15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nü kutlarken, kutlamaların ardında biriken yapısal sorunlar sessiz bir çığlık gibi yükseliyor. Toprağa can veren, gıdaya hayat katan kırsal kadınlar, her yıl benzer cümlelerle anılıyor. Ancak ne yaşam koşulları değişiyor, ne de hak ettikleri değeri görebiliyorlar.

TÜİK’in 2023 verilerine göre, tarımda çalışan kadınların %98’i herhangi bir sosyal güvenceden yoksun. 2005 yılında kadın istihdamının %46,3’ü tarımda iken, bu oran 2023’te %18,3’e düştü. Tarımda kadın emeği görünürlükten uzak, güvencesizlikle kuşatılmış ve ağır şartlar altında istismar edilmeye devam ediyor.

Ankara Malıköy’deki kışlık soğan tarlalarında çalışan kadın işçilerin yaşam koşulları, Ziraat Mühendisleri Odası Kadın Çalışma Grubu tarafından 2025 yılında yerinde gözlemlendi. Kadınlar 12 saat boyunca, 50 kg’lık çuvallarla günde yaklaşık 750 kg soğan toplarken, çocuklar da tarlalarda çalışıyor ve aylarca eğitimden mahrum kalıyor.

Sözde koruyucu düzenlemeler, sahada bir karşılık bulmuyor. 2024/5 sayılı Cumhurbaşkanlığı Mevsimlik Tarım İşçileri Genelgesi’nin birçok maddesi uygulanmıyor. Barınma alanlarında suya bidonla ulaşılabiliyor, kanalizasyon çukurları açıkta ve çöpler ya toplanmıyor ya da yakılarak yok ediliyor. Bu koşullarda hijyen, sağlık ve insan onuru ikinci plana itiliyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UN Women verileri, tarımda kadınların küresel işgücünün %43’ünü oluşturduğunu gösteriyor. Ancak kadınların toprağa erişimi, karar alma süreçlerine katılımı, tarımsal makine ve teknoloji kullanımına dâhil edilmesi hâlâ ciddi eşitsizliklerle engelleniyor. Erkek egemen veri toplama sistemleri, kadınların emeğini görünmez kılıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığının bu alandaki politikaları uzun süredir yüzeysel kalıyor. Kadınların sosyoekonomik olarak güçlendirilmesi, projelerin sayfalarında kalıyor; gerçek hayatta ise sürdürülebilir bir iyileşme sağlanamıyor. Tarımın geleceği bu şekilde ne sürdürülebilir ne de adil olabilir.

Kırsal kadınlar sadece tarımsal üretimin değil, aynı zamanda toplumsal direncin de taşıyıcılarıdır. Ancak bugün, barınma hakkı, temiz suya erişim, çocuklarının eğitimi ve sağlık gibi en temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılmaktalar.

Tarımda çalışan kadın ve çocuk emeği, sistematik bir şekilde istismara uğramakta, bu durum da küçük aile çiftçiliğini ve geçimlik tarımı sürdürülemez hale getirmektedir.

Sorumluluk tüm tarım paydaşlarınındır. Çiftçi kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, kooperatifler, ihracatçılar, akademisyenler, özel sektör ve kamu kurumları… Ancak en büyük sorumluluk Tarım ve Orman Bakanlığına aittir. Bakanlığın gerekli düzenleme ve denetleme görevini tam olarak yapması şarttır.

Süslü genelgelerle, sembolik etkinliklerle sorunlar çözülemez.

Veriye dayalı, yerelden beslenen, kadın odaklı politikalar üretilmedikçe, bu çığlık daha da büyüyecektir.

Kırsal kalkınma ancak kadınların güçlenmesi ile mümkündür.

Tarımın geleceği kadınlardadır; ancak bu gelecek, kadınların bugün maruz kaldığı tükeniş koşullarında değil, hak ettikleri eşit, güvenli ve onurlu yaşamla inşa edilebilir.

Şimdi değilse ne zaman? Kadın çiftçiler için gerçek bir dönüşüm zamanı