Biz  'yeni dönem' yazıları yazmaktan bıktık ama Tarım Kredi Kooperatiflerinde birbirinin tekrarı olan yeni dönemler bitmedi.

Şimdi de bir yenisi başlıyor. 

Bedrettin Yıldırım’dan bu yana -kısa bir süre İrfan Güvendi dönemi hariç- tarımıyla çiftçisiyle birlikte sürekli gerileyen bu kurumu kimin ayağa kaldıracağını değil, tabutuna çiviyi kimin çakacağını bekler olduk. 

İnsan ümit etmek istiyor. 

Ümit sırf insana dair olsa beslenmesi mümkün değil, bizim ümidimiz Allah’tan yana olduğu için zayıflasa da hiçbir zaman tükenmiyor. 

Öncelikle bu kurum büyük, bu kurum köklü, bu kurum stratejik, bu kurum vazgeçilemez… 

Bunu anlamayan yöneticiler ve yönetim anlayışı ile bir yere gelinemedi, gelinemez.

Bu büyüklük çiftçiye, üreticiye, tarıma ve ülkeye hizmet etme aracı olmadığında, en masumundan şatafata, görmemişliğe veya en çirkininden istismara, bir nevi yağmacılığa alet ediliyor.

Bazısı direk bu yağmaya “bal tutan parmağını yalar” olduğundan dibine kadar yağmaya katılıyor/kalkışıyor.

Kurumun sahibi çiftçi ise her düzlemde (güya) yönetim kurulları ile hem temsil ediliyor hem de kurumu yönetiyor(!). 

Aslında kurum çiftçinin elinden çoktan alınmış ve acuzelerden göstermelik yönetim kurulları ile şekil kurtarılmıştır. 

Hepimiz sıkıntıları biliyoruz.

Tekrara lüzum yok.

Önemli olan bu bilinen sıkıntılara ne gibi çözümlerin, hangi öncelik sırasına göre, hangi kadroların eliyle üretileceği meselesidir.

Dışarıdan devşirme prenslerle bu işlerin ışıklı salonlardan yürütülemediğini bu kurum defalarca yaşayarak tecrübe etti.

Aynı şekilde kurumsal yobazlıkla kalın duvarların arkasında “karşılama, ağırlama, uğurlama” kıvraklığı ile kadro işgal eden kifayetsiz muhteris dar kadrolarla da bir arpa boyu yol alınamadığını biliyoruz. 

İhtiyaç ve hedeflere göre kolayca değiştirilebilecek/yarışabilecek karma/rekabetçi bir kadro anlayışı her zaman daha başarılı olmuştur.

Kurum girdiler ve ürün değerlendirme üzerinden tarıma destek olmayı temel düstur edinse de tarımın / tarımsal faaliyetlerin finansmanı konusunda alanın karakterine uygun modern yöntemler geliştiremediği için sistemi işletecek sacayağını kuramamıştır. 

Finans kökenli bir genel müdürün olması kurum için bir şans olabilir.   

Diğer bir hususta perakende zinciri ile  tüketiciyle entegre hale gelme çabası yetersiz kalmış, bütünün önemli parçası sanayici ile köklü kapsamlı işbirliği geliştirilememiş ve küreselleşen piyasalarda -özellikle bölgede- Türkiye’nin jeostratejik konumu değerlendirilerek  u.arası girişimler ve organizasyonlar konusunda etkin adımlar atılamamıştır.

Dünyada tarımın yeniden önem ve vazgeçilmezliğinin keşfedildiği bir dönemde skandallarla ülke gündemine gelen değil, insanımıza / ülkemize fayda sağlayan icraatları ile dikkat çeken bir kurum görmek, inşallah bu sefer bütün ülkeye kısmet olur.