Türkiye'de üretilen et maalesef tüketimi karşılayamamaktadır.

En çok araştırılması gereken konu Türkiye'de tüketilen et de sorun yok bu değerler hemen hemen belli olmakla birlikte mesele üretilen et miktarının sağlıklı bilgilere dayalı olmamasıdır.

Devletin verilerine bakılırsa üretilen tüketilen miktara yakın gibi olsa da yanlışlık hayvan sayımızdadır.

Yıllardır hayvan sayımı yapılmamaktadır.

Devlete bildirilen veya kayıtlı hayvanlarda önemli şekilde yanlışlıklar mevcuttur.

Kurban bayramlarında satılan hayvanlar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İlçe Müdürlüklerinde kayıttan düşülmemektedir!

Her besicinin elindeki hayvan sayısının 2-3 katı hayvan sayısı görünmektedir.

Bakanlığın bu konuda yapmış olduğu ve yapmakta olduğu kayıt sistemlerinin de sağlıklı ve doğru çalışmaması aynı zamanda sistemin getirdiği hatalardan da kaynaklanan nedenlerle hayvan sayımızın gerçek değerlerini maalesef bilemiyoruz.

Bundan dolayı, öncelikle mevcut hayvan sayımız doğru olarak saptanmalı, daha sonra tüketim karşılaştırmalarına göre açık yıllık olarak tespit edilerek 1 yıllık, 5 yıllık, 10 yıllık planlamalar yapılmalıdır.

Bunun içinde öncelikle yurt çapında hayvan sayımına gidilmeli ve hayvanların tüm özellikleri kayıt altına alınmalıdır.

Bilindiği gibi, 1973-74 yıllarına kadar canlı hayvan ihraç eden Türkiye son yıllarda niye dışardan et ve canlı hayvan ithal etmek zorunda kalmıştır?

İşte, konunun çözümü de bu sorunun cevabında yatmaktadır.

O yıllarda hayvancılığımız genellikle meraya bağlı idi, beslenme meradan olduğu için, Allah'ın vermiş olduğu dağlarda ki bedava otlarla beslenme yapıldığından, hayvancılıkta maliyetler düşük ve ekonomik olmaktaydı.

Meralardan en iyi faydalanan hayvan koyun olmasına rağmen, Türkiye'de 1980'li yıllardan itibaren mera koyunculuğu bitme noktasına gelmiş ve buna bağlı olarak ucuz et üretimi azalmış, et maliyetleri artmıştır.

O yıllarda kırsal kesimde genellikle köyün büyüklüğüne göre mevcut köy sürüsünün tamamı meralara sabah gider akşama kadar yayılırdı.

Son yıllarda bu tür yetiştiricilik terkedildiği için, meralar tamamen boşalmış, maalesef bugün meralarımızın optimum kullanımı hemen hemen tükenmek üzeredir.

Aşağıdaki tabloda koyun et üretimi yıllar itibarı ile karşılaştırılmış; 1998 ve 1999 yıllarındaki üretim, bu yıllarda özellikle kuzu kesiminde kaçak kesimler yapıldığı halde, 2015 ve 2016 yıllarındaki üretim yaklaşık %60 civarında azalmıştır.


Diğer tabloda gösterilen Sığır eti üretimimizde ise 1998 - 2000 yılı arasındaki üretim 2015 ve 2016 yıllarında sığır sayısının artışı ile birlikte, hayvan kesimlerinin belli ölçülerde kayıt altına alınmasına bağlı olarak, sığır eti üretiminde ciddi artışlar gerçekleştirilmiştir.

Bu artışta besiciler rol oynamış, hem kapasiteyi artırırken hem de üretimde de bilimsel metotlarla hayvan beslemeyi geliştirip ayrıca işletmelerini de modernize etmişlerdir.

Son yıllarda suni tohumlamayla ırklarımız kültür ırklarına doğru kayarak verimliliğimiz artmıştır.

Buna rağmen nüfusumuzun hızla artmasının yanında üretimimizde ki sığır eti artışı, ihtiyacı karşılamada etkisiz kalmış ve bugün yıllık yaklaşık 150.000 ton et açığı mevcuttur.

Ayrıca yüksek buzağı ölümleri de besiye alınacak hayvan sayımızda ciddi düşüşe neden olmakta, besici karaborsa fiyatlarla beslenecek küçük hayvan almak zorunda kalmıştır. Bu durumda alınacak küçük hayvan ithalatı serbest bırakılmış, yeterli olmayınca et ithalatı gerçekleştirilmiştir.


KÜÇÜK AİLE İŞLETMECİLİĞİ BİTME NOKTASINA GELDİ

Bu arada 5 ile 10 arası inek kapasitesi olan küçük aile işletmeciliği, birim ürün maliyetlerin yükselmesi ve bu işletmelerin teknolojik gelişmeleri yakalayamamasına bağlı olarak son yıllarda bitme noktasına gelmiştir.

Kaldı ki; bu işletmelerden çok sayıda besi materyali hayvanlar elde edilmekteydi.

Buna karşılık profesyonel işletmeler (kapasiteleri 100 baş ve üzeri) Devlet destekleri ve Avrupa Birliği (İPARD) projeleriyle çok gelişmiş ürün maliyetleri düşmüş, ürün kalitesi artmıştır.

Ürün kalitesinin artmasıyla birlikte ürün satış fiyatları da artmış, karlı işletmeler haline gelmiştir.

Etle birlikte süt üretimimiz artmasına rağmen besilik materyal istenilen düzeyde olmadığından et üretim açığı oluşmuştur. Bunun nedenleri arasında, sütçü ineklerin erkeklerinin besi olarak değerliliğinin az olması ve istenilen sayıda buzağı alınmamasından kaynaklanmaktadır.

