Eski bir tabir vardır “Arif olana lafın hepsi söylenmez” diye bir de şimdilerin tabiri var “geri zekalıya anlatır gibi

TARIMDAN HABER ailesi şimdiye kadar tarım politikaları konusunda hep ikincisini yapmak zorunda kaldı.

Tıpkı daha önceden onlarca yıldır bu konuda hassasiyet gösterip mücadele veren bir avuç insan gibi.   

Hiç birisi şu 3 yıllık pandemi ve bir aylık savaş kadar etki oluşturmadı.

Ve nihayet tarımın önemi anlaşıldı/anlaşılıyor.

Tabi ki geç kaldık.

Köyler boşaldı, geleneksel bir yöntem olan tarımsal üretim yöntemleri kesintiye uğradı, çiftçi yaş ortalaması 60 yaş üzerine çıktı, tarım yapılan arazi ölçekleri 2 haneli rakamlara kadar düştü, 4 milyon hektar (birçok ülkeden büyük) tarım arazisini son 20 yılda kaybettik...  

Haydi toplayın bakalım toplayabilirseniz…

Çiftçi hak mücadelesi vermek yerine mızmızlandı, çiftçi örgütleri mesleki bir bilinç ve örgütlenme çabası yerine ucuz koltuk ve unvan ile 3 kuruşluk menfaat derdine düştü, hükümet “1 cep telefonu bir römork buğdaydan kıymetli” ahmaklığıyla avutularak 20 yılını kaybetti. 

Şimdi rafta yağ yok, hayvanın önünde yem yok, depoda şeker kalmadı, ekmek yapacak buğdayda gavurun merhametine sığındık…  

İthalat yapmayı marifet sanan “parayı basarım eksik olanı alırım” şark kurnazlığı ile kurumları yönetip sorunlara kalıcı çözüm üretmeyi düşünmeyen şaklabanlar devletin en önemli koltuklarını yıllarca işgal ettiler. 

Bu birikmiş sorunlar öyle ışıklı salonlarda (Erdem BAYAZIT) “körler sağırlar birbirini ağırlar”, “bozacının şahidi şıracı“ kafasıyla ne teşhiş edilebilir ne de çözülebilir bunu yaşadığımız süreçlerde gördük.   

Önüne sağlıklı verileri alıp sahaya çıkmayan, sahayı bilmeyen hiçbir yaklaşım sağlıklı tespitlerde ve esaslı çözümlerde bulunamaz.

Aslında konuşulan sorunların çözümü gelip gelip birkaç noktada birleşiyor. 

1. Goygoyculuğu yapılan “tarımsal üretim planlaması” artık hayata geçirilmelidir. 

2. Çökmüş verimsiz küçük işletmecilik modeli kollektif bir yapıya dönüştürülmeli. Özel kanunu olan tarımsal şirketlerle büyük alanlarda büyük rakamlarda tarımsal üretim/ticaret modeline geçilmelidir. 

3. Tarım için toprak ve su lazım.  Kimsenin gözünün yaşına bakılmadan radikal ve hızlı bir toprak reformu yapılmalı. Tarım arazileri bütünleştirilmeli, tarım arazileri kutsal emanet gibi korumaya alınmalı ve devletin sopası  bu konuda ayak direyen herkese gösterilmelidir.  Su kaynakları, sulama yöntemleri konusunda da koruma, adil kullanım ve israfı önleme esaslı kanuni düzenlemeler yapılmalı ve işletilmelidir. 

4. Devletin içinden biri dünyanın en zor(!) işi olsa da akşama kadar odasına çay taşıyan personeline “oğlum, git bana tarım ve gıdada ithalat ile ihracat rakamlarını getir” demeli.  Şofürüne de mahalle muhtarlığında asılı eski dünya (Asya,Afrika,Avrupa) haritasını ödünç getirtmeli. Ve sonra bir haritaya bir de önündeki rakamlara bakmalı, en fazla 2-3 saat yeter ve o adama (adamsa) başka bir şey anlatmaya gerek kalmaz. 

Haydi bana müsaade… 

Arif olana lafın hepsi söylenmez…