Yeryüzünde yüz binlerce yıllık tabii süreçler sonucu oluşan sulak alanlarılar; zengin bitki ve hayvan türleri ile yoğun organizma bulunduran en önemli genetik alanlarıdır. Bu alanlar, gerek ekolojik dengenin sağlanmasında, gerekse biyolojik çeşitliliğin korunmasında büyük önem taşımalarının yanı sıra, yöre ve ülke ekonomisine çok büyük katkı sağlarlar.

Sulak alanların bu katkıları;

Doğrudan kullanım,

Dolaylı kullanım

Sosyal ve kültürel kullanım değerleri olmak üzere üç ana başlık altında değerlendirilir.

Doğrudan kullanım olarak;

İçme, kullanma ve sulama suyu,

Tuz üretimi,

Su ürünleri,

Saz, 

Kereste,

Otlatma,

Ulaşım,

Turizm gibi pazar değeri olan doğal ürünlerdir.

Sulak alanlardan su temini;

Yeryüzünde 21. yüzyılda yaşanacak büyük krizlerin çatışmaların su kaynakları ve sulak alanlar üzerinde yoğunlaşacağı gerçeği dikkate alındığında bu alanların önemi daha iyi anlaşılacaktadır. 

Su yaşamın temelidir. 

Su olamadan hiçbir canlının yaşamını sürdürebilmesi mümkün değildir. Bütün sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilmesi ancak temiz ve yeterli suya sahip olmakla mümkündür. 

Yeryüzünde kullanıma elverişli suların dağılımlıda homojen değildir. Kuzey ülkelerinde tatlı su miktarı oldukça bol iken, bazı bölgelerde tatlı su kaynakları yetersiz olduğu için bu bölgelerde yaşayan 2,4 milyon insan yetersiz ve kalitesiz su nedeniyle sağlıksız koşullarda yaşamaktadır. Özellikle az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan hastalıkların % 10 nunun yetersiz ve sağlıksız sudan kaynaklandığı bilinmektedir.

Araştırmalar son on yılda küresel su talebinin 6-7 kat arttığını gösteriyor.  Bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından daha fazladır.

Suya olan talep artmasına rağmen, su kaynaklarının korunmadığı ve kötü yönetildiği için her geçen gün azalmakta ve kalitesi bozulmaktadır. Bu durum su fakiri olan ülkeler ve ülkemiz gibi su varlığı yönünden oldukça kritik noktada olan ülkeler açısından endişe vericidir.

Ülkemizde de zamanında tedbir alınmadığı için pek çok su kaynağı kirlenmiş, kurumuş ve kullanılmaz hale gelmiştir.

Sulak alanların kurutulması ve yer altı suyunun aşırı kullanımı nedeniyle yeraltı su seviyesi gittikçe düşmüş ve bu düşüşler her yıl artarak devam etmektedir.

Sulak alanlar birer su deposu olduğu gibi yine içme, kullanma ve sulama suyu olarak kullandığımız kaynakları ve yeraltı sularını da beslemektedir. 

Sulak alanların kirletilmesi, kurutulması veya yok edilmesi sadece bir sulak alanın yok olması demek değildir. Bu durumdan yer altı suları ve yüzlerce km ötedeki su kaynakları da etkilenecektir. 

Dünya kurulduğundan günümüze; insanlar su olan bölgeleri tercih etmişler suya sahip olan ve suyu kullanan toplumlar, diğer toplumlara karşı üstünlük sağlamışlar. 

Son iki yüzyıla kadar doğa ile insanın güçleri eşit durumda idi.   Orantısız bir güç kullanımı yoktu. Kirleticiler doğanın tanıdığı canlının artıkları idi. Doğa kendinden olan bu artıkları temizleyip tekrar kullanıma sunacak yeteneğe sahipti. İnsan son iki yüz yıla kadar doğayı tahrip edebilecek güce sahip değildi. Kendi veya sahip olduğu hayvanların gücüyle doğadan faydalanıyordu. 

O şartlarda bile çevre sorunu yaşanmaya başlamış; bu sorunlar için önlem almaya başlamışlardır. 

Hz. Peygamber (sav) de, su kaynaklarına, nehir kenarlarına ve durgun sulara, meyveli ağaç altlarına, gelip geçilen yollara ve insanların gölgelendikleri yerlere tuvalet ihtiyacının giderilmemesini, hayvan ağıllarının su kuyulardan belli bir mesafede uzak tutulmasını emretmiştir.

Ayrıca Hz. Peygamber (sav)  akarsuyun kenarında abdest alsan bile suyun israf edilmemesini emretmiştir.

Son iki yüz yıla kadar insanın doğayı kullanması ve sudan faydalanması doğa tarafından tolere edebiliyordu. 

