Şeker İş Sendikası Başkanı İsa Gök, Türkiye'de şeker pancarı üretiminin azaltılması yönünde lobiler olduğunu belirterek, sektörde kotaları kaldıran AB'nin pazar olarak gördüğü Türkiye'de sektöre operasyon yaptığını söyledi. Doğu ve Güneydoğu'daki fabrikaların kapatılması halinde, bunların yerini terörün dolduracağını dile getiren Gök, eşit şartlarda yarışılması halinde Türkiye'nin verimlilik ve maliyet yönüyle Avrupa'yı geçeceğini söyledi.

Dünya gazetesinin Ankara Sohbetlerine konuk olan İsa Gök, Ankara Temsilcisi Ferit B. Parlak'ın sorularını cevaplandırdı.

Son zamanlarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki şeker fabrikalarının kapatılması gerektiği yönünde talepler çoğalmaya başladı, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir dönemler bu yönde görüş ağırlık kazanmış olmasına rağmen, artık siyasilerin bütün fabrikaların çalışması gerektiği yönünde kararlılığını biliyoruz. Bu fabrikalar kurulduğundan bu yana sadece ekonomik değil, sosyal alanda da hizmet etmiş. Fabrikalar alandan çekilirse, yerini terörle dolduruyorlar, göç oluyor.

Ayrıca şeker fabrikalarının gerilediği bölgelerde somut olarak hayvancılığın da hızla gerilediğini gözlemleyebiliyoruz. Uzun süredir bu fabrikalara yatırım yapılmıyor, fabrikaların bünyesinde önceden Ar-Ge çalışmaları yapılıyordu, Türkiye'nin iklim koşullarına uygun tohum üretiliyordu, şimdi bunlar terk edildi. Aynı bölgede hayvancılık da bitti.

Bu fabrikaların sadece kampanya döneminde 3-4 ay çalıştığı yönünde değerlendirmeler yapılıyor….

Öncelikle devletin bu fabrikaları neden yaptığına ilişkin sorunun cevabını bulalım. Çünkü işçi üzerinden politika yapmak bazı çevrelerin işine geliyor. Bugün Kars'a, Ağrı'ya bakın, illerin görünüşünü şeker fabrikalarının değiştirdiğini görürsünüz. Bugün o fabrikaların misyonunu doldurduğuna ilişkin bir koşul oluşmamış.

Şeker maliyetindeki yükseklik de çok sık dile getiriliyor….

Bunu söyleyenler Türk çiftçisine verilen destekle AB çiftçisine verilen desteği karşılaştırmıyor. Onlar dekar başına 25 euro destek alıyorlar, 26 euro da referans fiyat var. toplam 50 euroya ulaşıyor. Desteği doğrudan çiftçiye verdikleri için, maliyet düşük gibi görülüyor. Almanya 25 euro destek verirken şekeri 4 liraya satıyor, bizde de şeker 4 lira.

Toplam maliyette onlardan daha pahalı olsak bile özellikle Konya, Kayseri, Afyon, Kütahya, Eskişehir gibi illerde maliyet yönüyle AB ile yarışıyoruz. Bir yarış yapılacaksa bu yarışın kuralları eşit olması lazım öyle değil mi? Bizim elimizi kolumuzu bağlayıp ringe atıyorlar, boksörle dövüş diyorlar.

Bu fabrikalardaki işçi durumu nasıl?

Sosyal amaçlı çalışan fabrikalarda işçi sayısı 3 bini geçmez. Teknik olarak bu fabrikalar başka yerlere de taşınabilir. Ancak buradaki esas hadise Türkiye'deki şeker sektörüne bir operasyon yapmak istiyorlar. Türkiye'yi pazar haline getirmek istiyorlar. AB eğer bizim pancar üretimimizi yok edebilirse, pazar onlara hazır hale gelir.

