Bir hasat mevsiminin de sonuna geldik.

Çiftçi / üretici açısından bir yıldır emek, zaman ve para harcanan ve de merakla, ümitle beklenen günlerin sonundayız.

Bu sene ülkede yaşanan adı konulmadık devalüasyon nedeniyle girdi maliyetlerinde ciddi yükselmeler yaşadık. Hatta bu nedenle çiftçi/üretici yapması gereken bazı uygulamaları yapmadı, yapamadı. 

Üretim maliyetlerinin yüksekliği ve yaşam koşullarının bütün alanlarda ağırlaşması nedeniyle ürünü para eden çiftçi bile hesabını denkleştirmekte güçlük çekiyor.

Hele hele bir sene emek verdiği ürün para etmediyse vay haline o çiftçinin…

Maalesef, çiftçi borçlarını ödemekte zorluk çekiyor, hatta ödeyemiyor. 

5-6 yıldır devam eden borç ertelemeyi ve zor ekonomik koşullarda üretim yapılan bu seneyi de düşündüğümüzde yeni bir ertelemenin kaçınılmaz olduğu ortaya çıkıyor.

Bazılarının tüylerini diken diken etse de söylemekte beis görmüyorum;  “Hatta çok iyi çalışılmış, adil bir şekilde, kısmi af bile düşünülebilir /düşünülmelidir."

5-6 yıldır borcunu ödeyememiş bir üretici hangi sezonda bu bütün borcu temizleyecek bir kazanç elde edebilir ve borç yükünün altından çıkabilir.

Artık bu mızrak çuvala sığmaz hale gelmiştir. 

Çiftçiyi finanse eden en önemli kuruluş Tarım Kredi Kooperatifleri ışıklı salonlarda nerdeyse % 100’ lük tahsilatla pembe tablolar çizse de bunun “takla attırma” olarak tabir edilen yöntemle oluşturulan bir sonuç olduğunu devleti idare edenler dışında herkes bilir. 

Ve  bu yıllara sair borç yapılandırmaları- ertelemeleri Tarım Kredi Kooperatiflerine kısa vadede kazanç sağlasa da kaynakların kullanımı açısından batmanın eşiğine getirmiştir. 

Ve çiftçi borçlarına (daha çok aile tipi kırsala yerleşik işletmelere) hükümet acilen el atmalıdır. 

Ülke tarımının yapısal temel sorunları çözülmedikçe çiftçinin üretimden, kırsaldan kopmasının ve buna bağlı gerilemenin önüne geçilmesi mümkün görünmemektedir. 

Bunlardan en önemlisi tarımın finansmanı ve ticari kurgusudur.

Şimdiye kadar tarımın finansmanı konusunda bilinen klasik yöntemlerin dışına çıkılmamış. Bankalar ve Tarım Kredi Kooperatifleri eliyle borçlandırma daha çok siyasi bir koz ve kazanç olarak devam ettirilmiştir/ettirilmektedir.

Tarımın ticari kurgusu konusunda ise akla geldikçe, kriz çıktıkça günübirlik pansuman tedbirler uygulanmış ve yapısal köklü değişikler hayata geçirilmemiştir. 

Bunun en son örneği tanzim satış mağazalarıdır. 

Türkiye’de aile tipi işletmeler güç kaybederken ve sahayı terk ederken tarım politikalarını oluşturanlar ve bunu sahada icra edecek kurumlar maalesef  bu konuda hemen hemen hiçbir şey yapmamışlar, son 20 yılda kırsalda bir şekilde üretimle iştigal eden 20 milyon nüfus 5 milyona düşmüş olup, bunun ekseriyeti de yaşlılardır. 

Ve maalesef bu gidişatın durdurulması veya geri döndürülmesi mümkün görünmemektedir. 

Tarımın demografik alt yapısında meydana gelen bu keskin değişiklik ülkemize iki yöntemi dayatmaktadır. 

Bunlardan birincisi vahşi bir kapitalizm ve sömürü düzeni ile birlikte tekelleşmeyi dayatacak şirketleşme. İkincisi de daha önceden denenmiş ve hala örnekleri bulunan bir türlü adam gibi yapamadığımız kooperatifleşmedir. 

Birincisi (şirketleşme) bu ülke bir seçenek değildir.

En azından bu ülke insanına sahip çıkacak, ülke kaynaklarını koruyacak olanlar için böyledir. 

Ve nihayetinde Sayın Cumhurbaşkanı “yerli/milli tarım projesi” dolmasını yutmamış, ülkenin okuyucu yorumuyla semaratlanmasına izin vermemiştir. 

Ülke tarımını belli şirket ve sermaye eline teslim edecek her türlü organizasyona karşı çıkmak hepimizin en temel görevidir, bunu unutmayalım.

Ve burada şirketleşme seçeneğini çiziyor ve geçiyoruz. 

Kooperatifleşme, Cumhuriyet öncesine dayanmakla beraber Cumhuriyetle birlikte birçok alanda denenmiş başarılı örnekleri olmakla beraber genellikle başarısız olunmuş bir uygulamadır. Bu başarısızlığın temelinde yöntemin yanlışlığından ziyade, devletin süreçte etkin bir biçimde rol almaması ve vatandaşların sorumluluklarını idrak etmemeleri yatmaktadır. 

Üzerinde detaylı çalışılmış devletin organizasyon, denetim gücünü hissettirdiği bir sistemin vatandaşın katılımı sağlandığında başarılı olmaması düşünülemez.

Ama emek ister, o iş öyle ışıklı salonlardan olmaz beyler… 

Sıfırdan bir şeyler kurmak yerine mevcut olan üzerinden yola koyulmak ülkeye zaman ve güç katacaktır.

Bu noktada mevcut kooperatif yapılanmaları elden geçirilmeli, rehabilite edilmeli, revize edilmeli eğer bu mümkün değilse kapatılmalıdır. Bu çalışma için örgütlenmesi, birikimi , iştirak yapısı nedeniyle en  uygun olan Kooperatif Tarım Kredi Kooperatifleridir. 

Bu kurum çiftçiye (mecbur kalmış, imkanı olmayan) bazı konular hariç, müşteri muamelesi yapmaktan ona hizmet etmek formasyonuna kavuşturulmalıdır.

Ve bunun kurum içerisinden dizaynının mümkün olmadığını bilerek hareket edilmelidir. Tabi böyle denilince de sahipsiz, milli etiketli kadük projedeki gibi götürüp yarısı yabancı sermayeli bir şirketin altına da bu kurumları sokmamak gerek…

Daha detaylı bir şekilde yeniden kooperatifleşme sürecine değinmek için burada yazımızı yarım bırakıyoruz, devamına gelecek yazımızda değineceğiz inşallah…