Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün yaptığı açıklama ile nişasta bazlı şekerlerin kotasının yüzde 5'den yüzde 2.5'e indirileceğini açıkladı. Bu oran geçtiğimiz yıl şeker fabrikalarının özelleştirme kararının hemen ardından yüzde 10'dan yüzde 5'e düşürülmüştü.

Nişasta bazlı şekerlerin kotasının yeninden düşürüleceği aslında sektörde beklenen bir durum değildi.

Kotanın yüzde 2.5'e indirilmesi sektörde özellikle kotalı üretim hakkının yüzde 90'ını elinde bulunduran iki ABD'li firmanın aleyhine ancak pancar üretiminin ise lehine bir sonuç doğuracaktır.

Kota indirimi nişasta bazlı şeker üreten firmaların aleyhine bir durum olduğu için haklı olarak hükümetin bu kararına karşı çıkacaklardır.

Ancak burada şu soruları sormamız gerekiyor;

Piyasanın yıllık nişasta bazlı şeker talebi nedir?

Bu talep doğrultusunda kotanın düşürülmesi ne anlam ifade ediyor?

Talep olduğu halde düşük kotadan dolayı ihtiyaç ithalatla mı karşılanacak?

Bu soruların cevabına geçmeden önce şu noktaların da bilinmesi gerekiyor.

Kotalı üretim hakkı bulunan 5 firmanın uzun yıllar, kurulum kapasitelerine karşılık gelecek bir kota talepleri vardı. Bu da 1 milyon tona tekabül ediyor. Yani Türkiye'nin toplam şeker kotasının yaklaşık yüzde 40'ının nişasta bazlı şekerlerden karşılanmasını istiyorlardı.

Görüleceği üzere piyasanın 1 milyon ton nişasta bazlı şeker ihtiyacı, aslında piyasa talebinden ziyade firmaların kurulum kapasiteleri doğrultusunda üretim yapmak istemelerinden kaynaklanıyor.

Eğer bu firmaların iddiaları doğru ise kotanın düşürülmesinden dolayı Türkiye'de ciddi bir nişasta bazlı şeker açığı oluşacak ve bu açıkta ithalatla karşılanacak. Kotalar da 67.5 bin tona düşürüldüğüne göre Türkiye'nin yıllık 920 bin ton gibi ciddi bir nişasta bazlı şeker ithalatı ile karşı karşıya kalacak demek.

Ancak yıllardır sektörü takip eden bir gazeteci olarak şunu net olarak söyleyebilirim ki bu yaklaşım piyasa gerçekleriyle örtüşmüyor.

Eğer bu yaklaşım doğru olsaydı, nişasta bazlı şekerlere yüzde 15 kota verildiği dönemlerde de Türkiye'nin yıllık yaklaşık 600 bin ton civarında nişasta bazlı şeker ithal etmesi gerekiyordu.

Ama bugüne kadar böyle bir ithalat yapılmadı.

Bosna Hersek'ten son yıllarda nişasta bazlı şeker ithalatında bir artış yaşandı. Fakat buradaki ithalatın da ihtiyaçtan dolayı yapıldığını düşünmüyorum. Zaten ihtiyaçtan dolayı yapılmış olsa bile bu rakam da 20 bin tonla sınırlı.

Burada şu detayın da bilinmesi gerekiyor. Nişasta bazlı şekerler derken, İzoglikoz'dan mı yoksa Glikoz'dan mı bahsediyoruz? Yani kotanın düşürülmesinden dolayı İzoglikoz mu yoksa Glikoz açığı mı oluşacak?

İzoglikoz, doğrudan pancar şekerinin muadili olduğu için Türkiye'nin pancar üretiminde bir sorun olmadığı sürece İzoglikoz'da bir sorun olmayacaktır. Ürünlerinde sıvı şeker kullanmak isteyen firmalar, bu ihtiyacını pekâlâ pancar şekerinden de karşılayabilirler. TORKU zaten toz şekerin yanında sıvı şeker de üretiyor. Ve gelen talebi de karşılayacak durumda.

Nişasta bazlı şekerlerde ithalata konu olması bakımından asıl önemli olan Glikoz'dur.

O zaman Türkiye'nin yıllık Glikoz ihtiyacı ne kadar bunu sorgulamamız gerekiyor?

Burada da farklı rakamlar ortaya konuyor ancak nişasta bazlı şeker üreten firmalar kendilerine göre bu rakamları da maniple ediyorlar.

Bunu neye dayanarak söylüyorum?

Glikoz konusu, özellikle kota artış dönemlerinde nişasta bazlı şeker üreten firmalar ile bu firmalara yakın dernekler tarafından gündeme getirilen bir konuydu.

Bu firmalar ve dernekler, Türkiye'de Glikoz açığının bulunduğunu ileri sürerek nişasta bazlı şekerlerin kotasının artırılmasını talep ediyorlardı.

Ve AK Parti hükümetleri döneminde nişasta bazlı şekerlerin kotası, Glikoz açığına dayandırılarak yapılmıştır.

Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum; 2002-2018 yılları arası nişasta bazlı şekerlerin kotası, İzoglikoz'dan dolayı değil Glikozdan dolayı artırılmıştır.

Ancak burada da siyaset ve hükümet, dönemin Şeker Kurumu tarafından yanlış yönlendirilmiştir.

Bunu da Sayıştay belgelemişti.

Sayıştay'ın 2012-2013 raporlarında, kapatılan Şeker Kurumu'nun Bakanlar Kurulu'nu kota artışıyla ilgili olarak yanlış yönlendirdiği rakamlarla ortaya konmuştu.

Burada şu bilgiyi de vermem gerekiyor.

Nişasta bazlı şeker üreten firmalar, 2002-2018 yılları arasında her yıl kota artırma taleplerinde Glikoz açığını gerekçe gösterseler de aslında bu konuda samimi davranmamışlardır.

Şöyle ki; her ne kadar Glikoz açığını bahane ederek aldıkları kotanın yaklaşık yüzde 60 ile 70'ni Glikoz'da değil Türkiye'nin ihtiyacı olmadığı halde İzoglikoz'da kullanmışlardır. 5 tane firma bu üretimden dolayı büyük kar ederken, kamu şeker fabrikalarının ürettiği şekerler de stoklarda kaldığı için zarar etmiştir. Kamu şeker fabrikalarının zararının arkasında bu firmalara geçilen kıyağın da önemli bir payı vardır.

Sonuç olarak, nişasta bazlı şekerlerin kotası yüzde 10 iken bile, firmalar bu kotanın sadece yüzde 3 ile 4'ünü Glikoz üretiminde kullanıyorlardı.

Demek ki; öyle abartıldığı gibi ülkenin 1 milyon ton civarında nişasta bazlı şekere ihtiyacı bulunmuyor.

Kotanın düşürülmesi, nişasta bazlı şeker üreten firmaların yaptıkları yatırım ve sağladıkları istihdamı olumsuz etkileyecektir. Bu ayrı bir tartışma konusudur. Ancak halk sağlığı adına atılan bu önemli adımı desteklemek yerine, şişirme rakamlarla 'nişasta bazlı şeker ithalatı artacak' diyerek karşı çıkmak samimi bir yaklaşım olmasa gerek.