Hayvancılığımızın gelişimi için harcanan onca paraya rağmen, gelinen noktanın maalesef hedeflenen noktadan çok uzakta olduğu görülmektedir. Bunun nedenlerini anlamak için biraz dışarıya bakmak gerekir diye düşünüyorum.

Örneğin Kanada ABD ve Meksika ile yapılan üçlü ve Avrupa Birliği ile yapılan ikili ticaret anlaşmalarının onaylanmasından sonra, süt üreticilerinin zarar etmesini önlemek amacıyla 8 yıllık süreçte 1,75 milyar Kanada Dolarını (7,46 milyar TL) süt üretimi yapan çiftçisine ödeyeceğini açıkladı.

Buradaki amaç yapılan anlaşmalardan kaynaklanacak olumsuzluklardan üreticilerini koruyarak, üretimlerinin sürdürülebilmesini temin etmektir. İlk yıldaki planlamaya göre üreticilerin üretim kotaları baz alınarak yaklaşık 11 bin süt üreticisine toplam 345 milyon Kanada Doları (1 milyar 470 milyon 450 bin TL) ödeme yapılacak. 

Örneğin 80 sağılır ineği olan bir işletme 28 bin Kanada Doları (119 bin 340 TL) destek ödemesi alacak (inek başına 1491,75 TL).

Peki biz ne yapıyoruz?

Maalesef yanlış yapıyoruz.

Nasıl mı?

Ette ve sütte yaşanan ciddi krize karşı mevcut üreticiyi koruyacak gerçekçi hiçbir önlem almıyoruz.

Önlemi bırakın, yapılan plansız ve aşırı ithalatla et sektöründe üretici kesime çok ciddi darbe vurulmuş durumdadır.

İğneden ipliğe her şeye zam gelmişken, besicilerin girdi maliyetleri açıklanan enflasyonun da üstünde artmışken, besicilerimiz geçen yılki fiyatlarında altında fiyata ürettikleri eti satmakta bile zorlanmaktadır.

Mevcut destek ve hibe bütçeleri aslında az miktarlar olmamakla birlikte, kullanım yolu nedeniyle amaca ulaşmaya da hizmet etmemektedir. Üretimden çıkan, kapısına kilit vuran işletmelerin sayısı her geçen gün artarken, biz bunları yaşatmak yerine, kar edemeyen bir mekanizmada yeni işletmeler kurmak için milyonlarca liramızı harcıyoruz.

Oysa, üretimi karlı kılacak, üretenin yüzünü güldürecek üretim odaklı bir politika ile mevcut üreticilerimizi maksimum verimlilikte çalıştırabiliriz. 

Et veya süt işletmeciliği aslında ticari faaliyet alanlarıdır ve kazanç olmadan üretimin sürdürülebilirliğinden de bahsetmek mümkün değildir. Bu sektörde faaliyet gösteren işletmeler hak ettikleri kazancı sağladığında zaten kendilerini kapasite ve fiziki şartlar anlamında geliştirecek ve verimliliklerini artıracaklardır.

Sürdürülebilir karlılığın sağlanması durumunda mevcut atıl işletmeler bile faaliyete geçmeye başlayacaktır.

Destek, teşvik ve hibeler (dönem dönem sübvansiyon şeklinde) üretimi artırmak için kullanılmalıdır. Sürdürülebilir üretimin sürdürülebilir karlılıktan geçtiği gerçeğiyle üretim yapan insanların her dönemde tatmin edecek bir kar elde etmeleri sağlanmalıdır.

Aksi halde, mevcut sistemde verilen destek ve teşvikler dönem dönem girilen krizlerin ardından yaşadığımız ithalat furyası ile önceden olduğu gibi yurt dışındaki yetiştiricilerin desteklenmesine vesile olacaktır.

Planlı programlı Milli bir tarım politikası ile ülkemizin gıda teminindeki güvenliğini garanti altına almak ve kendi ülkemiz içerisinde üretimden kaynaklanacak katma değer ve istihdam yaratmanın da yolu açılacaktır.

Kısaca özetlemek gerekirse; üretici ürettiği değer için desteklenmeli, stratejik önemde olan bazı ürünler dışında üret diye desteklenmemelidir.

Böylece, sürdürülebilir karlılıkla sürdürülebilir üretimin de önü açılacaktır değerlendirmesini yapmak güç olmasa gerek!

Sonuç olarak, devletimizin sağlamış olduğu destek teşvik ve hibelerde hedefine ulaşmış olacaktır.