Ülkemizin tarım ve hayvancılığı hakkındaki düşüncelerimi tarım ve hayvancılığa farklı bakış başlığı altında, önceki yazımda açıklamaya çalıştım.

Yazımın bu kadar okunacağını beklemiyordum.

Makalemi okuyup yorum yapan, ayrıca beni arayıp eleştirilerini ve katkılarını bildiren herkese teşekkür ederim. 

Makalede yazım hatasının çok olduğu, açık yazmadığımı, çekindiğimi, yazdıklarımı herkesin bildiğini, yazının çok uzun olduğu, boşa vakit geçirdiğimi ve kendilerinin vakitlerini aldığımı yorumlarında belirttiler. 

Yorumlar, eleştiriler ve katkılar beni çok mutlu etti. 

Neden diye sorar gibisiniz.

Nedeni makaleyi okumaları...

Kurallara, bürokrasiye, statükoya, muhafazakârlığa hiç alışamadım. 

Bunların hedefe ulaşmada engel teşkil ettiğine inanıyorum. 

Onun için bundan sonara içimden geldiği gibi yazacağım.  

Hem tarım hem de hayvancılık yaptım.

Kuzu ve oğlak güttüm.

İnek altı temizledim.

Katır arabası ile tarlaya gittim.

Bahçemizde soğan, fasulye, domates yetiştirdik.

Harmanda tarladan sapları salonlara dolduruyorlar ben tırmık çekiyordum.

Bazen traktör sürüyor bazende salon çok sap alsın diye salonun üstünde sapları çiğniyordum.  

Pancar, patates, soğan, fasulye, kavun ve havucun ekiminde, çapasında, sulamasında, sökümünde ve satımında çalıştım.

Kısacası hem bitkisel hem de hayvansal üretimin her aşamasında ya yer aldım ya da gözlemleme imkânım oldu. 

Bütün bunları yaz tatillerinde yapardım.

Eylül'de okul açılınca okula başlar...

Cumartesi pazarları Konya’nın tek pazarı olan muhacir pazarında köyden gelen soğan patates ve havuçları satıp geçimimizi sağlardık.

Böylelikle ailemizin maddi yükünü hafifletirdik. 

Orta ve lise eğitiminden sonra Veteriner Hekimliği Fakültesinden mezun oldum.

İki yıl serbest Veteriner Hekimlik yaptıktan sonra Van'da araştırma görevliliği, Doktora, Yardımcı Doçent,  Doçent, Profesör Öğretim Üyesi olarak otuz yıldır görev yapmaktayım. 

Van’ın gitmediğim ilçesi, köyü ve mezrası, sohbet etmediğim insanı kalmadı. 

Lokman Hekim olarak, bölgenin koyununa, kuzusuna, ineğine buzağısına, atına, eşeğine, ayısına, kurduna kuşuna hizmet ettim. 

Çocukluğum, gençliğim kısacası yarım asırlık hayatım tarım ve hayvancılığın içinde geçti. 

Ülkemin tarım ve hayvancılığı için söyleyecek çok sözüm var.

***

Siz hiç koyunun yünüyle sakız, gofret lokum bisküvi kaşık, çatal taş, tabak elbise, aldınız mı? 

Koyun kesilince derisini bekleyip deriyi bağırsaklarını sattınız mı? 

Koyun ve keçi derilerinden post yapıldığını ve seccade olarak kullanıldığını görmediniz mi?

Kurban bayramında derilerin toplama yetkisi sadece Türk Hava Kurumuna verilmişken siz yarışa girip derneğiniz, vakfınız, partiniz için deri topladınız mı?

Kemre, ters gübre nedir bilir misiniz?

Çelteklik, çobanlık yaptınız mı?  

Koyun ve keçilerin yemesi için orakla tırpanla kosa ile ot topladınız mı?

Koç katımı ne demek bilir misiniz? 

Tekecik diye düzenlenen merasimlere hiç katıldınız mı?

Nişanlılık döneminizde kurban bayramında koç süsleyip götürdünüz mü?

İlk evcilleştirilen çiftlik hayvanı olan koyunu daha iyi doyurmak için dağları, ovaları aşarak yeni memleketler gören, bir yere yerleşmenin koyunlarına haksızlık ve hapis cezası vermek olduğunu kabul eden Yörükleri duydunuz mu?

