Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, çayır ve mera alanları ile hasat sonrası anız tarlalarında otlatmaya dayalı sınırlı girdi kullanımı ile yapılmaktadır. Yeşil devrim ile beraber ekilebilir arazilerin mekanizasyon ile tarım alanlarına dönüşmesi, mera alanlarının daralmasına neden olmuştur. Anadolu coğrafyası yağış verileri ve topoğrafya itibarıyla küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine elverişlidir. Süreç içerisinde bitkisel üretim alanlarının genişlemesi tarıma elverişli olmayan yamaç ve kıraç alanların mera alanı olarak kalması nedeniyle yetiştiricilik, küçük ölçekli ve düşük verimli işletmeler şeklinde kırsal alanlarla sınırlı kalmıştır.

Çayır ve meralarda ot veriminin düşük olduğu toplam yağış miktarı ve yağış rejiminin yetersiz olduğu yaz aylarının kurak geçtiği iklimlerde küçükbaş hayvancılık daha yaygın olarak görülmektedir. Bu sonuç, hayvanların fizyolojisi ile yakından ilişkilidir. Koyun ve keçiler, sığırlar gibi otları dilleriyle kavrayıp koparmazlar. Dişleriyle keserek beslenirler. Bu nedenle sığır coğrafyalarında otlar gür ve yüksek boylu, koyun coğrafyasında ise seyrek ve kısa boyludur. Anadolu’daki “Buğday ile koyun, gerisi oyun” tabiri bu durum ile ilintilidir.

MERALARIN ZAYIF OLMASINDAN DOLAYI BİR HEKTARDAN ANCAK İKİ ANAÇ BESLENEBİLMEKTE 

Okyanusya’da topoğrafyanın düz olması, meraların planlı otlatılması ile bir hektardan dört anaç koyun beslenebilir ve aynı zamanda bin başlık bir sürüye bir çoban bakabilir iken ülkemiz coğrafyasında koyunculuk yapılan alanların engebeli olması ve meraların zayıf olması nedeniyle bir hektardan ancak iki anaç beslenebilmekte, bir kişi 250 başlık bir sürüye çobanlık yapabilmektedir. Ayrıca çayır ve meraların planlı otlatılmadığı dönemlerde otlatma kapasiteleri zayıflamakta, keza sürünün ıslahı da arzu edilen düzeyde yapılmadığı için et ve süt verimleri düşmekte ve küçükbaş yetiştiriciliğinin karlılığı göreceli olarak azalmaktadır.

Tarihsel sürece baktığımızda koyunun ilk önce Mezopotamya’da evcilleştirildiği ve buradan dünyaya yayıldığı görülmektedir. Koyun yetiştiriciliğinin yayılım tarzında yapılması, beraberinde sürü yetiştiriciliğine odaklı, kendi hiyerarşisi ile organize olmuş, göçebe tarzlı bir aşiret yapısının şekillenmesine neden olmuştur. İç Anadolu’daki yerleşik Kürt nüfusu keza Rusya, Ermenistan, Gürcistan gibi ülkelerde de benzer yerleşik Kürt alanlarının olması, bu üretim tarzının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’de serbest piyasa ekonomisi ve neo-liberal ekonomik programlar uygulanmadan önce, Doğu ve Güneydoğu’da göçer ve yarı göçer aşiretler ile Toros’lar ve Ege’deki Yörük’ler, Karadeniz’deki yayla hayatı, tarihteki ağırlığı azalmış olsa da küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine dayalı bir yaşam tarzı olarak devam etmekteydi.

Türkiye ekonomisinin büyümesi, sanayii ve hizmet sektöründe istihdam kapasitesinin artması, kamu hizmetlerinin ve altyapı yatırımlarının kırsal alanlara yeterince ulaşamamasından dolayı, kentleşme sürecini hızlandırmıştır. Küçükbaş hayvancılıktaki karlılığın azalması ve zahmetli yaşam tarzı, ekonomik göçlerin artmasına neden oluştur. Ayrıca Doğu ve Güneydoğu’daki göçer aşiretlerin yerleşik hayata geçişi teşvik edilmiş, kamusal kaynaklarla mekan organizasyonları yapılmış ve küçük aile işletmelerine dönüştürülmüştür. Ailelere tahsis edilen küçük araziler ve ahır planları büyükbaş hayvancılığa göre yapılmıştır.

