Pandemi (küresel salgın) boyutunda ki bir hastalığın tüm dünyayı sınadığı bir dönemden geçiyoruz.

Üstelik bu dönemin daha ne kadar süreceği konusunda ise bilim dünyası bir tahminde bulunamıyor.

Bir önceki yazımızda Mustafa Kemal Atatürk’ün 'Milli Ekonominin Temeli Ziraattir' sözüne atıfta bulunarak 'Milli Ekonominin Temeli İthalattır' başlığıyla kaleme almıştık.

Özetle, üretmeninin dışında her şeyi ithalat ile çözme anlayışının devlet yapısında ne denli yaralar açacağını üreten bir toplumun önüne devlet eliyle set çekildiğini, hatta bu kusurlu zihniyetin üretenleri terörist ilan ettiğini bile yaşayarak gördük.

Maalesef ülkemizde her geçen gün artan vaka ve ölüm sayılarıyla karşı karşıyayız.

Devlet, 'herkes kendi ohal’ini ilan etsin' diyerek çözümü vatandaşın sırtına yükledi.

Geldiğimiz bu noktada sürecin sağlık önlemleri ile kontrol altına alınabileceği anlaşıldı.

Önlemlerden kastım elbette tedavi değil ancak hastalığın yayılma oranının daha radikal çözümlerle kontrol altına alınabileceği.

Ülkeyi besleyen kaynakların üretime devam edebilmesi için peki ne gibi tedbirler alındı?

Korona virüs önlemleri kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı pakette; Perakende, AVM, demir-çelik, otomotiv, lojistik-ulaşım, sinema tiyatro, konaklama, yiyecek-içecek, tekstil-hazır giyim ve etkinlik organizasyon, ihracat, ticaret sektörlerine destekler sunuldu.

Ancak tarım sektörüne yönelik bir destek paketi hakkında bir açıklama olmadı.

Sadece 2019 dönemi destek ödemelerinin erken ödenmesi konusunda bir karar alındı.

Bu ödemelerde Ziraat Bankaları üzerinden yapıldığı için çiftçinin elektrik borçları şirketlere otomatik ödendikten sonra kalan para ile çiftçi desteklendi.

Bunun haricinde;

-Çiftçinin kredi borçları faizsiz ertelenir mi?

-Uçak biletlerinde uygulanan KDV indirimi acaba çiftçinin aldığı mazot içinde uygulanır mı?

-Konut kredilerinde düşürülen faiz oranları kooperatif kredilerinde de sağlanır mı?

-Kobilere sağlandığı gibi çiftçiye de, faizsiz ve 5 yıl geri ödemesiz kredi imkânı sunulur mu?

Diye çok bekledik ama kimseden ses seda çıkmadı!

Köylü üretimden elini ayağını çekerse peki yaşanabilecek bir gıda yokluğuna karşı alternatif olarak nasıl önemler alındığı konusunda ise Tarım Bakanımızın açıklaması ise beklediğimiz yöndeydi;

Bakan, "ithalat yetkisi için sayın cumhurbaşkanımıza gerekli başvuruyu yaptık, ihtiyaç olursa ithalat yaparız" dedi.

Üstelik devletin "Biz bize yeteriz Türkiye" diyerek yardım kampanyası düzenlediği şu günlerde.

Toplanan parayla ithalat mı yapacağız, sayın Bakan?

Yoksa Anadolu’da karantina ve önlemleri artırarak köylünün tarlasına güvenle gitmesini sağlayarak üretimi milli ve yerlilik esaslarına göre mi planlayacağız.

Gelişmiş dünya ülkeleri ekonomik tedbirleri önce kendi çiftçisine sunarak yaşanabilecek bir gıda krizine karşı önlemler aldılar.

-Fransa Tarım Bakanı tüm çiftçi ve sivil toplum kuruluşlarına mektup yazdı. Yaptıkları iş için, ürettikleri için Fransa adına kendilerine teşekkür etti, 'siz olmasanız biz yaşayamayız, siz olmasanız bu zor günleri aşamayız devlet olarak bütün gücümüzle yanınızdayız, size güveniyoruz' dedi.

-İtalya Tarım Bakanı, AB konseyine başvurarak bütün AB üyesi ülkelerin çiftçilerine desteklerin artırılmasını istedi.

-İngiltere Tarım Bakanı, tarımın İngiltere için hayati önemde olduğunu vurguladı, mevsimlik işçi trafiğinde aksama yaşanacağını, mevsimlik işçi açığının kapatılması için, İngiliz halkından bulundukları bölgelerde ki tarımsal faaliyetlere yardımcı olmalarını istedi.

-Almanya Tarım Bakanı, gıda arzında bir kriz yaşamamak için alman federal devletinin bütün gücüyle çiftçisinin yanında olduğunu, Alman vatandaşlarının sebze ve meyveye ulaşma konusunda en ufak bir sık yaşanmayacağının garantisini verdi.

Ülkemizde ise,10 tır domates bir cep telefonu etmiyor diyerek tarımı küçümseyenler bu hastalık karşısında, tarımsal üretimi nasıl yönetecekler?

Çiftçinin Anayasal hakkı olan, tarım kanunu’nun 21. maddesine göre, çiftçilere milli gelirin %1’i oranında her yıl tarımsal destek verilmesi gerektiği gerçeğini bile, sağından solundan kırparak kalan parayı, bir lütufmuşçasına ödeme yapan mevcut sistemin ise geldiği nokta:

Biz size yetemiyoruz!