Sayın Bakanım;

Toprak dünyanın en değerli varlığıdır. Kaybettiğimiz vakit bunu tekrar yerine koymak satın almak mümkün değildir. Toprak değerini şöyle anlatayım yaklaşık 10 bin yılda oluşan verimli toprak tabakası dediğimiz bölüm toprağın 0-50 cm'lik kesimidir ki bu insanları besleyen bitkilere ev sahipliği yapan kısımdır.

Bu değerli varlığımızı korumak ise kontrollü bir şekilde kullanmaktan geçer.

Biz bunu nasıl kullanacağımızı ne şekilde tasarruf edeceğimizi ve nasıl değerlendireceğimizi ise hiçbir üst akla danışmaksızın bilinçsizce ve kontrolsüzce yıllardır kullanıyoruz ve kullanmaya da devam ediyoruz.

Yani atalarımızdan bize miras olarak kalan bu dünyanın en değerli varlığını torunlarımıza miras olarak bırakmak zorundayız.

Geçen zaman içerisinde verimi artırmak için inorganik gübreler piyasaya çıktı ve bu gübre kullanımı yaygınlaştı. İnsanlar da daha fazla gübre kullanırsam daha fazla verim alıyorum diye gereğinden fazla kullandı ve dolgu maddesi tuz olan bu inorganik maddenin toprağa zarar verdiği ise toprak yapısı bozulup çölleşmeye başlayınca anlaşıldı.

Aynı zamanda yeraltı su kaynaklarının kirlenmesi nitrat kirliliğini de getirdi.

Ülke olarak bu topraklarda var olduğumuz günden beri hep tarım ve hayvancılık ile uğraşan bir toplum olduk ve toprağa bağlı yaşamak zorundayız.

Ülkemizin refaha erebilmesi için geniş kitlelere istihdam sağlayacak tek sermayemiz topraktır ona da çok iyi sahip çıkmalıyız.

Gelişmenin en büyük düşmanı alışkanlıktır. Yani bizler dedelerimizden ne gördüysek babamızdan ne gördüysek tarım yaparken bizlerde aynısını yapmaya devam ediyoruz, yarınımızı düşünmeden.

Bu sebepten dolayı kontrolsüz ve bilinçsiz ve lidersiz bir tarım yapmaya devam edersek çok değil 10 seneye kalmadan elde avuçta bir şey kalmadan üstüne üstelik bankalara ipoteklediğimiz bu topraklarımızı da ve bu toprakla karnını doyurmaya çalışan çiftçilerimizi de kaybedeceğiz.

Bunun için geçmişte neler yaptık, şimdiki uygulamalar neler ve asıl yapmamız gereken nedir diye kendi kendimize sormalı ve tarımda reform olarak değerlendirilecek işler yapmalıyız.

1) Dünyanın en değerli varlığını; eğitimsiz ve bilinciz ve kontrolsüz bir şekilde kullandırmaya son vermeliyiz.

Fazlası toprakta zehir etkisi yapıp toprağın yapısını bozan gübreyi kontrolsüz ve reçetesiz toprakla buluşturmamalıyız. Eksikliğinde ise verim düşüklüğü ve birim alanda alınan miktar azlığına sebep olmaktadır.

Ayrıca ülkemiz toprakları fosfor yönünden çok fakir olup ülke olarak dışa bağlıyız. Bu konuda belki enerjiden sonra gübre hammaddesi satın almaktayız. Dış ülkelerden bu sebeple 1 Da alanda 1 kg fazla kullanım demek bile gereksiz yere hammadde temin edilebilmekte ve milyonlarca TL'nin ülke dışına çıkması demektir.

Bunun için 2009 yılından 2016 yılına kadar çiftçiye 2,5 TL destek şeklinde analiz yaptırmaları için ve bu alışkanlık kazandırılsın diye destek verildi ve bu yıllar arası ülke geneli birçok analiz laboratuarı kuruldu. Bu laboratuvarların kimisi idealist olsa da bazı usulsüzlükler olmaya başladı.

İlk önceleri 50 TL gibi bir rakama analiz yapılırken bu rakam 5 TL'ye kadar düştü çiftçi parselinden toprak getirmedi ya da bir yerden toprak alıp bunu bölerek laboratuvara 10-15 numune şeklinde teslim etti.