Pancar, gece ile gündüz arasında belirli bir sıcaklık farkı ister, bunun için de bölgede iklim bakımından pancar yetiştirmeye en uygun ülke Türkiye. Almanya, Fransa, Polonya gibi ülkeler bizden daha az güneş almalarına rağmen üretimi bırakmıyorlar. Oysa bizi terk etmeye zorluyorlar. NBŞ çıkmadan önce Türkiye'de 20 milyon ton şeker üretimi gerçekleştirilirken, bugün üretim 3 milyon ton azalarak 17 milyon tona gerilemiş durumda. Oysa bu süreçte dünya şeker üretimi yüzde 2 büyüdü.


Sizce Avrupa bu yıl kalkacak kotalar yüzünden mi böyle bir şey istiyor Türkiye'den?

Kesinlikli öyle olduğunu düşünüyorum. Onlar kendilerine bir şeker rejimi yaratmışlar. 6 ülkede sabitlemişler v e şekeri sadece burada üreteceklerini söylüyorlar. Diğer yerlerin kotalarını alarak bir şekilde küçülttüler. Pancar üreten ülkelerde de nişasta bazlı şeker üretimi çok düşük. Fransa'da yasak değil ama üretim sıfır. Almanya'da yüzde 2-3 oranlarında. Pancardan şeker üretmeyen ülkelerde ise NBŞ üretimi yüzde 20-25 civarında.

Fabrikalarda teknolojik gelişimi sağlamak için yatırımlar var mıdır?

Aslında teknolojik olarak çok geride değiliz ve yatırımlar da yapılıyor. Bazı fabrikalarımızda teknolojik gerilikler var ama söylendiği kadar büyük maliyetler oluşturacak farklar değil. Daha önce söylediğim gibi sosyal amaçlı fabrikaları çıkarınca biz bu işi AB'den daha iyi yapıyoruz. Biz bugüne kadar işçi arkadaşlarımızı, “AB şunu yapıyor, Türkiye pazar oluyor" şeklinde motive ederek 4 ay hiç izin kullanmadan çalıştırdık. Bugün Maliye Bakanımız da konuyla yakından ilgileniyor. Yatırımlar da yavaş yavaş başlıyor.

Tekrar fabrikaların çalışma süresine dönmek istiyorum. Dünyanın her yerinde pancar üretiminin süresi vardır. Bizde 180 güne kadar çıktığı oluyor. Birileri “İşçiler 4 ay çalışıp, geri kalanında yatıyorlar" diye bir şey söylediler ve bu ifade yerleşti. Oysa bu gerçek değil. Fabrika 3 ay çalışsa da makineler 1 yıl çalışmış gibi yoruluyor ve yılın geri kalan bölümünde işçiler bunların bakımını yapıyor.

Devletin elindeki 25 fabrikada ortalama 200 işçi çalışıyor. Yerinde gidip görmezseniz ne demek istediğimi anlayamazsınız. Maliye Bakanımız geldi 5.5 saat fabrikaları gezdi. Kampanya dönemlerinde kadrolu işçilerin yetişmediği durumda taşeron işçiler gelip çalışıyor. Şeker fabrikaları tamamen entegre bir sistemle çalışır ve en küçük bir makinedeki arıza tüm sistemi durdurur ve milyonlarca lira zarar ortaya çıkar. İşte bu yüzden işçilerimizin çalışma sistemine yönelik eleştiriler benim çok ağırıma gidiyor.

Üstelik siyasilere gidip yalan yanlış bilgilerle onları da yanıltmaya çalışanlar var.


Fabrikalar arasındaki verim farkı neden kaynaklanıyor?

Her fabrikanın belirli bir kapasitesi ve kotası var. Günde 500 ton üreten de var, bin ton üreten de. Burada kapasiteyi arttırarak birim maliyetin düşürülmesi gerekiyor. AB'nin yaptığı gibi teşviki doğrudan üreticiye verirseniz, üretim ve verimlilikte artış yaşanır ve pancar terk edilmez. Örneğin Doğu Anadolu'da kış uzun olduğu için pancarın gelişmesi zor oluyor, bunun yerine fideleme yapılırsa, dünyanın en yüksek şeker oranlı pancarı bölgede yetiştirilebilir.

