Ekilebilir arazisi ile dünya 12'ncisi olan ancak ihracatta dünyada ilk 20'ye giremeyen, "adam diksen biter" denilen toprakları ile Türkiye’nin ‘Tarım Raporu’ çok önemli başlıklarıyla Türkiye Raporu’nda konuşuldu. Tarımdan sanayiye, bilimden teknolojiye dünden bugüne Türkiye Raporu, Mustafa Kemal Üniversitesi'nden Doç.Dr. Abdullah Aydın, Alparslan Üniversitesi'nden Dr. Halil İbrahim Uzun, Ahi Evran Üniversitesi'nden Dr. Muhammed Maruf ve Bandırma Üniversitesi'nden Dr. Bekir Gündoğmuş ile her pazar saat 20:00'da TV 5 ekranlarında.

ADAM DİKSEN BİTER DEDİKLERİ TOPRAK

Türkiye’nin tarım potansiyeli ve ihracatının karşılaştırıldığı bölümde konuklar tarımda sürdürülebilirlik vurgusu yaptı. Özellikle pek çok şehrimizin oldukça bereketli topraklara sahip olduğunu vurgulayan Dr. Muhammed Maruf şunları söyledi.

Akla gelebilen herşey yetişiyor bizim topraklarımızda. Ekilebilir tarım arazileri ve tarım ihracatı oranlarının karşılaştırıldığı tabloya göre; potansiyel ekilebilir arazi bakımından ilk 50 içerisinde olmayan Hollanda tarım ihracatında 2.sırada, potansiyel ekilebilir arazi bakımından 24.sırada olan Almanya tarım ihracatında 3.sırada, potansiyel ekilebilir arazi bakımından 14.sırada olan Fransa tarım ihracatında 4.sırada. Peki Türkiye? Potansiyel ekilebilir arazi bakımından 12.sırada olan Türkiye ilk 20’de yok. Görüldüğü gibi bizim elimizde mevcut çeşitlilik ve verimlilik bağlamında muazzam arazilerimiz var ama bunları değerlendirme noktasında yeterli değiliz. Ekilmedik arazi bırakmayacağız iddiası çok büyük bir iddia. Gerçek olması için dua ederiz ama bu iddiada kalmamalı biran önce gerçekleştirilmeli.

Daha sonra tarımda sürdürülebilirlik ve organik tarım hakkında yorum yapan Dr.Muhammed Maruf tarımdaki girdi fiyatlarındaki artışı şu şekilde değerlendirdi:

Çiftçilerin temel girdi fiyatlarındaki artışların gösterildiği elimizdeki tabloya göre; mesela temel girdilerden bir tanesi gübre. Gübre fiyatları açısından bakıldığında 2003 – 2020 arasında %600 maliyet artışı var. Çiftçinin girdileri muazzam düzeyde artmış. Çiftçinin yine en çok şikayet ettiği şey mazot. Turizm amaçlı kullanılan lüks yatlarda kullanılan mazotlardan %1 vergi alınırken, üretimde kullanılan çiftçinin mazotundan %18 vergi alınması oldukça sıkıntılı bir durum. Mazottaki girdi kıyaslamasında 2002 – 2019 arasına bakıldığında yine oldukça yüksek bir fiyat artışı var mazotta.

Doç. Dr. Abdullah Aydın ise tarımdaki girdinin en önemli kalemlerinden olan mazot hakkında Brezilya’daki biyodizel uygulamasını örnek göstererek; ‘tarımdaki sürdürülebilirliği sağlamak adına Brezilya’daki çiftçiler ürettikleri ürünlerden biyodizel de üreterek mazot girdilerini ortadan kaldırıyorlar. Ancak bizim bu kadar imkanımız olmasına rağmen dışa bağımlı mazot ve elektrik girdisi çiftçimizi oldukça zorluyor’ dedi.

ÇİFTÇİNİN GELİRİ NASIL ERİDİ?

Tarımda sürekliliği sağlamanın en önemli etkenlerinden birisi çiftçinin üretim yapmaya teşvik edilecek bir gelir seviyesine ulaştırılmasıdır. Az önce anlattık, girdiler artıyor. Buna bağlı olarak kazancın da aynı doğrultuda artması gerekir. En azından girdilerin maliyetinin artışı nisbetinde çiftçi gelirini artırabilmek gerekir ki gelir elde edilebilsin ve üretime devam edilsin. Temel tahıl ürünleri açısından gelir değişiminin analizine baktığımız zaman; buğday için 2003 yılında 100 hektarlık bir alandan bir çiftçinin elde ettiği ortalama kazanç 4686 liraymış. 2020 yılında bu kazanç 6879’a çıkmış. Yaklaşık %50 civarında bir artış. Az önce belirttik. İki temel girdi mazot ve gübre açısından bakıldığında altı kat maliyet artışı var ama kazanç iki kat artıyor. Altın gramı cinsinden karşılığına baktığımız zaman; bugün ederini görmek açısından çiftçinin gelirinin nasıl eridiğini görebiliyoruz. O gün elde edilen kazançla 290 gram altın alınabilirken bugün elde ettiği kazançla 18 gram altın alınabiliyor. Muazzam bir düşüş.

ÜLKEYİ AYAKTA TUTAN ORTA KESİMDİR

Programın devamında büyükşehir yasasının tarımsal üretime nasıl darbe vurduğunu anlatan Doç.Dr. Abdullah Aydın, köylerin kendine has yapılarının korunması gerektiğini vurguladı:

Köylerin kendine has yapıları var. Bu nedenle köy kanunumuz vardı çok eski ve uzun süre yürürlükte kaldı. Sebebi köyün kendine has yapısını koruyabilmek içindi. Geçtiğimiz yıllarda çıkarılan büyükşehir yasası bizim tarımımızı da çok ciddi anlamda etkiledi. Mahalle dediğin yerde artık ahır yapamadın. Çok sınırlandı. 50 tane büyükbaş hayvanı olan insan sadece kendi ihtiyacını karşılayabilecek şekilde az hayvan bulundurmaya başladı. Ekim yapamadı. Hepsi birlikte çok ciddi sıkıntıları beraberinde getirdi. Hayvancılıkta eğer üç dört tane büyükbaş hayvanın varsa bunu herkes idare edebilir. Eğer üç bin dört bin tane varsa bunu da büyük sermayeli organizasyonlarla yine idare etmek mümkün. Ama orta kesime fırsat tanınmıyor. Küçük ve orta ölçekli işletmelerdeki sıkıntılarda olduğu gibi küçük ve orta dereceli çiftçi ürettiği ürün maliyetleri karşılayamaz duruma geliyor. Ya çok büyük hayvancılık yapacak ya da 3-5 tane bakacak. Arasındaki miktar yaşamaya fırsat vermiyor. Aslında olması gereken şey; ekonomiyi ayakta tutan orta kesime sahip çıkmaktır. Ülkeyi ayakta tutan her zaman bu vasat kesimdir. Ama gelinen noktada maalesef bu orta kesime hep darbe vuruluyor. Sosyolojik, psikolojik, ekonomik olarak sürekli darbe yiyor orta kesimdeki insanımız.