Bir tarımcı olarak, yıllardır tarım ve gıda sistemleri üzerine çalışıyorum. Gıda israfı, sadece ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda toprağın, suyun ve emeğin boşa harcanması anlamına geliyor. Aşağıda, İsviçre'nin örnek alınan "Koru, Atma" kampanyasını ve ne yazık ki Türkiye'nin bu konudaki başarısızlığını bir araya getirerek anlatacağım. Bu karşılaştırma, bizlere nelerin yanlış gittiğini ve acil çözümlerin neler olması gerektiğini gösteriyor.

****İsviçre’de Gıda İsrafıyla Mücadele: “Koru, Atma” Kampanyası

İsviçre, her yıl yaklaşık 1.7 milyon ton gıdanın israf edildiği bir ülke olarak dikkat çekiyor. Bu miktar, toplam gıda tüketiminin yaklaşık üçte birine denk geliyor ve çevre üzerinde ciddi bir yük oluşturuyor. Bu konu ile ilgili 2025 yılında hazırlanan “Koru, Atma: Evde Gıda İsrafını Azaltmak İçin Pratik Bir Rehber” başlıklı çalışma, bu soruna çözüm bulmak için hanehalklarına yönelik kapsamlı bir rehber sunuyor.

**Gıda İsrafının Boyutları

İsviçre’de gıda israfı, tarım, toptan satış, işleme, yemek servisi, perakende ve hanehalkı gibi farklı sektörlerde meydana geliyor. Hanehalkları, toplam israfın yaklaşık yarısını oluşturuyor. Bu, her yıl kişi başına yaklaşık 90 kg gıdanın çöpe atıldığı anlamına geliyor ve bu da yaklaşık 200 İsviçre Frank’ı gibi bir ekonomik kayba yol açıyor. Daha da önemlisi, bu israf yıllık 2.8 milyon ton CO2 emisyonuna neden oluyor; bu da tarım, su, enerji ve tehlikeli atıkların israfına yol açıyor.

**“Koru, Atma” Rehberi

Agriscope tarafından desteklenen bu rehber, evlerde gıda israfını azaltmak için pratik ipuçları sunuyor. İşte rehberden bazı önemli noktalar:

*Yemek Planlama: Haftalık menü planlaması yaparak gereksiz alışverişten kaçının. Bir “artıklar” günü planlayarak biriken gıdaları değerlendirin.

*Akıllı Alışveriş: Alışveriş listesi yapın, buzdolabınızı kontrol edin ve açken alışveriş yapmaktan kaçının. Özel tekliflerden sadece ihtiyacınız olan ürünleri alarak faydalanın.

*Doğru Depolama: Buzdolabınızı maksimum 5°C’de tutun. Et, balık ve süt ürünleri gibi gıdaları doğru raflarda saklayarak bozulmayı önleyin.

*Son Kullanım Tarihi: “Son Kullanım Tarihi” ile “Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi” arasındaki farkı öğrenin. Örneğin, makarna ve pirinç gibi ürünler, tavsiye edilen tarihten sonra da tüketilebilir.

*Yenilebilir Artıklar: Sebze kabukları, sapları ve yaprakları çorba, pesto veya salatalarda kullanılabilir. Örneğin, havuç kabukları soyulmadan yenilebilir veya brokoli sapları çorbalara eklenebilir.

**Gıda İsrafı Günlüğü Tutun

Rehber, bireylerin gıda israfını anlamaları için bir “Gıda İsrafı Günlüğü” tutmalarını öneriyor. Yedi gün boyunca atılan gıdaların miktarını ve nedenlerini kaydetmek, israf alışkanlıklarını fark etmeye ve çözüm üretmeye yardımcı oluyor. Bu yöntem, bireylerin daha bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirmesine olanak tanıyor.

**Yenilikçi Çözümler

Rehber, gıda israfını azaltmak için yenilikçi platformları da tanıtıyor. Örneğin, foodwaste.ch pratik ipuçları sunarken, toogoodtogo.com yerel restoranlardan ve süpermarketlerden uygun fiyatlı gıda çantaları sağlıyor. Ayrıca, madamefrigo.ch gibi girişimler, halka açık buzdolaplarıyla fazla gıdaların paylaşılmasını teşvik ediyor.