Serbest piyasa denilip bu olaylara devlet tarafından müdahale bile edilmedi hatta devletin kontrolünde olan il özel idaresi 5-6 TL'ye analiz yaptı 3 kişi ile bir senede 30-40 bin analiz yapıldı ve bunu bile bile 2015 yılına kadar bu şekilde devam etti. Laboratuvar ne kadar doğru sonuç verse bile bu çiftçi tarafından bile önemsenmedi çünkü parselinden alınmış toprak yoktu ortada zaten çiftçi ekimi yaptıktan 6-7 ay sonra analiz yaptırıyordu.

Uygulamadaki suiistimallerin önüne geçilmesi gerekirken bir gecede yanlış bir karar ile eski tarım bakanımız Faruk Çelik tarafından kaldırıldı.

Destek verilmedi ve 50 da alandaki analize bağlı gübre desteği analizden bağımsız hale geldi. Burada mağdur olarak görülen kısım laboratuvar ve çalışanları gibi gözükse de asıl kaybeden ülke oldu.

6 yıl zaman kaybı ülkenin en büyük kaybı oldu. Onca alet, kurulan laboratuarlar ve malzemelere milli servet harcanırken, yine topraklarımızı zehirlemek üzere toprak ve bitkiyle buluştu.

2016 yılının eylül aylarında yine eski bakan tarafından bir açıklama yapıldı ve analizler yetkili laboratuvarlar tarafından gps cihazları ile parselinden alınacak ve tohum tarlaya düşmeden önce yapılacak, şeklinde bir ifade kullandı.

Bu ifadesinden sonra laboratuvar sahipleri umutla bekledi, çoğu il müdürlüklerine koştu 'hadi çiftçiye bunu duyur iş yapalım araziye çıkıp toprak alalım' dedi. Kimi il müdürü bakanın sözünü emir telakki edip çalıştı kimi il müdürü ise 'bu bakan bugün var yarın yok yazılı emir genelge veya tebliğ olmadan ben bir şey yapmam' dedi. Sonuç hüsran tabiî ki!

2017 yılı 17 Eylül tarihinde “BİTKİSEL ÜRETİME DESTEKLEME ÖDEMESİ YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ (TEBLİĞ NO: 2017/39)" diye bir tebliğ yayınlandı.

Yayınlanan tebliğde 01.08.2016 tarihi ile 30.06.2017 tarihleri arası parselinden cihaz ile alınmış toprak analizlerine 40 TL gibi bir miktar destek laboratuvarlara verildi ve herkes şok oldu.

Çünkü kimi bakan lafına itibar edip parsele gidip toprak almış ve çiftçiye; 'bak bu zorunlu yoksa destek alamayacaksın' diye üstüne birde para almış, kimi risk almış para almadan parsele gidip toprak almış, kimisi de ortada herhangi bir yazı yokken bir şey yapmamış.

Öyle bir tebliğ çıkmış ki insan ne yapacağını şaşırmış. 'Ya benim neden haberim yok parselinden alınacak topraktan ya da il müdürlüğü bu işle alakalı hiçbir soruyu neden cevaplamamış ya da yardımcı olunmamış.' İş işten geçtikten sonra tebliğ çıkmış kimse sormamış bu neden böyle diye?

Bu iki model böyle! Peki, bu uygulanan yeni modelde çiftçi doğru miktarda doğru gübreyi toprakla buluşturabildi mi yoksa eskiden çiftçiye verilen destek yer değiştirip biraz azalıp başka birinin cebine mi girmeye başladı?

Yani attığımız ok hedefine ulaştı mı? Yani bir laboratuvar parselinden gidip uygun bir şekilde numune aldı, analiz yaptı, rapor hazırladı ama çiftçi bu kadar emeğe karşılık ne yaptı?

Ülkede sadece 1 tane örneği var mı acaba? Ben analiz yaptırdım ve çıkan sonuca göre çıkan miktarda gübre kullandım diyecek bir babayiğit!

Belki vardır kimsenin hakkını yemeyelim ama istisnadır kaide değişmemiştir.

Bu şuna benziyor hastasınız ve dünyanın en iyi doktoruna muayene olup eczaneden doktorun tavsiyesi dışında ilaç almaya benzer. Sonuç sıfır yani!

Ben bir laboratuvarcı olarak benim fikrim, benim görüşüm alınmadan; 'yeni bir kural getirdim bunu sende bilmezsin, ben bu kuralı 13 ay önce koydum şimdi üç ay önce sen bunu yapmış olman lazımdı' demek neyin nesi? İzahatı var mı?

Bakanlık olarak bir tebliğ yazarken hedefiniz ve amacınız olması gerekir.

Bu konudaki amacınızı soruyorum?

1) Üretici doğru miktarda ve doğru çeşit gübreyi, doğru zamanda toprakla buluştursun mu?

