İnsan toplu yaşama geçince sadece doğal yaşam alanlarına yerleşmekle kalmadı. Yerleştiği alanlarda nüfusun artması ile şehirleşme, büyük kentler ve metropoller oluşturdu. Bir şehirde bazı devletlerin nüfusundan fazla insan yaşamaya başladı. Bu kalabalık nüfusun ihtiyacı olan barınma, okul, hastane, iş yeri, fabrika, alış veriş merkezleri, eğlence merkezleri, oteller gibi kapalı olanlar yapıldı.

Yoğun nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için yatay kentleşme yerine dikey kentleşme modeline geçildi. Gökdelen adı verilen alışveriş merkezleri, iş yerleri ve oteller inşa edildi. Daha fazla insana konut üretmek için çok katlı, bir birine yapışık evler yapıldı. Teknolojinin de gelişme ile birlikte yıldızlara erişecek binalar inşa edildi.

Dünyanın gelişen her tarafında dikey kentleşme hâkim olmaya başladı. Bu yoğun nüfusun enerji ihtiyacını karşılamak için enerji santralleri ve yüksek gerilim hatları inşa edildi. Bu nüfusun iş yerlerine, alış veriş merkezlerine, okullara ve hastanelere ulaşabilmeleri için yollar yapıldı. Kentler ve devletler arasın da ulaşımın sağlanması için kara yolları, demir yolları ve hava alanları inşa edildi.

İnşa edilen bu alanların hepsi ihtiyaçlara göre ışıklandırıldı. Farklılıklarını göstermek ve ilgi çekmek için çeşitli maddelerle giydirildi. Bu dar alanda yoğun nüfusu barındırmak için geliştirilen kentleşme kendi yaşam kültürünü de oluşturdu.

Yazımızda insanın sosyolojik ve psikolojik etkilenmesine değinmeyeceğiz. Bitkilerin ve hayvanların bu yaşam şeklinden nasıl etkilendiği üzerinde durmaya çalışacağız.

Az yer işgal etmek için yapıları göklere doğru uzattık!

Yüksek binalar bütün kuşlar için büyük tehlikedir. Evlere çarpan kuşların neredeyse yarısı ölüyor. Kuşlar bu tür kazalara maruz kalır. Cam kuşlar için tehlike demektir. Bazı binaların iki yanında karşılıklı pencereler vardır. Bu pencereler temizse ve aralarında görüşü engelleyen hiçbir şey yoksa, kuşlar genelde binanın diğer yanındaki manzarayı görür, ki bu yeşillik ve gökyüzü olabilir. Ve hiçbir şey anlamayarak bazen tüm hızlarıyla cama çarparlar.

Ayrıca lobilerin veya evlerin camlarından, içerideki dekoratif bitkileri görüp onlara konmaya da çalışabilirler.

Camlara çarptıkları için ölen kuşların (doğal ortamlarının yok edilmesi dışında) insanlardan kaynaklanan herhangi bir nedenle ölen kuşlardan daha fazladır.

Bazı kuşların kaza yapma riski daha fazla. Örneğin çoğu göçmen ötücü kuş geceleri uçar ve kısmen de olsa yıldızlar sayesinde yön bulur. Fakat yüksek binalardaki parlak ışıklar yüzünden kafaları karışabilir ve binalara çarpar.

Bir rapora göre, göç mevsiminde sadece tek bir yüksek bina; çarpma sonucu yılda 1.480 kuşun ölümüne neden oldu. Tabii binalara çarpan kuşların toplam sayısı mutlaka çok daha fazladır.

Binalara çarpan kuşlar ölmese de çoğu durumda yaralanıyor ya da güçten düşüyor. Bu, özellikle göçmen kuşlar için tehlikeli. Eğer yaralanırlarsa ve binaların arasında kalırlarsa açlıktan ölebilirler ya da bu mevsimsel besin kaynağından yararlanmayı öğrenmiş bazı hayvanlara yem olabilirler.

Yabani hayvanları olumsuz etkileyen temel nedenlerin başında habitat kaybı gelmesine rağmen, yüksek binalara ve karayollarında taşıt çarpması sonucu telef olan yabani hayvan sayısı fazladır. Bunun nedenini hayvanların beslenme ya da yer değiştirmek için karayolları üzerinden geçmek zorunda kalmalarıdır.

Yapılan araştırmalarda araçların çarparak ölümlerine neden olduğu hayvanlar kırlangıç, serçe, kızıl gerdan, karatavuk, karga gibi ötücü kuş türleri; şahin, atmaca gibi yırtıcı kuşlar ve baykuşlar ile tilki, kurt, vaşak, domuz, karaca, yılan, kertenkele sincap, kaplumbağa gibi hayvanlardır.

