İsrail ile İran arasındaki gerginlik, doğrudan askeri çatışmalar ve Orta Doğu’daki vekil savaşlarla tırmanarak, küresel istikrar ve ekonomik sistemler, özellikle tarım sektörü üzerinde ciddi etkiler yaratmaktadır.
Bu jeopolitik dinamiklerin küresel gıda güvenliği, emtia piyasaları ve özellikle ülkemiz tarımı üzerindeki etkilerini analiz ettiğimizde, İsrail-İran çatışmasının tarım üzerindeki çok yönlü etkilerini ve ülkemiz çiftçileri için olası zorluklar ile uyarlama stratejilerini ele almamız gerekiyor.
İsrail ve İran gerginliğinin küresel tarım üzerindeki etkileri nelerdir?
Böyle bir çatışma, enerji piyasaları, ticaret yolları ve bölgesel istikrarı bozarak küresel tarımı tehdit edebilir. Orta Doğu, petrol üretimi ve deniz ticareti için kilit bir merkez olduğundan, tarımsal girdi maliyetleri ve gıda tedarik zincirlerinde önemli bir rol oynuyor.
Çatışma, özellikle İran gibi önemli üreticileri veya Hürmüz Boğazı gibi kritik geçiş noktalarını etkilerse, petrol üretimi ve taşımacılığını tehdit ediyor.
Brookings’in bir analizine göre, yüksek petrol fiyatları küresel dezenflasyon çabalarını zorlaştırıyor ve gübre ile pestisit gibi enerji yoğun tarımsal girdilerin üretim maliyetlerini artırıyor. Doğal gaza dayalı azot bazlı gübreler, enerji fiyatlarındaki ani yükselişlere özellikle duyarlıdır. Rabobank, 2023’te Orta Doğu çatışmalarının petrol fiyatlarını en kötü senaryoda varil başına 150 dolara çıkarabileceğini belirtti. Bu, gübre erişilebilirliğini ciddi şekilde etkiler. Dünya genelindeki çiftçiler için bu, daha yüksek üretim maliyetleri, azalan kâr marjları ve potansiyel gıda fiyatı enflasyonu anlamına geliyor.
Ticaret yollarının aksaması söz konusudur. İran’ın Nisan 2024’te İsrail bağlantılı MSC Aries gemisine el koyması ve Kızıldeniz’deki Husi saldırıları, deniz ticaret yollarını zaten zorladı. Bu aksaklıklar, tahıl ve gübre gibi tarımsal emtiaların zamanında teslimatını etkiliyor ve nakliye maliyetlerini artırıyor. Özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki net gıda ithalatçısı ülkeler için bu, gıda güvensizliğini artırıyor. Çatışmanın Suriye, Irak veya Yemen’e yayılma potansiyeli, bölgesel tarımsal üretim ve ticaret ağlarını daha da tehdit ediyor.
Küresel emtia piyasası oynaklığı!!
Orta Doğu’daki istikrarsızlık, piyasa belirsizliğini körüklüyor ve yatırımcıları güvenli varlıklara yönlendirerek, gelişmekte olan ekonomilerdeki tarımsal üreticiler için finansman maliyetlerini artırıyor. Rusya-Ukrayna çatışması nedeniyle zaten dalgalı olan buğday, mısır ve soya fasulyesi fiyatları, Orta Doğu gerginliklerinden ek baskı görüyor. 2023’te İsrail-Gazze çatışması tek başına emtia fiyatları üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olsa da, İran’ın dahil olduğu daha geniş bir bölgesel savaş, küresel gıda piyasalarını ciddi şekilde bozabilir.
Bölgesel gıda güvenliği sorunları!!
Lübnan, Suriye ve Yemen gibi İran destekli vekillerin ve İsrail operasyonlarının istikrarsızlaştırdığı ülkeler, ciddi gıda güvenliği riskleriyle karşı karşıyadır. İsrail’in Lübnan ve Suriye’deki saldırıları yerel tarımsal üretimi aksatırken, İran’ın Hizbullah gibi gruplara desteği, sivil ihtiyaçlardan kaynakları uzaklaştırıyor. Çatışmanın tırmanması, daha fazla yerinden edilme ve tarımsal iş gücünün azalmasıyla bu bölgelerdeki tarımsal üretimi düşürebilir ve küresel gıda yardımı taleplerini artırabilir.
Ülkemiz tarımı üzerindeki spesifik etkileri nelerdir?