Son yüzyılda sanayi ve teknolojideki ilerleme sonucu; insanoğlu doğaya karşı büyük güce sahip oldu. 

Doğada istediği değişikliği kolayca yapabilecek güce erişti. Bu güç sayesinde istediği kadar suyu kullanma ve suyu tutma ve suyun yolunu değiştirme gibi eylemleri, sonucunu düşünmeden gününü kurtarmak için yaptı. 

Poşetler, tenekeler, petrol artıkları, kurşun ve arsenik gibi kimyasallar. Herbisitler, insektisitler, gibi usulüne uygun kullanılmayan tarım ilaçları. Sanayi artıkları bunları çoğaltabiliriz.

Çevresini ve sulak alanları doğal olamayan ürettiği ürünler ile aşırı kirletti.

Bir gram gibi bir ilaç binlerce metre küp suyu ve om binlerce metre kare alanda etkili olmakta ve binlerce canlıyı yok edebilmektedir. 

Kirleticiler doğal olmadığı için doğa tarafından dönüştürme işlemi yapılamamaktadır.

Çevremize bu kadar zarar veren atıklara karşı gerekli önlemleri alıyor muyuz? 

İnsan doğaya karşı orantısız güç kullanıyor.

İnsanın doğaya karşı kullandığı orantısız güç kontrol altına alınmaz ise insan doğayı yok ederek kendi sonunu getirecektir.

Su sadece insanlar için ihtiyaç değildir. Her canlının temel ihtiyacıdır. Kirletilince veya kurutulunca sadece insan etkilenmemektedir. Bütün canlılar etkilenmektedir.

Kirlettiğimiz ve yok ettiğimiz her sulak alan temiz ve kullanılabilir suya ulaşmamıza engel olacaktır. Çevremizin, ekosistemin bozulması sonucu bizimde sağlıklı bir yaşam sürmemiz mümkün olmayacaktır. 

Biz böyle kirletmeye devam edersek, gerekli tedbirleri en kısa zamanda almaz isek; İçme, kullanma ve sulama suyumuz, Tuz üretimi, Su ürünleri, Saz, Kereste, Otlatma, Ulaşım, Turizm gibi pazar değeri olan doğal ürünlerimiz kirlenecek ya da yok olacak. Bu alanda yaşamını sürdüren canlılar ya yok olacak ya da buraları terk edecek. Bu alandan faydalanan canlılar etkilenecek kısaca yaşam etkilenecek ekolojik denge bozulacak.

Bu alanlar boş kalmayacak.

Doğa boşluk kabul etmez, Bu boşalan alanlara bizim istemediğimiz canlılar yerleşecek bu durumdan çevremiz ve bu alanda yaşayan diğer canlılar etkilenecek. 1970 yıllarda Konya ovasında tarım alanlarını artırmak için sulak alanlarda drenaj kanalları açıldı. Sulama kanalları kuruldu. Yatırımlar yapıldı. 

Sonuç beklendiği gibi olmadı.

Kurutulan sulak alanlarda tarım yapılamadı.

Tarımsal sulama ve içme ve kullanma suyu yeraltı suyu kullanıldığı için su seviyesi düştü ve kullanma masrafı artı. 

Günümüzde Konya ovası sulama projesi ile Konya ovasını eski durumuna kavuşturma çalışmaları yapılmaktır.

Aynı durum iki binli yıllarda Hakkâri Yüksekova’da ki sulak alanlarda yapıldı.

Bu sulak alanların kuruyan yerlerini çekirgeler üreme yeri olarak seçti ve biyolojik düşmanları olmadığı için fazlaca ürediler. Çekirgeler her yıl tarım arazilerine zarar vermeye başladılar.  kimyasal ilaçlarla mücadele etmek zorunda kaldılar. Kimyasal ilaçların çevreye ve canlılara ve insana zarar verdiği ve ekonomik olarak büyük maliyet getirdiği bilinmektedir.

Örnekler çoğaltılabilir. 

Çevremize baktığımız zaman. Bu gibi örneklerden onlarcasını görebiliriz.

Sulak alanları ve kuşları yok ederseniz fareler ve çekirgeler ile uğraşmak zorunda kalırsınız. 

Kimyasal mücadeleyi tercih ederseniz kanserle uğraşmak zorunda kalırsınız.

Temiz Çevre, Sağlıklı Hayvan, Mutlu İnsan 

Bu üçlüde hangisinde bir sorun olursa diğer kesimi etkiler. 

Çevremize ve bütün canlılara Hakk ölçüsünde davranalım. 

Çevre ve canlılar bize yaşamımızı sürdürmemiz için birer emanettir. 

Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için, 

Sulak alanlarımıza sahip çıkalım.