Bir sonbahar sabahı, Ahmet Amca, köy kahvesinde çayını yudumlarken, bahçesindeki zeytin ağaçlarının durumu hakkında düşüncelere dalar. Karşısında oturan Ziraat Mühendisi Metin, elinde bir not defteriyle köydeki çiftçilerin sorunlarını dinlemektedir.

Ahmet Amca, yılların deneyimiyle hem bildiğini sınamak hem de Metin’in bilgisine güvenerek tarımın dertlerini konuşmak ister. Sorularını bir bir sıralar, Metin ise sakin ve samimi bir şekilde yanıtlar.

Ahmet Amca: Metin oğlum, yıllardır tarladayım, alın teri döküyorum ama bu işin bereketi kalmadı gibi. Tarımda bu kısır döngü niye bitmiyor? Bakanlık her seferinde “Tarımı uçuracağız!” diyor, ama ne değişiyor?

Metin: Ahmet Amca, haklısın, tarımda sorunlar yıllardır sürüyor. Kısır döngünün sebebi, sorunların köküne inmeden yüzeysel çözümler aranması. Bakanlık, genelde büyük laflar ediyor ama sahada çiftçinin derdini anlamıyor. Mesela, tarladaki zararlıyı doğru teşhis etmeden ilaç atarsan ne olur? Para kaybı, çevre zararı, faydalı böceklerin ölmesi... Bakanlık, entegre mücadele gibi kalıcı çözümleri yaygınlaştırmıyor. Sorunları çözmek için önce yanlışları tespit etmek, sonra doğru adımları planlamak lazım.

Ahmet Amca: Peki, oğlum, başka ülkeler bu işi nasıl başarıyor? Biz niye yerinde sayıyoruz?

Metin: Başarılı ülkeler, tarladaki sorunu hızlıca teşhis ediyor. Mesela, Almanya’da AgrarManager gibi yazılımlarla risk analizi yapılıyor. Zararlı mı, hastalık mı, hemen anlayıp çare buluyorlar. Bizde ise teşhis bile çoğu zaman doğru değil. Zeytin sineği örneğin; zarar vermeden erken ilaç atarsan masraf, zarar verdikten sonra atarsan faydasız. Bakanlık, bu konuda çiftçiye rehberlik etmeli, teknolojiyi köye taşımalı. Bilgim eksikse, öğrenip sana anlatırım ama bence sorun, planlama eksikliği ve çiftçinin sesini duymamaları.

Ahmet Amca: Doğru diyorsun. Mesela, zeytin sineği dedin, ilaç atmak son çare değil mi? Ne yapalım ki hem tarlamız hem cebimiz korunsun?

Metin: Kesinlikle, Ahmet Amca. Zirai ilaç en son çare olmalı. Önce entegre mücadele yapmalıyız: biyolojik yöntemler, kültürel önlemler, faydalı böcekleri korumak... İlaç atacaksan, çevreye en az zarar vereni seçmelisin. Ama bu iş tek başına olmaz; komşu tarlalarla birlikte hareket etmezsen, zararlı yine gelir. Mesela, 14-21 gün etkili bir ilaç kullanıyorsun, komşun ilaç atmazsa boşa gider. Bakanlık, bu koordinasyonu sağlamalı, denetim sorununu çözmeli en önemlisi her zirai ilaca ruhsat vermemeli. Özellikle etkili maddesi fazla olanlara…

Ahmet Amca: Anladım, Metin. Peki, tarımsal işletmelerimizi koruyabiliyor muyuz? Bu kadar dert varken tarlamızı, malımızı nasıl güvence altına alalım?

Metin: Tarımsal işletmeleri korumak için risk yönetimi şart, Ahmet Amca. Önce riskleri belirlemeliyiz: mazot, gübre fiyatları gibi finansal riskler; kuraklık, don gibi üretim riskleri; traktör arızası gibi operasyonel riskler... TARSİM sigortaları var, mesela mahsul sigortası, hayvancılık sigortası. Ama primler yüksek, ödemeler gecikiyor. Çiftçiler sosyal medyada “TARSİM küçük çiftçiyi unutuyor” diyor. Bakanlık, sigorta süreçlerini kolaylaştırmalı, kırsalda rehberlik artırmalı.

Ahmet Amca: Risk yönetimi dedin, bu nasıl olacak? Ne yapalım ki tarlamızda felaketlere hazırlıklı olalım?

