Köyün birinde çiftçi Ahmet Amca, tarlasında sabanla toprağı sürerken bir yandan da dert yanıyormuş: “Bu tarım işleri, inek sağarken kuyruğun gözüne kaçması gibi! Ne yapsan olmuyor!” Haksız mı? Gelin, Türkiye tarımının haline bir fıkra gibi bakalım, ama gülmek mi ağlamak mı, siz karar verin.
Tarım Yönetimi: “Köyün Delisi mi, Muhtarı mı?”
Ahmet Amca, tarlasına tohum ekerken gübre fiyatına bakmış, “Bu ne yahu, altın tozu mu satıyorlar?” demiş. Mazot, tohum, ilaç… Hepsi ithal, fiyatlar uçmuş. Devlet destek mi veriyor? Veriyor vermesine, ama sanki muhtar köy kahvesinde çay ısmarlıyor: “Herkese birer bardak, ama şeker yok!” Uzun vadeli plan desen, köyün delisi bile daha tutarlı konuşur. Sulama kanalları mı? Suyu tarlaya değil, gökyüzüne uçuruyor. Çiftçi, “Veri mi dediniz? Meteoroloji bile yağmur yağacak diyorsa, şemsiyeyi evde bırakıyorum,” diye isyan ediyor.
Tarım Nereye Gidiyor? “Köyden Kente Kaçış!”
Ahmet Amca’nın oğlu, “Baba, bu tarladan hayır gelmez, ben şehre gidiyorum,” deyip çekmiş gitmiş. Köyde genç kalmamış, traktörler tozlanıyor. İklim desen, bir gün sıcaktan kavruluyor, bir gün sel basıyor. “Buğday tarlası mı, yoksa çöl mü burası?” diye soruyor Ahmet Amca. Ama umut var: Akıllı tarım, dronlar, veri analizi… Lakin Ahmet Amca’ya sorsan, “Dron mu? O da ne, yeni bir sinek türü mü?” Teknoloji köyde hayal, şehirde masal.
Çiftçinin Yüzü Neden Gülmüyor? “Domatesle Ağlar, Soğanla Ağlar!”
Ahmet Amca buğdayını satmış, ama para anca mazota yetmiş. “Domatesi dalında bıraksam daha karlıyım,” diyor. Borç almış, banka kapıya dayanmış. Aracılar mı? Onlar tarladan 1 liraya aldıkları karpuzu, şehirde 10 liraya satıyor. Kuraklık, don, sel… Doğa da Ahmet Amca’nın ensesinde. “Bir sigorta olsa bari,” diyor, ama köyde sigorta sadece lafta.
Tüketici Neden Pahalı Alıyor? “Pazarda Altın mı Satılıyor?”
Şehirdeki Ayşe Teyze, pazara gidiyor, bir kilo domatese bakıyor: “Bu ne, elmas mı?” Girdi maliyetleri, aracılar, ithalat derken, fiyatlar uçmuş. Enflasyon mu? O zaten pazarcının en sadık müşterisi. Ayşe Teyze, “Çiftçi kazanıyor mu bari?” diye soruyor, ama Ahmet Amca’nın cebi delik. Aracılar, tüccarlar, büyük şirketler gülüyor; Ayşe Teyze’yle Ahmet Amca’nın gözü yaşlı.
Kim Kazanıyor, Kim Kaybediyor? “Kazan’da Kazan, Köyde Ağla!”
Aracılar, ithalatçılar, büyük tarım firmaları… Onlar köşeyi dönüyor. Ahmet Amca tarlasını, Ayşe Teyze mutfağını düşünüyor. Küçük çiftçi borç batağında, tüketici cüzdanını boşaltıyor. Gıda güvenliği mi? O da köyün dedikodusu gibi, herkes konuşuyor ama kimse çözmüyor.
Çözüm mü? “Köyde Bir Işık Göründü!”
Ahmet Amca’ya sorsan, “Destek verin, ama lafta olmasın!” diyor. Yerli tohum, ucuz gübre, modern sulama… Bunlar olsa, tarla şenlenir. Çiftçiye eğitim ver, teknolojiyi köye getir. Sözleşmeli tarım, alım garantisi dersen, Ahmet Amca’nın yüzü güler. Organik tarım, sürdürülebilirlik? Köyün muhtarı bile “Bu iş tutar!” der.
Sonuç: “Gülmek mi, Ağlamak mı?”
Türkiye tarımı, Ahmet Amca’nın tarlası gibi: Bereketli, ama dertli. Çiftçi odaklı politikalar, teknoloji ve işbirliği ile bu tarla yeşerir, Ayşe Teyze de pazarda elmas değil, domates alır. Sorunları halının altına süpürmeyelim, Ahmet Amca’yla Ayşe Teyze’yi bir kahve içmeye çağırıp, “Bu tarımı nasıl kurtarırız?” diye konuşalım. Belki o zaman fıkramız mutlu biter!