Ne zaman tarımsal/hayvansal bir ürünle ilgili sıkıntı olsa halk öfkelense, eleştirse hükümetten bir el kalkıyor ve sağına soluna medyayı da konumlandırarak bir adresi işaret ediyor. Ardından bütün medya hedefi yoğun bir şekilde dövmeye başlıyor.

Stokçular!..

Aracılar!..

Perakende satıcılar!..

Kamuoyunun bir kısmı inanıyor, bir kısmı inanmıyor bir kısmı rahatlıyor, bir kısmı öfkeleniyor.

Gıda konusunda yaşanan sıkıntılar tüketim boyutuyla 80 milyonun tamamını ilgilendirdiğinden iktidar daha az insanı ilgilendiren ( yaklaşık 5 milyon ) üretim boyutundan ziyade tüketicilerin sorunlarına, verdikleri tepkiye daha çok ilgili duruyor.

Bu durum; sadece sonuçlarla ilgilenen, sebeplere kafa yormayan, günü kurtarmayı esas alan tipik şarklı yaklaşımdan başka bir şey değil.

Tamam, tüketimle 80 milyon ilgili ve bu daha önemli ama bu sorunların çözümü orada değil, üretimi sağlayan 5 milyon üreticinin sorunlarının çözümünde.

Üretimle ilgili sorunları çözerseniz tüketim boyutunda sorunlar zaten büyük ölçüde kendiliğinden çözülecektir.

Ama bu bir tercih/zihniyet meselesidir.

Onun içindir ki pekâlâ yanlış olduğu bilinmesine rağmen binlerce yıldır olduğu gibi depolanan soğanı baskınlarla bir suç aracı gibi yakalamak ve bunu medya aracılığıyla stok/stokçuluk olarak ilan etmek tercih ediliyor.

Bu tavır bir siyasi tercih meselesidir, aynen bütün imkânlar kullanılırken inşaatın sürekli tercih edilmesi gibi.

Bu yaklaşım belki kısa süre tüketici önünde iktidara nefes aldırsa da kısa ve orta vadede üreticinin ve üretimin darbe yemesine neden olmaktadır. Ve artık iktidar, tüketici açısından da inandırıcılığı kalmamış bu manevraları terk ederek üretimi temel mesele edinen bir anlayışı hakim kılmak zorundadır.


Hiç kimse tarımsal üretimde sıfır sorun beklentisi içinde olmak gibi bir fantastik bir iddiada bulunamaz ama pekâlâ sorunların minimalize edilmesi mümkündür.


Bu da olayların/süreçlerin arkasından gitmekle asla mümkün değildir. Ancak süreçlerin önünden giderek, stratejik planlamalar yaparak bunların önüne geçilebilir. Öncelikle sorunlarımızı kronik ve akut sorunlar olarak ayırmak/tanımlamak gerekiyor. Kronik sorunlara uzun vadeli kalıcı çözümler üretmek, akut sorunlara karşı hızlı refleksler geliştirmek zorundayız.

Örneğin ülkemizin yağ ve yem hammaddelerinde uzun yıllara sair ciddi kronik sorunları var ve bu sorunlar çözülmek yerine daha da derinleşmektedir. Bunların her birini ayrı bir başlık halinde ele almak kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmak gerekmektedir.

Diğer taraftan soğan meselesi beklenmedik bir hastalık ve ürün veriminin/kalitesinin düşük olması nedeniyle akut bir mesele olarak karşımıza çıkmıştır. Bu akut bir mesele baştan fark edildiğinde hızlı bir şekilde tedbir almak yerine, soğan depolarını basmak, abartılı şekilde haberleştirmek ve şov yapmakla biz meşgulken sorun derinleşti ve ancak gecikilerek müdahale edildi. Tabi bu arada hem üreticiler hem de tüketiciler ciddi sıkıntılar yaşadılar/yaşıyorlar.


Piyasa arz/talep ekseninde işler beyanat ve algı yönetimi ile tanzim edilemez.


Bu denenirse de bedel ödenir. İktidarın bu yöntemin kendisine fayda sağlamadığını görmesi (seçimde muhtemelen bunu görecek) ve daha gerçekçi kalıcı politikalar geliştirmesi gerekmektedir. Ağlayanın ağzına bir parmak bal çalarak, günübirlik politika ve söylemlerle ülkenin tarım ve hayvancılık alanında iyi bir yere gelmesi sağlanamadı/sağlanamaz.

Her şeyden önce verilerin elde edilmesinin ve yorumlanmasının oldukça kolay olduğu bu çağda üreticiyi de işin içine katarak sağlam bir stratejik planlama yapmak gerekmektedir.


Aksi takdirde biz tiyatral gösterilerle vakit kaybederken, çok bir zamana kalmadan emperyalizm bu ülkeyi kafeste beslenen maymuna çevirecektir/çevirmektedir.


İyi niyetli, gayretli Tarım Bakanının söylediği ama gereğini yapamadığı güzel bir ifadesiyle “gıda üretmek, silah üretmekten önemlidir" sözüne tarihten bir genel örnekleme ekleyerek yazımızı noktalayalım.

Modern savaşlara kadar yapılan kale ve şehir muhasaralarında şehirler silah ve mühimmat yokluğundan çok açlıktan teslim olmuşlardır. Ve bunu daha geçen yıl körfez ülkeleri başarılı olamasalar da Katar'a karşı denediler.

Ve 5 yıldan bu yana aynı zalim körfez ülkeleri 25 milyon insanı Yemen'de açlığa mahkûm ettiler. Yemenlilerin silahları var, kahramanca direniyorlar ama koca bir ülke açlık ve hastalıktan kırılıyor, her 10 dk bir çocuk ölüyor.

Bu ülke üretim yapmadan Katar gibi 2 uçak, 5 gemi gıda ile doyurulacak ülke değil ve bir eşikten sonra bu süreç geri döndürülemez, herkes aklını başına alsın…