Önsel Ünal / Gazeteci-Yazar / [email protected]

Siyasi partilerin 1 Kasım seçimleri öncesi vaatler silsilesi, seçim sonrası yerini artık icraata bıraktı. Ak Parti'nin seçim öncesi vaatleri arasında yer alan, asgari ücretin 1300 liraya çıkarılması vaadi, iş dünyasında olumlu karşılansa da işveren üzerinde oluşabilecek 'yüklerin' hafifletilmesi talepleri gelmeye başladı.

Özellikle Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in, asgari ücretin artışından kaynaklanan yüklerin bir kısmının geçici olarak devlet tarafından paylaşılabileceği, ancak genel anlamda yükün özel sektörde olacağını ifade etmesi, işveren çevresinde 'huzursuzluk' yarattı.

Özellikle işveren kesiminden gelen maliyet eleştirilerine Başbakan Davudoğlu'nun asgari ücret ile ilgili alınması gündemde olan ek tedbirler konusunda üç kriter olan, Türkiye'nin rekabet gücünü zayıflatmayacak, kayıtdışı ekonomiye yol açmayacak, istihdam ve üretkenliği artıracak yönündeki uyarıları özellikle küçük orta boy işletmeler diye tabir edilen KOBİ'lerde tam manasıyla işe yarayacak gibi gözükmüyor.

Şöyle ki;

Patronlar, işçiye verilecek zam için en başta işyerinin yaşatılmasından yana. Ücretlerin artmasıyla işveren üzerine binecek vergi yükleri ise işverenleri başta küçülmeye gitme ve bu sebeple eleman azaltma gibi ya da kayıt dışı istihdama yöneltebilecektir.

Özellikle Türkiye'nin en önemli sektörlerinden gıda sektörü bu manada ilk sıralarda geliyor. Yüzde 95'inin asgari ücretle çalıştığı gıda sektöründe binlerce işletmenin asgari ücret konusunda işverenin vergi yüküne yönelik düzenlemeleri devreye sokmadığı taktirde merdivenaltı imalata yönelme ihtamali gözardı edilmemelidir.

Merdiven altı imalatı her alanda olduğu gibi gıda sektörünün de en önemli sorunlarının başında geliyor. Vergi yükünü bahane eden işletmeler bu yükü azaltmak için bin bir türlü hileye başvurabileceklerdir.

Başta pancar şekerinden imal edilen tatlılar, çikolatalar olmak üzere bir çok ürün daha ucuz olan yapay tatlandırıcılara terk edilecektir. Hal böyle olunca halk sağlığı da tehlikeye girecektir.

Diğer sektörlerde de tablo aynı istikamette seyredecektir. Özellikle düşük gelirli gruplarda alternatif ikame düşük fiyatlı malların tüketimlerinin arttığı görülmüştür. Piyasa düşük kaliteli imalat artıkları ile dolup taşarken, beraberinde her türlü riski getirecektir.

İnşaatçı inşaat malzemesinden kısacak, ekmek üreten fırınlar, pastaneler düşük kaliteli un kullanacak, tekstil imalatı yapanlar ucuz çin malı hammaddeyle üretim yapacaklardır. Hatta metil alkolden losyon, parfüm yapan berber sayısına her gün yenileri eklenecektir.

Ne idüğü belirsiz kaptı, kaçtı anlayışıyla rakı diye zehir satanların aldığı canların önü alınamayacak, Türkiye ucuz ve kalitesiz mal cennetine dönerek yeni bir marka tesciline imza atmış olacaktır.

Sözkonusu durum haksız rekabeti de doğuracağı için işini layıkıyla yapanların şah damarını kesecektir.

Görülüyor ki hükümetin işverenin vergi yüküne yönelik yapacağı düzenlemelerin acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Aksi taktirde Mehmet Akif Ersoy'un “Sen bize yangın veriyorsun! 'Yandık!' diyoruz… Boğmaya kan gönderiyorsun!" sözlerindeki gibi üretenlerin, iş gücünün yangın yerine değil, can suyuna ihtiyacı olduğu açıktır.

TARIMDAN HABER