Kırsalda yaşayan küçük aileler köy meraları ve anız alanlarından faydalanmak suretiyle küçükbaş hayvancılığa devam etmiş olsalar bile, risklerin çoğalması hayvancılığı zaman içerisinde sığır yetiştiriciliğine kaydırmıştır. Girdi kullanımının artmasıyla orantılı olarak üretim maliyetleri yükselmiştir. 

Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde üretimi daraltan riskler:

1-Kırsal göçler

a) Ekonomik göçler: Çok nüfuslu ve topraksız aileler; kentlerdeki istihdam fırsatları, çocuklarının eğitimi için fırsat eşitliği, devlet yardımlarına erişimin kolay olması, asgari ücrette yapılan iyileştirmeler, İş-Kur’un geçici istihdam politikaları, gıda ve kömür yardımlarından faydalanma, sağlık hizmetlerine kolay erişim ve kent yaşamına olan özenti gibi nedenlerle kentlere göç etmektedirler.

b) Güvenlik kaynaklı göçler: Türkiye meralarının %45’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunmaktadır. Dolayısıyla küçükbaş hayvan yetiştiriciliği için bölge illeri önemli potansiyel teşkil etmektedir. Terör olaylarının arttığı dönemlerde, aşırı güvenlikçi politikalarla meraların otlatmaya yasaklanması ve güvenlik bölge ilanları ile sokağa çıkma yasakları gibi olağan hayatı zorlaştıran şartlar, hayvancılık faaliyetlerini olumsuz etkilemekte ve kırsaldan göçü zorlamaktadır. 1990’lı yıllarda aşırı güvenlik tedbirleri, küçükbaş hayvancılıktaki üretimi önemli ölçüde düşürmüştür. Aynı yıllarda huzur ve güven ortamı tesis edildikten sonra, OHAL Bölge Valiliği tarafından yürütülen “Köye Geri Dönüş” projelerinden arzu edilen sonuç alınamamıştır. Benim de görev yaptığım bu projede, devlet tarafından ev ve ağıl yapımı teşvik edilen ve koyun dağıtımı yapılan ailelerde geri dönüşler sınırlı olmuş ve kent yaşamına adapte oldukları için sürekli bir üretime dayalı bir dönüş gerçekleşmemiştir. Olan geri dönüşler de sınırlı sayıda ve sezonluk yaşantı şeklinde olmuştur.

c) Köy Koruculuğu Sistemi: Köy koruculuğuna geçen aileler de ellerindeki sürüleri elden çıkarmakta, hatta çoğu zaman köy korucularının 1. derece akrabaları PKK terör örgütünün tehditleri ile hayvancılığı terk ederek kentlere göç etmektedirler.

2- Tarımsal Kuraklık

Ülkemiz coğrafyası birkaç yılda bir yağışların düşük seviyede ve düzenli seyretmemesinden dolayı tarımsal kuraklığa maruz kalmaktadır. Kuraklığın ilk etkileri, küçükbaş yetiştiriciliği yapan ve genellikle girdi stoku bulunmayan küçükbaş hayvancılıkta görülmektedir. 

Sürü sahipleri ot verimi düştüğü anda elindeki sürüyü küçülterek yem tedarikine gitmektedir. Kuraklığın yüksek derece de seyrettiği yıllarda küçükbaş hayvan sayılarında anormal düzeyde düşüşler dikkat çekmektedir.

3-Tarımda İnovasyon

Kuraklığa ve yağışa dayanıklı hububat ekilişleri her geçen gün yaygınlaşmaktadır. Bodur bitkilerden hayvan beslemesinde kullanımı yaygın olan saman üretimi azalmaktadır.