Avrupa, Asya ve Orta Doğu’nun kavşağında yer alan ülkemiz, bölgesel jeopolitik şoklara karşı özellikle savunmasız olan büyük bir tarım üreticisi ve ihracatçısıdır. Ülkemiz tarımı, GSYH’nin yaklaşık %6’sını oluşturuyor ve iş gücünün yaklaşık %18’ini istihdam ediyor. Bu nedenle bölgesel gerginliklerden hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkileniyor.
Girdi maliyetlerinin artışı!
Ülkemiz, gübre üretimi için enerji ve hammadde ithalatına büyük ölçüde bağımlıdır. Doğal gazının yaklaşık %70’i Rusya, İran ve Azerbaycan’dan geliyor. Çatışma veya yaptırımlar nedeniyle İran gaz ihracatında herhangi bir aksama, ülkemizi daha pahalı alternatifler aramaya zorlayabilir. Bu durum, gübre ve yakıt fiyatlarını artırabilir. Ülkemizde 2024 yılında gübre fiyatları, Ukrayna savaşından önceki seviyelere kıyasla %30-40 daha yüksekti ve çiftçi kârlılığını azaltıyordu. Yüksek enerji maliyetleri, sulama sistemlerini, sera ısıtmasını ve mekanize tarımı da etkiliyor. Bunlar Türkiye’nin yüksek değerli meyve, sebze ve fındık üretimi için kritik önemdedir.
Ticaret kesintileri ve ihracat zorlukları!
Ülkemiz, buğday unu, makarna, fındık ve kuru meyve gibi tarımsal ürünlerde lider bir ihracatçıdır. Orta Doğu, pazarlarının önemli bir payını oluşturur. Türkiye 2024 yılında, Irak, Suudi Arabistan ve diğer bölgesel pazarlara 2,5 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç etti. Ancak, özellikle Irak veya Suriye’deki İran destekli vekillerin dahil olduğu tırmanan gerginlikler, kara ve deniz yollarını bozabilir. Bu durum, Kızıldeniz’deki Husi saldırılarında zaten görüldü. İsrail ile tarım ihracatı zaten azaldı. Bu aksaklıklar, Türkiye’nin 2025 için 30 milyar dolarlık tarım ihracatı hedefini tehdit ediyor.
Yurtiçi gıda fiyat enflasyonu!
Artan girdi maliyetleri ve ticaret aksaklıkları, ülkemizde kalıcı bir sorun olan gıda fiyat enflasyonuna katkıda bulunuyor. 2025 yılının ortalarında gıda enflasyonu %25 olarak bildirildi. Bu, küresel emtia fiyatlarındaki oynaklık ve yerel para biriminin değer kaybından kaynaklanıyordu. İsrail ve İran çatışması, özellikle Türkiye’nin kısmen ithal ettiği buğday ve ayçiçek yağı gibi temel ürünlerde bu eğilimi kötüleştirebilir. Yüksek gıda fiyatları, tüketici bütçelerini zorluyor ve hükümeti tarım girdilerini sübvansiyon yapmaya zorlayarak mali kaynakları daha da sıkıştırıyor.
Su kaynakları stresi!
Ülkemiz tarımı, suyun %75’inin tarıma tahsis edildiği sulamaya büyük ölçüde bağımlıdır. Bölgesel istikrarsızlık, özellikle Fırat ve Dicle gibi sınır ötesi nehirler üzerindeki çatışmalar, su kıtlığını artırabilir. Özellikle Suriye veya Irak’taki tarım sistemleri çatışma nedeniyle çökerse, İran’ın Irak’taki etkisi, milisleri desteklemesi nedeniyle su paylaşım anlaşmalarını karmaşıklaştırıyor ve ülkemizin güneydoğu tarım bölgelerine akışı azaltabilir.
Jeopolitik konumlanma ve pazar fırsatları!
Zorluklara rağmen, Türkiye’nin İran ve Batılı müttefiklerle bağlarını sürdüren diplomatik denge politikası fırsatlar yaratabilir. Türkiye, İran’ın Nisan 2024’teki İsrail operasyonunda olduğu gibi, geçmişte Orta Doğu çatışmalarında arabuluculuk yaptı. Kendisini tarafsız bir merkez olarak konumlandırarak, Türkiye tarımsal işleme ve lojistik sektörlerinde yatırımı çekebilir ve çatışmayla ilgili bazı kayıpları dengeleyebilir. Ayrıca, Suriye ve Lübnan gibi çatışmadan etkilenen komşulardaki tarımsal üretimin azalması, ticaret yolları uygun kaldığı sürece ülkemiz ihracatına olan talebi artırabilir.