Beslenme ve bakım şartları tam düzeltmiş olmadığından, buzağılama aralığı artmıştır.

Her 12 ayda bir inekten 1 buzağı almamız gerekirken bu rakam 16 aya kadar uzamıştır. Bunun için yılda üretilen buzağı sayısı üretimi düşmektedir.

Ayrıca doğan buzağıların da bakım hatalarından kayıplar verilmektedir. Resmi olmayan rakamlara göre buzağı kaybımız yılda 500 bine varmaktadır.

Buzağı ölümlerinin bir diğer nedeni ithal gebe düve geldiği bölgenin mikro florasına göre antikora sahip olduğundan, doğan buzağılar ağız sütü ile bu antikorları aldığı için, bölgemizdeki hastalık etkeni mikroorganizmalara etkili olmamaktadır.

Buna bağlı buzağı ölümleri % 40'ı bulmaktadır. Bu yıl gerekli önlemler alınmazsa belki de 700 binleri bulan buzağı kayıplarıyla karşılaşabiliriz.

Önlemler arasında en önemlisi bölgede daha önce 3-4. doğum yapmış ineklerin ağız sütleri, kolostrum bankaları kurulup saklanıp ithal düvelerin doğan buzağılarına emdirilmesidir.

Ayrıca buzağılarda kayıpların en büyük nedenlerinden birisi olan ve hep ihmal edilen bağırsak parazitleridir(Criptosporidiosis, coccidiosis). Bu parazitlerin her 10 günde bir dışkıdaki sayımları yapılmalı ve önlem alınmalıdır.

Diğer bir husus da buzağı besleme programlarına uyulmalıdır. İthal düvelerden ve elimizde ki diğer hayvanlarımızdan doğan buzağılarımızı öldürmezsek gelecek yıl etlik besi danalarımız kendimize yeter.

Irklarımızın ıslahı için resmi statü ile kurulmuş üretici birlikleri, ithal sperma cenneti haline gelen ülkemize ucuz ama kalıtsal kusur taşıyan spermaları getirip kullanarak embriyonik (gebeliğin en erken dönemi) ölümler ve doğumdan hemen sonra gibi ölümlerin de olması buzağı kayıplarımızın en büyük sorunudur.

Ülkemize giren spermalarda sadece 3 tane kalıtsal kusur yasaklanmış diğerleri serbest bırakılmıştır. En kısa zamanda bütün kalıtsal kusurlar sperma ithalatında yasaklanmalı ve kalıtsal kusuru olmayan spermalarımızı dünya standartlarında üretmeliyiz.

Sonuç olarak; yukardaki Tablo1'de görüldüğü gibi koyun eti üretimimiz 98'li yıllardan 2016'lara doğru %50 hızla azalmaktadır.

Bunun en büyük nedeni erken kuzu kesimleridir.

13-14 kg karkas et kesimi yapılmaktadır. Oysaki iki ay daha beslense 25 kg rahat karkas et verecektir. Yıllık erken kesimden 30 bin tondan fazla karkas kaybımız vardır.

Yukarıda da ifade edildiği gibi et maliyetlerinin düşmesinde en önemli ihmal noktalarından biri de meralardan yeterince faydalanamamaktayız. Genç nüfusumuz köylerden kentlere göç etmiş, köylerde çalışıp hayvan otlatacak genç nüfus azalmıştır dolayısıyla meralarımız hayvan otlamadığı için yaşlanmaya başlamış ve kendini yenilemediğinden ve hayvan gübre bırakmadığı için meralarımız ciddi tehdit altındadır.

Bunun önüne geçmek için koyun sayımızı 10 milyon artırmak, erken kuzu kesimini de yasaklayıp, engellemek gerekmektedir. Bunları yaparsak et açığımız olan 150 bin ton eti fazlasıyla üretmiş oluruz.

Maalesef son 30 yıldır uygulanan ekonomik sosyal programlar Türk insanını çalışmaktan alıkoyup tembelliğe alıştırmıştır.

Genç nüfus köylerden kentlere göçmüş buralarda da istediği işi bulamayıp devletin fakir fukara fonları, gıda yardımı ve kömür yardımı gibi yardımlarla geçimini sağlayıp üretimden uzaklaşmışlardır.

Dağlarımız, meralarımız bitmek üzereyken hayvanlar otlatılıp üretim yapılacağı yerde, gençlerimizi şehirlerimizde bekletmekteyiz.

Sadece devletin bu gençlere 5 yılda boş durması için verdiği para 80 bin lira civarındadır. Bu gençlere köylerine dönmek ve meralarda koyunlarını yılın en az 8 ayı otlatmak karşılığında 100 tane anaç koyun verilse ve karşılığında bu koyunları 3 yılda 200 adede çıkarırsan şu kadar pirim verilecek dense ve gerekirse zorunluluk getirilse et açığımız da biter peynir açığımız da biter.

Bu gün itibarı ile 10 milyon koyunu her bir gence 100 koyun şeklinde 100 bin gencimize dağıtılabilir.

Yine İlçe Tarım Müdürlüklerindeki teknik personelin de evrak memurluğundan çok bunları sağlık, bakım ve beslenme konusunda bilgilendirip takip edilmesi sağlanmalıdır.

Bütün bunlar yapıldığında, inanıyorum ki; 5 yıl sonra tekrar yurt dışına hayvan satar hale geleceğiz.

Meralarımızı hayvanlarla doldurup üretimi artıralım ki dışa bağımlı olmayalım.

Atatürk'ün dediği gibi 'Türk Milleti Çalışkandır' sözü tekrar yerine gelsin.


Yıllar itibarıyla da kişi başına düşen kırmızı et tüketimimiz de artışları da dikkate alarak üretimdeki planlamayı yapmalıyız.