezdirmiş meme hastalığının göstergesidir. İleri teknoloji cihazlarla bu ölçümlerin yapılması durumunda her bir meme lobunda hastalık durumu belirlenebilir, önlem alınabilir ve daha kötü durumlara yol açmadan tedavi edilebilir.

Subklinikketozis denilen özellikle doğum sonrası enerji yetersizliğinin göstergesi olan gizli hastalığın gerek verim gerekse üreme problemlerine yol açarak hayvanlarımıza verdiği zarar önemli boyutlardadır. Alınacak süt numunesi ile bu hastalığı erkenden belirleyebilir ve gerekli önlemleri alabiliriz.

Bu tür cihazlarla çok daha fazla önemli analizler yapılabilir, hayvanların besleme ve hastalık durumlarını yönetilebilir, şartlarını yeniden düzenleyebiliriz.

Bu uygulamaların özellikle küçük ve orta çaplı aile işletmeleri için önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü büyük işletmelerin çoğu zaten bu uygulamaların öneminin bilincindeler. Büyük işletmeler kendi bünyelerindeki sistemlerle veya dış laboratuvarlarda rahatlıkla bu analizleri günlük veya belirli dönemlerde devamlı yaptırıyorlar.

YETİŞTİRİCİ BİRLİKLERİNE BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR

Eğer aile tipi işletmeler teşvik veya başka yöntemlerle sütlerini analiz yaptırmaya ve sonuçlarını değerlendirmeye yönlendirilirlerse yaşadıkları birçok problemin neden kaynaklandığının farkına varabilecekler ve çözüm yollarını araştıracaklardır.

Bu konuda yetiştirici birlikleri veya kuruluşlarına önemli görevler düşüyor. Birkaç yetiştiricinin sahip olamayacağı modern analiz cihazlarına sahip olup işleterek yetiştiriciye güzel hizmetler verebilirler. Aile tipi işletmede olsa sahip olduğumuz hayvanların kaliteli ve devamlı kontrol altında olması gereken hayvanlar olduğunu, özel bakım besleme şartlarını sağlamamız gerektiğini hiçbir zaman unutmayalım.