Koyunları ilk çadıra alan ve onlarla aynı yerde yatan Yörükleri bilir misiniz?

Her evde yün yatak, yün yorgan ve yün minder olduğunu unuttunuz mu?

Gelinin çeyizinde en fazla yeri yatak yorgan ve yastıkların yer kapladığını ve hazırlamak için günlerce yün yıkandığını gördünüz mü?

Siz hiç yayıktan ayran içtiniz mi?

Yayık nedir bilir misiniz?

Tulum peyniri nasıl yapılır hatırlar mısınız?

Etin kurutulup bağırsaklara basılıp, uzun seferlere çıkan askerlere yiyecek olarak hazırlandığını ve ihtiyaç duyulduğu zaman yendiğini söyleyen oldu mu?

Her evde bir kavurma küpünün olduğunu ve hiç boşalmadığını, misafir gelince, günün her vaktinde, hemen ısıtıp yanında peynir yumurta kaymak yağ ile yeni hazırlanmış gibi ikram edildiği için, yüz ağartan küpü dendiğini nineleriniz anneleriniz hiç anlattı mı? 

Bir misafiriniz geldiğinde onun şerefine koyun, kuzu, keçi oğlak kestiniz mi? 

Size bir gıdık kesip ikram eden oldu mu? 

Bir kazanç sağlandığında bir dertten şifa bulduğunda bir şey istenildiğinde kurban adandığını gördünüz mü? 

Akide kurbanı nedir hatırlar mısınız?

Kıl çadırı, kıl çulu, kıl heybeyi, kıl torbayı kulandınız mı?

Keçi kılından şalvar ve yelek dokunduğunu bilir misiniz?

Siz yünden keçe dokunduğunu bu keçenin sergi olarak, saraylarda, odalarda, evlerde kullanıldığını ve zenginlik belirtisi olduğunu duydunuz mu? 

Herkesin keçeden şalvara ve yeleğe ulaşmadığı günleri anlatan bir yakınınız oldu mu?

Kepenek nedir bilir misiniz?

Eğirmeç, ıstar nedir hiç duydunuz mu?

Eğirilen yün ipliklerin kök boyalarla boyandığını, ıstarlarda kınalı ellerle, çeşitli motifler vererek namazlık, kilim dokunduğunu kızlara erkeklere çeyiz, evlere sergi yapıldığını unuttunuz mu?

Evlerin duvarlarında, somyaların üzerinde dokunmuş çeşit çeşit yastıkları hatırlamaz mısınız?

Yünlü kumaşların ve iç çamaşırlarının daha kaliteli ve sağlıklı olduğunu ne çabuk unuttuk. 

Kız evlendiğinde veya erkek oğul babadan ayrılıp ayrı ev kurduğunda; 10 keçi veya koyun verildiğini, bu keçi ve koyunlarla geçimini sağladığını sonra bir sürü sahibi olduğunu anlatanlar oldu mu? 

Koyunun her yaşamın arkasında olduğu, her cana can kattığı, birçok yuvanın kurulmasında yer aldığı için, koyun berekettir denildiğini ve öylede olduğunu biliyor musunuz?

Koyun ve keçi son 30 yıla kadar hayatımızdaki aldığı yeri ben bu kadar hatırlayabildim sizler daha da artırabilirsiniz.

Ülkemizde 1980’e kadar hayatımızın her aşamasında yer alan koyun sayısı  altmış milyona yakındı. Yaklaşık kişi başına iki hayvan düşerken, 2020 de koyun keçi varlığımız kırk milyondan fazla elli milyona yakın yaklaşık 2 kişiye bir koyun düşüyor. 

Son kırk yılda kişi başına düşen koyun ve keçi sayımız tam tersine düşmüş durumda. 

Neden mi?

Cevabı çok basit...

Koyun ve keçiyi soframızdan kültürümüzden çıkarmamız. 

Destek yok, ağıl yok, kısacası son kırk yılda koyun ve keçi üretimimiz için kazanımlarımızın çoğuna sahip değilken, koyun ve keçi varlığımız günümüzdeki sayının iki katı kadar. 