**Topluma Çağrı

Projeyi hazırlayanlar, projeye katkıda bulunan herkese teşekkür ederek, bireylerin küçük adımlarla büyük farklar yaratabileceğini vurguluyor. “Herkesin katkısı önemli. Daha az gıda israf ederek hem çevreyi koruyabilir hem de ekonomik tasarruf sağlayabiliriz,” diyorlar

**İsviçre, “Koru, Atma” kampanyasıyla gıda israfına karşı daha bilinçli bir toplum yaratmayı hedefliyor. Sloganları; Siz de bu harekete katılarak çevrenize ve cüzdanınıza katkıda bulunabilirsiniz!

**İsviçre'nin bu sistematik ve bilim temelli yaklaşımı, bir tarımcı olarak beni etkiliyor. Ancak, şimdi gözlerimizi ülkemize çevirelim: Burada durum tam bir felaket ve sorumsuzluklar, milyonların geleceğini tehlikeye atıyor.

****Türkiye'de Gıda İsrafı: Düşük Bilinç ve Eğitim Seviyesinde Acil Önlemler ve Kamunun Yetersizliği

Türkiye, her yıl yaklaşık 23-26 milyon ton gıdanın israf edildiği bir ülke olarak, küresel gıda krizinin en çarpıcı örneklerinden biri haline geliyor. Bu miktar, kişi başına yılda 93 kilogram ev israfı ve 28 kilogram restoran israfı anlamına geliyor; toplam ekonomik kayıp ise 214 milyar lirayı aşıyor. Özellikle düşük gelir seviyesi, sınırlı eğitim erişimi ve bilimsel farkındalığın zayıf olduğu bir toplumlarda, örneğin Türkiye'nin mevcut sosyo-ekonomik yapısını özetliyor. Gıda israfı sadece bir çevre sorunu değil, aynı zamanda açlık çeken 30 milyondan fazla yoksul vatandaşa hakaret niteliğinde bir israftır. Gelişmekte olan ülkelerdeki gibi altyapı eksiklikleri ve bilinçsiz tüketim alışkanlıkları, sorunu kat kat artırıyor. Peki, bu kısır döngüyü kırmak için öncelikli adımlar neler? Hükümet ile Tarım ve Orman Bakanlığı bu konuda ne sergiliyor?

**Öncelikli Önlemler: Temelden Başlayarak Bilinç ve Altyapı Odaklı Adımlar

Gelişmekte olan ülkelerde gıda israfı, genellikle üretim ve depolama aşamalarında yoğunlaşıyor. Gelişmiş ülkelerdeki gibi tüketici seviyesinde değil. Türkiye'de de meyve-sebzelerin yüzde 25-40'ı hasat ve nakliye sırasında kaybediliyor. Düşük eğitim ve gelir düzeyinde, bilinçli tüketici oranı düşükken (örneğin, kamuoyu araştırmalarında halkın yüzde 81'i israfı kabul etse de, yüzde 70'i kendilerini sorumlu hissetmiyor), önlemler şu şekilde önceliklendirilmeli:

*Toplumsal Farkındalık Kampanyaları ve Okul Temelli Eğitim: Hemen okul müfredatına "gıda israfı ve sürdürülebilirlik" modülleri ekleyin. Düşük gelirli bölgelerde ücretsiz atölyeler düzenleyin. Örneğin, ekmek israfının (yılda 1,5 milyar liralık kayıp) su kaynaklarını nasıl tükettiğini anlatan interaktif programlar. Gelişmekte olan ülkelerde başarılı örnekler gibi (örneğin, Çin'in "Boş Tabak Kampanyası"), TV ve sosyal medya üzerinden "Küçük Porsiyon, Büyük Tasarruf" temalı ulusal kampanyalar başlatın. Bu, bilimden uzaklaşan bir toplumda temel bilinci hızla artırır.

*Altyapı Yatırımları: Depolama ve Tedarik Zinciri Modernizasyonu: Köylerde soğuk zincir depoları kurun; İstanbul halindeki günlük tonlarca meyve-sebze kaybını önleyin. Düşük gelirli çiftçilere sübvansiyonlu depolama ekipmanları sağlayın. Gelişmekte olan ekonomilerde israfın yüzde 50'si bu aşamada önlenebilir. Ayrıca, kusurlu ama sağlıklı meyve-sebzeler için ayrı pazarlar oluşturun ve görünüm odaklı tüketimi kırın.

*Gıda Bankacılığı ve Paylaşım Sistemlerini Genişletme: Mevcut gıda bankalarını (örneğin, TİSVA modeli) zorunlu hale getirin; restoran ve marketlerden kalan gıdaları ihtiyaç sahiplerine ulaştırın. Uygulamalar gibi "Too Good To Go" benzeri mobil platformlar geliştirin.. Düşük bilinçli tüketiciler için indirimli "israfı önleme çantaları" satışa sunun. Bu, hem israfı azaltır hem de yoksullara erişimi sağlar.