Yüksek gerilim, enerji iletişim hatları, fark edilebilirliklerinin düşük olması nedeniyle kuşlar için 'çarpma' riski taşıyan yapıların başında geliyor. Bu hatlar özellikle leylek, pelikan, yırtıcı, balıkçıl, ördek ve kazların ölüm nedenlerinden biri.

Binalar, iletişim kuleleri ve çeşitli yüksek yapılara çarparak ölmesi, insan kaynaklı kuş ölümlerinin önemli nedenlerinden biridir. Genellikle besin ararken veya göç ederken bu tip yapılara çarparak ölen kuş sayısı hayli fazla. Özellikle dış cephesi cam kaplı binalar kuşlar için tehdit oluşturur. Bu kentleşme modeli insanın ihtiyacını karşılarken; Çevreyi ve doğayı daha fazla kirletti ve ekolojik dengeyi bozdu.

Çevremize baktığımızda bu bozulmanın ne kadar çabuk ve hızlı olduğunu hemen fark ederiz. Bir tane; serçe, sığırçık, bülbül, güzel çalı kuşları, haber getiren güvercinleri görebiliyor muyuz?

Tabi yoğun yaşamaktan bunları hatırlaya bilirsek!

Çok geriye gitmeye gerek yok son çeyrek yüzyıla girinceye kadar etrafımızda serçeler sığırcıklar, güvercinler uçuşuyordu. Kuşların yuvalarını yapacak ağaçlar vardı. Ağaçlarda kuş yuvaları görmek sıradandı. Bazen yuvadan düşen yavruyu yakalayan mahallenin kedisinin arkasından çok koştuk ama kuş yavrusunu kurtaramadık. Kurtardığımızda çok geç kalmıştık ve üzüntüden ağlamıştık.

***

Kuşun çırpınışından etkilenmemek olmazdı. Çünkü biz insandık. Merhamet içimizde vardı. Sevgilinin gözlerini benzettiğimiz ceylanlar, sevdiklerimize selam gönderdiğimiz allı turnalar, çocuklarımız biz nasıl olduk kim getirdi diye sorunca ne cevap vereceğimizi bilemeyince getirdi dediğimiz baharın habercisi sevdiğimiz için hacı lakabı taktığımız leylekler, yolumuzu kaybettiğimizde yem olmaktan korktuğumuz kurtlar kuşlar...

***

Kendi gücümüzü göstermek için seçtiğimiz aslanlar, kendi sembolümüz yaptığımız kanaryalar, bayraklarımızda taşıdığımız siyahı, beyazı kartallar, otomobillerimize marka yaptığımız doğan ve şahinler, güvercinlerimizi kapacak diye korktuğumuz kerkenez ve atmacalar, atasözlerine giren toylar, güzel sesleri benzettiğimiz bülbüller...

***

Derslerimizde gördüğümüz zeki ve kurnaz tilkiler, bizi evimize girecek yılan, fareden koruyan baykuşlar, şarkılarımıza konu olan ötmeden geleceğimize söz verdiğimiz ibibikler, ağaçlarımızda yuva yapan onlarca kuşun yanında ağaçkakanlar, daldan dala koşuşan sincaplar, bahçelerimize gelip çimlerimiz ve yeşilliklerimizle beslenen kirpiler, grisiyle beyazıyla akıyla gördüğümüz balıkçıllar...

***

Saflık ve bağlılığın örneği angıtlar, bal yapan veya yapmayan arılar, bir birlerinden farklı hafifliğin ve zarafetin temsilcisi binlerce çeşidiyle kelebekler, korunması gerekeni koruyan düşmana teslim etmeyen örümcekler, doğada yaşayan ve ekolojik dengede bizim bildiğimiz veya şimdilik bilemediğimiz yok etmek için özel çapa harcadığımız binlerce yılan, çıyan ve börtü böcekler...

***

Yukarıda sadece bir kısmını saydığımız bu canlılar nerede?

Biz toplum olarak değerlerimizi; kaybetmeden ve başımıza felaket gelmeden değerlerimizin bize olan faydasını anlayamayız. Çok örnek vermeye gerek yok farelerle beslenen baykuş, şahin ve tilkileri yok edersen farelerle uğraşmak zorunda kalırsın. Uğraşacak metotta bulamazsın. Paran ve vaktin boşa gider.

Merak eden İspanya'nın 24 tavşanla mücadelede kaç yıl, kaç para harcadığına ve sonucuna bakabilir. Ekolojik dengenin bozulmasına güzel ve çarpıcı bir örnektir.

Tehlikeyi ilk önce bitkiler ondan sonra hayvanlar en son insanlar fark eder. Yaşadığımız yerde bitkiler yok olmaya başladı ise, böcekler terk etti ise ve hayvanlar kaçtı ise tehlike büyük demektir.

İnsan huzurlu, güvenlikli ve sağlıklı yaşamak isterse;

Bitki, börtü, böceklerin ve hayvanların yaşadıkları alanları seçmeli.

O alanlara zarar vermeden yaşamayı öğrenmeli.