Ülkemizde küçükbaş hayvancılık destekleri, koyun ve keçi yetiştiriciliğinin her aşamasında, çeşitli kurumlarca verilmektedir. 

Bazı destekler babasının oğluna yapamayacağı destekler.

Baba oğlunu ayırdığında en fazla on beş yirmi tane verirken devlet 100 tane vermekte ve 7 yılda geri ödemesini istemektedir.

Çadırlar, ağıllar yerine beş yıldızlı oteller gibi, büyük kısmı hibe işletmeler kurmaktadır. 

Son model sağım makineleri, soğutma tankları her ne lazımsa büyük kısmı hibe olarak üreticilere verilmektedir. 

Bu hibeler koyun yetiştiriciliğine fayda sağlansın diye verilirken tarım makineleri üreten sanayide desteklenmektedir.  

***

Sonuç olarak en modern işletmede birkaç yıl içinde hiç koyun kalmamakta, makine teçhizat çürümeye terkedilmekte ya da hurdada satılmaktadır.  

Koyun başına ödenen hibe desteği koyun ve keçiden hiç gelir elde etmeyene de maksimum gelir elde edene de aynı miktarda verilmektedir. 

Sadece hibeleri almak için hayvancılık yapan veya yapıyor görünen işletmeler şekline dönüşmektedir.

Bu kadar çeşitli hibe yerine üretim ve ürün odaklı desteklemeler yapılsa, herkes ürettiği kadar desteklense üretenler daha fazla destek alacak, kazançları artacak, herkes üretmeye yönelecek ve üretim artacaktır. 

Ülkemizde koyun ve keçi yetiştiriciliği meraya dayalı yapıldığı için et ve süt ürünleri nerdeyse organik ürerime yakın bir kalitede doğal ürünlerdir. 

Biz bu farkımızı önceleyerek marka oluşturmadan koyun ve keçi ürünlerini tercih edilir kılmadan, hayvancılığımızın gelişmesi çok zor. 

Yünü, kılı, dersi, sakatatları desteklenmeli, eti sadece kebap ve haşlama olarak tüketmek yerine, ürün çeşitlerini artırmalı. 

Sütü peynir tüketimi yerine ürün çeşitlendirilmeli. 

Bazı yurtdışı markaların 100 gr yoğurdu sattığı fiyata, biz beş kilogram süt sattığımızı düşünürsek bizim koyunculuğu devam ettirme imkânımız çok zordur.

Hep birlikte koyunculuğu kalkındırmak için yeni bir sistem getirmezsek, geçmiş on yılda ağılları da koyun kalmadığı gibi, gelecek 10 yıl içinde meralarımızda koyun kalmayacak

Avrupa’nın domuzu neyse bizim koyunumuz ve keçimizde odur. 

Koyunu sadece bazı durumlarda eleştirmek için koyun gibi millet olduk derken, Keçiyi inat birini anlatmada keçi inadı var derken hatırlamayalım.

En kısa zamanda geçmişimizde olduğu gibi koyun ve keçi ürünlerinin toplumda kullanılır ve tercih edilir hale getiren çalışmaları başlatalım.

Hayvan başına hibe verilmesi yerine, koyunun yününü keçinin kılını satın alalım.

Hibe tarımsal donanım vereceğimize, koyunun derisini satın alalım.

Koyunu beslemek için destek vereceğimize, sütü yüksek fiyata satın alalım.

Hibe ile beş yıldızlı işletmeler yapacağımıza, koyun etini yüksek fiyata satın alalım.

Kelle destekli üretim metodu yerine ürün destekli üretim metoduna dönelim. 

Koyun ve keçiciliği mecburiyetten yapan üretici yerine, kazanan ve kazanmak için tercih ederek yapılacak seviyeye yükseltelim.

Koyun ve keçi üretimini artırmak için en kısa sürede zamanımıza uygun yeni ürünler ve markalar geliştirelim. 

Koyun ve Keçiye sahip çıkmanın, soframıza ve kültürümüze sahip çıkmak olduğunu bilelim.

Koyun ve keçiyi soframıza alalım, Kültürümüzü hatırlayalım.

Çok geç kaldık ama ne kadar çabuk dönersek o kadar kârdayız.