2) Yoksa ülkede sayıları günden güne azalan laboratuvarlara 3-5 kuruş kazandıralım, onlarda ekmeğine baksın mı?

Eğer sizin hedefiniz 1'nci soru ise çözümü şu olması gerekir:

Reçeteli tarım; bu modelde çiftçi analiz yaptırmadan gübre ve gübre desteği almasın. Bu analizi ekimden önce yaptırsın ve rapordaki miktar dışında 1 kg farklı bir şey almasın ve rapor tavsiyesindeki doz aşılmasın.

Böylelikle çiftçi parseli dışından numune getirmez, getirirse olur ki analizde 'yanlış çıkar, eksik çıkar' gibi kaygılarla doğru bir biçimde toprak numunesi alır.

Ve bu işi en iyi yapan laboratuvara götürmek ister.

Çünkü en ufak yanlış o sene alacağı mahsulü doğrudan etkiler. Çiftçi bu riske asla girmez. Çiftçi, kafasına almayı ve kullanmayı düşündüğü bir gübrenin dışında bir şeye zorunlu kalırsa analize kesinlikle başvurmak zorunda hisseder.

Böylelikle sistemdeki bütün yetkili analiz laboratuvarları da kalitede birbiriyle yarışır, herkes doğru düzgün iş yapar.

Bu sefer rekabet fiyatla değil kalite ile ölçülür. Çünkü en iyi ölçü çiftçidir 'ben falan yerde analiz yaptırdım çok verimli oldu veya bir seneme mal oldu' diye iyi veya kötü yorum yaparlar.

Şimdiki sistemde çiftçiye zorunluluk getirilirse bugün parselinden 40 TL destek alan laboratuvarlar yarın çitçiden de para almaya başlar. 'Yok senin parselin yakın yok senin parselin uzak' derler veya parsele gitmiş gibi googleearth'tan koordinat alıp analiz yaparlar.

Yoksa bu rakam, İç Anadolu'da kırsalda dağlık ve uzak köylerdeki 50 da ve üzeri parsel büyüklüğüne göre analiz yapan yerleri zorlar ve çoğu kişi ya işin üçkâğıdına gider ya da fahiş rakamlar ister.

İşin bir başka boyutu ise daha kırsal kesim ve terör bölgeleri. Şöyle ki; Hakkâri'nin dağlarında numune almaya giden bir personel dağda kimle, neyle karşılaşacak? Belki bir çatışmanın ortasında kalacak, belki asker onu elinde kürekle toprak alırken görecek, işini bölecek ya da daha kötüsü bir terörist onu asker sanacak.

Bu 40 TL'lik desteğin büyük bir ihtimalle yüzde 18'i KDV yüzde 20'si de gelir vergisi şeklinde geri tahsil edilecek ve 15 TL'lik bir kısmı vergi yoluyla geri alınacak. 1 Analiz ücreti 25 TL olacak ve bir yıl çalışılıp; 'mazottu elemandı elektrik, su, SSK' derken herkes 2 yıla kalmadan iflas edecek.

Velhasıl kelam yanlış üstüne yanlış yapmayı bir bırakalım ve 'bu işi nasıl yaparız, topraklarımızı nasıl koruruz ve en doğrusu nedir' şeklinde konuşmak lazım. Benim 15 yıllık meslek tecrübeme göre reçeteli tarım başlıca şart. Bu sistem gelirse gerisi çorap söküğü gibi gelir.

Çiftçi numune almasını bilmiyormuş gibi söylemlerde var. Bu konuda eski bakan Faruk bey danışmanlık sistemini kaldırdı, danışmanlar bu konuda çiftçinin en büyük yardımcısı olabilirdi.

Sistem bitti ama yerine il, ilçe müdürlüğündeki mühendisler atandı. Her çiftçinin bir mühendisi var. Eğer parselden toprak alınacaksa bu mühendisler daireden araziye inip hünerlerini gösterebilirlerse hem çiftçi hem laboratuvarlar memnun olur ya da en azından sorumlusu olduğu köy veya mahallede bu işin nasıl yapılacağını öğretebilirler. Sonuçta çiftçiler kürek ve bel kullanmayı biliyorlar.

Eğer sizin cevabınız 2'nci soru ise bu kadar işleme gerek yok. Laboratuvarcıya personel sayısına göre masrafları verin, kimseyi de sahtekâr etmeyin!

Saygılarımla…

Ebubekir Küçük Ziraat Mühendisi / Sivas Toprak ve Su Analiz Laboratuvarı


TARIMDAN HABER