4- İkinci Ürün Tarımı

Yeni sulamaya açılan ovalarda ikinci ürün tarımı ve anıza ekim yöntemleri yaygınlaşmaktadır. Doğal olarak bu durum, daha önceleri anızdan beslenme için önemli bir potansiyel olan bu alanları küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine kapatmaktadır.

5-Çoban Sorunu

Meralarda ot veriminin düşük olması, arazilerin engebeli yapısı, sürü yönetiminin zor ve zahmetli dünyası, çoban istihdamını zorlaştırmaktadır. Bakanlığın son yıllarda çoban istihdamını teşvik etmesi ve ülkemizde olan ekonomik göçlerden kaynaklı iş gücü bu riski azaltmıştır.

6-Koyun-Keçi Ürünleri Pazar Değeri

Koyun eti ve sütü ile mamullerinin markalaşma süreci tamamlanmadığı gibi, gelişmiş ülkelerin aksine bu ürünlerin tüketimine dair yanlış bir toplumsal algı oluşmuştur. Oysaki koyunculuğun geliştiği ülkelerde marka olmuş coğrafi işaretli peynirler, kısa olan koyunculuktaki laktasyon süresinde elde edilen az miktardaki sütün yüksek fiyatlarla satılması işletmelere ilave gelir getirmektedir. İthal edilmeleri nedeniyle deri, yapağı ve tiftik gibi ürünlerin de işletmelere getirisi düşük kalmaktadır.

7-Hayvan Islahı ve Hayvan Hastalıkları

Yaylım hayvancılığının doğası gereği sürüler ot potansiyeline göre sürekli dolaştığı için etkili ıslah programları uygulanamamaktadır. Ayrıca kan parazitleri, şap hastalığı, brusella, koyun-keçi vebası gibi hastalık riskleriyle her zaman karşılaşılmaktadır. Bu durum sürüde verim ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Yıllarca ihmal edilen küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi için son yıllarda önemli kaynaklar aktarılmıştır. Islah amaçlı birlikler kurulmuş; gen kaynakları koruma kapsamında, verim kayıtlarına dayalı, teşvik esaslı elit sürüler oluşturulmuş ve koruma altına alınmıştır.

Küçükbaş hayvancılık yatırımlarına hazine sübvansiyonlu faizsiz krediler kullandırılmıştır. AB katılım öncesi mali fonundan, kırsal kalkınma desteklerinden ve bölgesel kalkınma programlarından çok sayıda ağıl yatırımları, proje hibeleri şeklinde teşvik edilmiştir. Anaç koyun destekleri, süt primleri, çoban istihdamı desteği ile üretim teşvik edilmiştir. Bu tedbirlerle küçükbaş hayvan sayılarında artış sağlanmıştır. 2017 yılı hayvan sayıları artış oranı ile hayvansal ürün üretimi ve kuzu eti fiyatları arasında çelişki bulunmaktadır.

Son iki yılda hissedilir bir kuraklık ve hastalık riski bulunmadığı ve daha önce hiç olmadığı kadar kasaplık küçükbaş ithal edildiği halde kuzu karkas fiyatları artış oranı yüksek seyretmektedir. Sayısal veriler ile piyasa durumu örtüşmemektedir. Birçok ilimizde teşviklerin cazibesi ile kurulan modern keçi ve koyun ağılları bulunmaktadır. Mera alanı ve yem bitkileri ekiliş alanları yeterli olmayan bu işletmelerin çoğu maalesef atıl duruma gelmiştir. Laktasyon süresi kısa olduğu için süt geliri yoğun girdi kullanımını karşılayamamaktadır. Yeni yaklaşımlarla öncelikle hayvan beslemesi için gerekli olan potansiyeller planlanmalı sonra işletmeler kurulmalıdır. 

KAYNAK: MUSTAFA KAYHAN / TÜRKİYE HAYVANCILIK RAPORU 2018