Peki şeker fabrikalarının zararı ne boyutta?

Son iki yıldır pancar fiyatı arttırılmasına rağmen, şeker fiyatına zam yapılmadı. Fabrikaların elindeki stok bitince şekerin fiyatı arttı. Yine de mali durum, önceki senelere göre daha iyi. 2 bin 500 kişi 4 ay boyunca hafta tatili yapmadan çalışıyor, çalışma hayatında kimse buna “nasıl oluyor?" demiyor. Biz işçiler olarak bun fedakarlığı yapmaya devam ederiz. Bütün bunları göre göre işçinin üzerine gidilmesi hiç hakkaniyetli değil.

Fabrikaların geleceğiyle ilgili sizin öneriniz nedir?

Çalışanların ve çiftçinin de içinde olduğu bir modelde fabrikalar çalıştırılmaya devam edilebilir. Yani birbirini denetleyebilen iki çıkar grubu olmalı ki iş yürüsün. Herkes elini taşın altına koysun. Devlet de yine denetim görevini yürütür. Dünyada devletin denetimi olmadan tarım bir yere gitmiyor. Burada siyasilerin, sektörün dünyadaki uygulamalarıyla ilgili çok iyi bilgilendirilmesi gerekiyor.

Sonuç olarak bu ülke topraklarında üretilebilen her şeyi üretmek lazım. Ucuz ucuz derken geliyorlar başka ülkelerden bizim tarlalarımızı kiralıyorlar, satın alıyorlar. Bu ülkenin C şekerini de biz üretelim onlar da katkı versin.

Şunu da belirtmekte fayda var; pancarda bir algı operasyonu aldı başını gidiyor ama bu arada Nişasta Bazlı Şekerciler çok kazanıyor diyeni duymadım. Üstelik onlar maliyetleri çok daha düşük olmasına rağmen, aynı fiyata satıyorlar.

Türkiye'de gıda sektöründe başarılı bir özelleştirme örneği gösterebilir misiniz? Bakın şimdi Et ve Balık Kurumu yeniden açılıyor. Şirket kapatıldığında hayvancılık da bitti. Aslında bizim şeker fabrikaları olarak hayvancılığa da büyük katkımız oluyor küspe yönüyle.

Şeker Kurulu TMO'ya verilirse kurum siyasallaşır

Şeker Kurulu yaklaşık 1 yıldır faaliyet göstermiyor, şimdi bu kurumun görevlerinin TMO'ya verilmesi yönünde görüşler ortaya çıkmaya başladı….

Eğe öyle bir şey yapılırsa kurum siyasallaşır. Şimdi biz her şeye rağmen, görevini tam yapmamasına rağmen, siyasetin orada baskın olmasına rağmen, Şeker İş Sendikası olarak Şeker Kurulu aleyhine dava açabildik ve uygulama alanı bulamasak da davalarımızın yüzde 90'ını kazandık. Piyasanın yüzde 60'ına hakim bir şirket var. Bunu defalarca gündeme getiriyorum, her şeye bakan Rekabet Kurulu, buna bakmıyor.

Eğer bir kamu kurumuna bağlanırsa Şeker Kurulu, o zaman açacağımız davalarda kamuyu karşımıza almış gibi görünürüz. Sanayiciler istedikleri zaman bakanlıklara ulaşırken, biz yılda birkaç kez ancak randevu alabiliyoruz. Yani çiftçilerin ve işçilerin lobisi işverenler kadar güçlü değil. Bizim hukuki mücadele alanımız daraltılırsa, bundan Türkiye zarar görür.

KAYNAK: HÜSEYİN GÖKÇE / DÜNYA