Tarımda biz neleri konuşuyoruz? 

Tarımda yıllardır uygulanan yanlış politikalar yüzünden, üretim, ihracat, çiftçinin refahı yerine ithalat, köylerin boşalması, tarım arazilerinin yağmalanması, tarla-raf arasındaki fiyat farkları ve çiftçinin üretimden çekilmesi gibi olumsuz konularla meşgul oluyoruz. 

Dikkat ederseniz, hükümetin tarıma verdiği destek miktarı arttığı oranda buradaki sorunlar da o oranda katlanarak artıyor! 

Yani müthiş bir tezatlık var!

Sözde tarıma verilen destekler artıyor ama verilen bu destekler yaraya merhem olmuyor!

Tam aksine sorun büyüyor, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. 

Demek ki bir yerlerde sağlam bir hata yapılıyor ya da ‘gizli bir el’ bu milleti aç bırakmak için kimseyi ‘ayıktırmadan’ projesini yürütüyor!

Yoksa yaşanılanların başka bir açıklaması olamaz. 

Mesela son günlerde besiciler göz göre göre batıyor!

Girdi maliyetleri almış başını gitmiş ama kesim fiyatları üç yıl önceki fiyatlarla aynı. Bu şartlarda üretimi sürdürmelerinin imkanı yok.

Peki, kesim fiyatları yerinde sayıyor da vatandaş ucuz et mi tüketiyor?

O da hayır! 

Zaten girdi maliyetlerinin bu oranda arttığı bir yerde ucuz etten bahsetmek her şey bir tarafa üreticiyle dalga geçmekten başka bir anlam taşımaz.  

Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta nasıl bir açmazın içine sürüklendiğini görebiliyor musunuz?

Besicinin bin bir zahmetle ürettiği hayvanı para etmiyor, göz göre göre batıyor ama et fiyatları da öyle herkesin gidip rahat bir şekilde alıp tüketebileceği fiyatlarda değil!

Buradaki çelişkiyi birçok ürün grubunda görebiliriz. 

Pekâlâ, Türkiye tarım ve hayvancılıkta içine sürüklendiği bu açmazdan nasıl kurtulabilir? 

Onu da Pankobirlik Başkanı Recep Konuk’tan dinleyelim...

Konuk, geçtiğimiz hafta Uluslararası Kooperatifçilik günü nedeniyle yazılı bir açıklama yapmıştı. İşte o açıklamada dikkat çeken satırbaşları: 

“-Mesela dekardan daha iyi verim alabiliriz. 

Nasıl? 

Daha iyi tohum, daha iyi üretim teknikleri ile... 

-Mesela geçtiğimiz yıl soğanda, önceki yıllarda başka başka ürünlerde olduğu gibi arzda konjonktürel şoklarla karşılaşmayabiliriz. 

Nasıl? 

Sözleşmeli ve planlı üretimle...

-Mesela, nadasa bırakma veya ürünün tarlada kalması gibi arzı daraltan durumları yaşamayabiliriz. 

Nasıl? 

Pazarlama problemlerine çözüm bularak... 

-Mesela, tarla raf fiyat farkını azaltabilir, tüketicinin daha uygun fiyatlarla ürüne ulaşmasını, çiftçinin üründen daha çok kazanmasını sağlayabiliriz. 

Nasıl? 

Çiftçi ile tüketici arasındaki aktör sayısını azaltarak...

Yani üreticiyi bir araya getirip pazarlama sürecine dâhil ederek. 

-Mesela çiftçinin maliyetlerini düşürebilir, gelirini arttırmadan giderini azaltarak bile üreticiyi memnun edebilir, üretmesini teşvik edebiliriz. 

Nasıl? 

Girdi maliyetlerini düşürerek, finansman yükünü azaltarak...

Bunlar sistemimizde değiştirebileceğimiz hususlar ve bunların tamamı ile sıralayabileceğimiz çok sayıda arızi durumu etkin bir kooperatifçilik uygulaması ile çözmek mümkündür. 
Bu bir tahmin, bir temenni değil bir tecrübenin sonucunun ifadesidir” 

Evet, son cümledeki 'tecrübe vurgusu' önemli.

Sonuçta bunları masa başında oturarak hariçten gazel okuyan birisi söylemiyor!

45 fabrikayla yıllık 10 milyar TL'ye yakın bir ciroyla Konya Şeker gibi bir çiftçi markasını Türkiye'ye kazandıran bir isim söylüyor... 

İşte Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta asıl bir sorunu da bu olsa gerek! 

Tecrübeden yararlanamıyoruz!