Metin: Risk yönetimi için önce durum analizi yapmalısın: Hangi ürünlerde verim kaybın var? Sulama sistemin yeterli mi? Sonra geçmiş verilere bak; mesela, kuraklık seni son yıllarda nasıl etkiledi? Ziraat odalarıyla konuş, diğer çiftçilerden fikir al. Riskleri sıralayıp en tehlikelisini önceliklendirmeliyiz. Mesela, kuraklık Türkiye’de büyük risk. Bakanlık, sulama altyapısına yatırım yapmalı ama eksik kalıyor. Çiftçi olarak sen de yem stoku, su deposu gibi yedek kaynaklar hazırlayabilirsin.

Ahmet Amca: Bakan İbrahim Yumaklı’nın politikalarını duyuyorum, ama çiftçi memnun değil. Tartışmalı bir şey mi yapıyor bu adam?

Metin: Ahmet Amca, Yumaklı’nın politikaları tartışılıyor, evet. Mesela, “sözleşmeli üretim” modelini teşvik ediyor ama çiftçiler, fiyat garantisi veya tahkim mekanizmaları olmadan bu modelin kendilerini korumasız bıraktığını söylüyor. Sosyal medyada, 2024’te domates üreticilerinin alıcı firmaların düşük fiyat dayatmasından yakındığını gördüm. Bakanlık, bu konuda etkili çözüm sunmadı. TARSİM’in yüksek primleri ve geciken ödemeler de cabası. Çiftçiler, “Bakanlık bizi dinlemiyor, politikalar Ankara’dan dayatılıyor” diyor.

Ahmet Amca: Peki, Metin oğlum, çiftliklerimizi korumak için başka ne yapalım? Pratik bir şeyler söyle, tarlamızı nasıl kurtaralım?

Metin: Pratik risk yönetimi için birkaç adım var:

Ürün çeşitlendirmesi: Tek ürüne bağlı kalma, buğdayın yanına nohut ek mesela.

Sigorta: TARSİM’den mahsul sigortası al, ama poliçeyi iyi incele.

Afet hazırlığı: Su deposu, yem stoku gibi yedek kaynaklar tut.

Eğitim: Ziraat odalarından, kooperatiflerden bilgi al.

Bakanlık, “destekhesaplama.tarimorman.gov.tr” gibi araçlar sunuyor ama kırsalda internet az, bu araçlar pek işe yaramıyor. Çiftçiye sahada rehber lazım.

Ahmet Amca: Çeşitlendirme dedin, bu nasıl işimize yarayacak? Mesela ben zeytincilikle uğraşıyorum, başka ne yapayım?

Metin: Çeşitlendirme, riski dağıtır, Ahmet Amca. Mesela, zeytinciliğin yanına arıcılık yap, bal üret. Ya da zeytinyağından sabun yap, katma değer kat. Toprak sağlığın için farklı ürünler ek, bu haşere riskini de azaltır. Bakanlık, çeşitlendirmeyi teşvik ediyor ama küçük çiftçiye yeterli destek yok. Sosyal medyada, Çin’de organik ürünlere talebin arttığını okudum; bizde de bu potansiyel var, ama Bakanlık bu fırsatları değerlendirmiyor.

Ahmet Amca: Son bir şey sorayım, Metin. Bakanlık niye çiftçinin sesini duymuyor? Ne yaparsak tarımımız düzelir?

Metin: Bakanlık, Ankara’da masa başında politika yapıyor, sahaya inmiyor. Çiftçinin sesini duymak için ziraat odalarıyla, kooperatiflerle daha çok çalışmalı. Çözüm için:

Doğru teşhis: Tarladaki sorunu net görelim.

Doğru destek: Sulama altyapısı, sigorta primleri düşmeli.

Eğitim: Çiftçiye teknoloji, entegre mücadele öğretilmeli.

Gelişmiş ülkeler gibi şeffaf, yerel odaklı politikalar lazım. Çiftçi güçlü olursa, Türkiye güçlü olur!

Ahmet Amca, Metin’in yanıtlarından memnun, kafasındaki bazı soruların cevabını almış. “Sağ ol, Metin oğlum,” der, “seninle konuşunca içim ferahladı, ama Bakanlık da bizi duysa keşke.” Metin gülümser, “Ahmet Amca, ben buradayım, bilmediğim bir şey olursa öğrenir, anlatırım. Birlikte tarlamızı koruruz.” Kahvedeki diğer çiftçiler de sohbete kulak misafiri olmuş, Metin’e sorular sormaya başlar.

Ahmet Amca, çayından bir yudum daha alır ve tarlasına umutla bakar: “Toprak bizim, bereket bizim, yeter ki sahip çıkalım!”