**Çiftçilerimiz için stratejiler!
*Girdi verimliliğinin artırılması
Çiftçiler, gübre ve su kullanımını azaltmak için toprak sensörleri ve damla sulama gibi hassas tarım teknolojilerini benimsemelidir. Biyogübre ve organik girdiler için devlet sübvansiyonları, ithal kimyasal gübrelere bağımlılığı azaltabilir. Tarım Araştırma Enstitüleri tarafından geliştirilen kuraklığa dayanıklı ürün çeşitleri, su kıtlığına karşı direnci güçlendirebilir.
*İhracat pazarlarının çeşitlendirilmesi!
Orta Doğu pazarlarındaki kayıpları dengelemek için ülkemiz, Asya, Afrika ve AB’ye tarım ihracatını genişletmelidir. Türkiye, özellikle fındık, meyve ve tahıllara olan talebin arttığı Çin ve Hindistan gibi ülkelerle ticaret anlaşmalarını güçlendirmek, gelirleri stabilize edebilir. Soğuk zincir lojistiği ve gıda güvenliği sertifikalarına yapılan yatırımlar, bu pazarlarda rekabet gücünü artıracaktır.
*Yerel tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi!
Yerel kooperatifler ve dijital platformlar, çiftçileri doğrudan tüketicilere bağlayarak değişken ihracat pazarlarına bağımlılığı azaltabilir. Hükümet, küçük çiftçileri kooperatifler oluşturmaya teşvik ederek krediye ve modern ekipmanlara erişimi iyileştirmelidir. Depolama tesisleri gibi kırsal altyapının geliştirilmesi, Türkiye ürünlerinin %20’sini etkileyen hasat sonrası kayıpları en aza indirebilir.
*Yenilenebilir enerjiye yatırım!
Güneş enerjili sulama ve sera sistemleri, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltarak çiftçileri enerji fiyatlarındaki ani yükselişlerden koruyabilir. Türkiye’nin özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerindeki bol güneş potansiyeli, bunu uzun vadeli uygulanabilir bir strateji haline getiriyor. Kamu-özel ortaklıkları, bu tür teknolojilerin benimsenmesini hızlandırabilir.
*Bölgesel su dinamiklerinin izlenmesi!
Ülkemiz, İran’ın bölgesel etkisi göz önüne alındığında, Irak ve Suriye ile adil su paylaşım anlaşmaları sağlamak için proaktif diplomasi yürütmelidir. Kapalı, yani yeraltı damla sulama gibi su verimli sulama sistemlerine yapılan yatırımlar, GAP bölgesi gibi savunmasız alanlarda su kullanımını optimize edebilir.
****İsrail-İran gerginlikleri, doğrudan askeri eylemler ve vekil çatışmalarla körüklenerek, küresel ve Türkiye tarımı için önemli zorluklar yaratıyor. Artan enerji maliyetleri, bozulan ticaret yolları ve bölgesel istikrarsızlık, gıda güvenliğini ve çiftçi geçim kaynaklarını tehdit ederken, Türkiye coğrafi yakınlığı ve Orta Doğu ile ekonomik bağları nedeniyle benzersiz risklerle karşı karşıyadır. Ancak, girdi verimliliğini artırma, pazarları çeşitlendirme ve sürdürülebilir teknolojilere yatırım gibi stratejik uyarlamalarla Türkiye tarımı bu zorlukların üstesinden gelebilir.
****Türkiye tarım sektörünün jeopolitik çalkantılar arasında Türkiye ekonomisinin temel taşı olarak kalmasını sağlamak için dayanıklılık ve yeniliğin önemini unutmamalıyız.
****Hükümet, politikacılar, çiftçiler ve araştırmacılar, gıda üretimini korumak ve Türkiye’nin tarımsal geleceğini giderek belirsizleşen bir dünyada güvence altına almak için işbirliği yapmalıdır.
Kaynaklar
*Brookings, “İran’ın İsrail’e saldırısının etkisi,” 15 Nisan 2024.
*Vikipedi, “2024 İran-İsrail çatışması,” 13 Haziran 2025.
*Reuters, “İran, İsrail’e yönelik operasyonundan önce Türkiye’yi bilgilendirdi,” 14 Nisan 2024.
*The Economist, “İsrail ve Türkiye arasındaki ilişki kırılma noktasında,” 5 Eylül 2024.
*Institute for the Study of War, “İran Güncellemesi,” 14 Mayıs 2025.
*FeedNavigator, “İsrail-Gazze çatışmasının gıda, enerji ve gübre üzerindeki etkisi,” 20 Ekim 2023.