Hatırlayacaksınız, Millî Gazete, bundan iki yıl önce 31 Aralık 2020 günü, BİM’in haber sansürüne karşı; “Bugün bu sayfada BİM reklamı olacaktı ancak reklam verenin ‘haber sansürü’ taleplerinin kabul edilmemesi üzerine reklam geri çekilmiştir” ilanı ile cevap vermişti.

İlandan bir gün sonra Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, kaleme aldığı, “Bir gazete için reklam önemlidir ama reklamın sansüre alet edilmesi kabul edilemez” başlıklı başyazı ile beyaz sayfa ilanının gerekçesini açıklamıştı. 

Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı ve BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç, geçtiğimiz hafta o çok tartışılan konuşmasında isim vermeden Millî Gazete’nin iki yıl önceki “beyaz sayfa” ilanını kastederek, “Ülkenin değerlerine saldıranlara, ilan vermiyoruz diye gazete sayfalarını boş bırakanlara…” diyerek, Millî Gazete’nin onurlu duruşuna leke çalmaya çalıştı.

Öncelikle gıda fiyatlarındaki artışın tek sorumlusu olarak belli marketler adres gösterilerek, hükümetin kendi beceriksizliğinin üstünü örtmeye çalışmasını kabul etmek mümkün değil. Bundan dolayı Galip Aykaç’ın tepkisini anlıyorum. Ancak Aykaç’ın, reklamla terbiye etmeye kalktıkları Millî Gazete’nin “beyaz sayfa” ilanına leke çalmaya çalışması da kendi içinde yaşadığı çelişkiyi ortaya koyuyor. 

Millî Gazete, beyaz sayfa ilanını BİM reklam vermediği için değil, tam aksine milletin çıkar ve menfaatini korumak için yaptığımız bir haberin reklam karşılığı yayından kaldırılması talep edildiği için yayınlanmıştı. 

Peki neydi Milli Gazete'yi 'Beyaz Sayfa' ilanı yayınlatmaya götüren süreç? Meselenin özünü Galip Aykaç, çok iyi biliyor! Ama biz “meselenin içinde olmayan” vatandaşlarımız için o süreci bir kez daha hatırlatalım...

Biliyorsunuz, hükümet dar gelirli vatandaşların et tüketebilmesi için 2017’nin sonunda “ucuz et” kapsamında bir uygulamayı hayata geçirmişti. Ucuz et uygulaması yaklaşık 1,5 yıl uygulandı. Ucuz et, bugün günah keçisi yapılmaya çalışılan meşhur 3 zincir market eliyle vatandaşa satılmıştı. Et ve Süt Kurumu (ESK), 3 zincir markete zararına karkas et vermiş, bu zincir marketler de ESK’nın belirlediği düşük fiyattan eti kıyma ve kuşbaşı olarak vatandaşa satmıştı. ESK’nın yaptığı zarar da Hazine’den karşılanmıştı.  

Ancak bu ucuz et uygulamasında öyle suistimaller yapıldı ki, adına yolsuzluk mu dersiniz, vurgun mu dersiniz yoksa “milletin değerlerine saldırı mı” dersiniz, artık orası size kalmış! 

Öyle ki, ESK’nın marketlere verdiği dana karkas eti yerine vatandaşa daha kalitesiz inek karkas eti satılmıştı. (Yanlış anlaşılmasın, burada eti değiştirenler marketler değil, aracı firmalar yapmıştı) Bu aracı birkaç firma, kısa sürede öyle bir vurgun yaptılar ki; öyle böyle değil! Bunlar daha sonra tespit edildi ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş oldu! 

Suistimaller bununla da kalmadı! Tarım ve Orman Bakanlığı müfettişleri, projeden tam iki yıl sonra ESK’nın zararına 3 zincir markete verdiği etlerin tamamının yani 3 bin ton etin vatandaşa satılmadığını tespit ettiler. 

Ortalık bir anda karıştı!

Ancak bu skandal, BİM yönetimi ile diyaloğu çok kuvvetli olan dönemin Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli tarafından kamuoyundan saklandı!

Vatandaşa satılmayan “kaybolan!” 3 bin ton etin yaklaşık bin tonu BİM’de, 2 bin tonu da diğer iki markette kaybolmuştu! O günkü tespitlere göre kamunun zararı 100 milyon lirayı buluyordu. 

Normal şartlarda bu kaybolan/kaybedilen(!) 3 bin ton etin karşılığı bu zincir marketlerden tahsil edilmesi gerekirken, Bekir Pakdemirli ile oturdular, işi kılıfına uydurmak için ara bir formül buldular!

Bu formüle göre, 3 zincir market kaybolan(!) 3 bin ton et kadar indirimli et satmaya karar verdiler.

Bu 3 bin ton et sessiz sedasız satılacak ve dosya da kapatılacaktı!

Ve öyle de oldu!

Bu 3 zincir market, ilana çıkarak devletin etini sanki kendi etleriymiş gibi indirimli bir şekilde sattılar. Skandalın ortaya çıkmaması için haliyle, “ucuz et uygulamasında kaybolan etleri satıyoruz” diyemediler, kendi marketlerinin bir indirimli satışıymış gibi lanse ettiler.

Görüyorsunuz değil mi; “milletin değerlerini el üstünde tutan Galip Aykaç gibi market sahibi yöneticilerimizin halini!”  

Bekir Pakdemirli, BİM başta olmak üzere zincir marketleri korumak için o dönem savcılık soruşturmasına izin vermemişti ancak daha sonra Danıştay tarafından savcılığa izin verilmişti. Konu hâlâ mahkemede diye biliyorum. Ancak işi kılıfına uydurarak 3 bin ton et daha sonra satıldığı için mahkemeden BİM ve diğer zincir marketlerin aleyhine bir sonuç çıkacağını zannetmiyorum. 

Bu bilgileri hatırlattıktan sonra gelelim bugüne... İki yıl önce bu skandalı öğrenince, “milletin değerlerine saldıranları” ifşa etmek, kamunun bırakın 100 milyon lirasını, kaybolan 1 kuruşunun bile hesabının sorumlulardan sorulması için bu konuyu haberleştirmiştik. Gazetelerin/gazetecilerin asli görevi de bu değil mi? Bu haberi de Genel Yayın Yönetmenimiz Mustafa Kurdaş’ın talebi ile marketleri hedefe koymadan yani hiçbir market ismini kullanmadan yapmıştık. 

Ancak BİM, hiçbir market ismi kullanmadan 23 Kasım 2020’de yayınlanan “Ucuz ette hileli satış!” haberimizden öyle bir rahatsız olmuş ki, (haberde bir yanlışlık varsa düzeltmek için açıklama göndermek yerine) reklam birimindeki arkadaşlardan bu haberin doğrudan yayından kaldırılmasını istemişler!  
Ve ondan sonrası olanlar malum. 

Şimdi Galip Aykaç’a sormak gerekiyor; 3 bin ton etle ilgili yazdıklarımızda eğer en ufak yanlış bir bilgi varsa çıkıp kamuoyuna açıklama yapması gerekmiyor mu? Yoksa milletin değerlerini koruyup kollayan Millî Gazete’ye karşı haysiyet cellatlığı yaparak bu olayın üstünü kapatamaz.