*Yasal ve Ekonomik Teşvikler: İsrafı caydıran vergi indirimleri getirin: Fazla gıda bağışlayan işletmelere vergi muafiyeti verin. Düşük gelir gruplarına "akıllı alışveriş kuponları" dağıtın. Porsiyon kontrollü paketlemeyi zorunlu kılın. BM'nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi, 2030'a kadar israfı yarıya indirme hedefi koyun.

Bu önlemler, bilim ve kaliteli eğitimden uzaklaşan bir ülkede bile hızlı etki yaratır: Maliyetleri düşük, erişimi yüksek ve toplumu dönüştürücü.

**İlgili Otoriteler Sorumluluktan Kaçmamalı ve Rant Odaklı Politikaları Bırakmalıdır

Ne yazık ki, bu önlemlerin uygulanmasında en büyük engel sorumsuz ve tamamen rant odaklı yaklaşımlardır.

Tarım ve Orman Bakanlığı, 2020'de "Gıdanı Koru" kampanyasını başlattı. Evet, FAO ile bir strateji belgesi bile hazırladılar. Ama bu, sadece bir PR hamlesi: 5 yıl sonra israf 18 milyondan 23 milyona fırladı! Neden? Çünkü kampanyalar kağıt üzerinde kalıyor; okul eğitimine entegre edilmiyor, altyapı yatırımları yapılmıyor. Bakanlık, gıda denetimlerini bile önceden duyurarak yapıyor. Bu, taklit ve tağşiş ürünlerin (700'den fazla vaka) yayılmasına zemin hazırlıyor ve güvenilir gıdayı lüks haline getiriyor. Bu, tam bir skandal ve çiftçilerin emeğine ihanet!

PR hamlesi ne demek? PR hamlesi, bir kurumun kamuoyunda olumlu imaj yaratmak için yaptığı yüzeysel, gösteriş odaklı girişimleri ifade eder. Gerçek çözümler üretmek yerine, genellikle geçici ve popülist adımlarla itibar kazanmayı hedefler. Örneğin, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın “Gıdanı Koru” kampanyası, somut sonuçlardan çok tanıtım amaçlı bir PR hamlesi olarak eleştiriliyor.

Hükümetin genel tarım politikası eleştirilmektedir. Çiftçiyi desteklemek yerine ithalat lobilerini koruyorlar. Her gelen Tarım Bakanı "İthalata son vereceğiz" diye başlıyorlar. Ama sıfır gümrükle gıda ithalatında rekor kırıyorlar. Bu, yerel üretimi baltalıyor ve israfı artırıyor. Çiftçi borçları 927 milyar liraya ulaşmışken, tarım arazileri imara açılıyor, ormanlar satılıyor (12,7 milyon m²!). TMMOB'un eleştirisi net: Yanlış ekonomi politikaları, açlık sınırının altındaki ücretler ve toprak rantı, gıda hakkını gasp ediyor. Bakanlık, gıda mühendislerini istihdam etmiyor, laboratuvar altyapısını özel sektöre bırakıyor. Sonuç? 50 milyon yoksul, eli yağda balda bir avuç rantçı. Bu politikalar, bilimden uzaklaşan bir ülkeyi daha da geriye itiyor ve gelecek nesilleri açlığa mahkûm ediyor. Hükümet, ulusal gıda güvenliği kurumu kurmak yerine (önerilen özerk yapı), denetimleri siyasallaştırıyor. Sonuç: İsviçre gibi rehberler yayınlarken Türkiye, 26 milyon ton israfı yönetemiyor. Çünkü öncelik halk değil, ithalat ve rant oluyor. Bunu, kabul edilemez buluyorum.

**Çağrı: Hemen Eyleme Geçin!

Türkiye, gıda israfını azaltarak hem çevreyi koruyabilir hem de yoksullara kaynak aktarabilir. Ama ilgili otoritelerin bu ihmali devam ederse, topraklarımız ve halkımız daha fazla zarar görecek.

Vatandaşlar olarak başlayın: Haftalık israf günlüğü tutun, yerel gıda bankalarının kurulmasına destek verin.

Hükümetten talep edin: Eğitim ve altyapıya yatırım!

Yoksa bu israf sadece gıdayı değil, geleceğimizi de yutacak.