TİGEM Genel Müdürü Ayşe Ayşin Işıkgece, Türk Tarım Orman Dergisi'nin Mayıs Haziran sayısında yayınlanan ve Müge Çevik - Mehmet Oğuz tarafından yapılan röportajda TİGEM ile ilgili önemli bir değerlendirmede bulundu. Işıkgece, yıllardır zarar eden TİGEM'in normal şartlarda zarar etmesinin matematiksel olarak mümkün olmadığının altını çizdi. Bilindiği üzere TİGEM bugüne kadar karlılığı ile değil yapılan zararı ile gündeme geliyordu. Hatta geçtiğimiz yıllarda personel maaşını bile ödeyebilmek için bankalardan kredi çekilmek zorunda kalınmıştı. Işıkgece'nin yaptığı değerlendirmenin ardından akıllara şu soru geliyor; "Matematiksel olarak zarar etmesi mümkün olmayan TİGEM, yıllarca neden zarar etti? 

Işıkgece'nin röportajında dikkat çeken başlıklar şöyle:

Uzun bir özel sektör deneyiminden sonra kamuya geçtiniz. Yaşadığınız bu iki farklı deneyimi nasıl kıyaslarsınız?

Hacettepe İktisat mezunuyum. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. Satın alma bölümünü yönettiğim bir toptancı market zincirinde coğrafi işaretli ürünlerle ilgili projeler yapmaya başladım. Coğrafi işaretli ürünleri koruyabilmek, sayılarını artırabilmek, Türk damak tadından kopmalarını engellemek adına yürüttüğümüz çalışmalar hem Patent Enstitüsünün hem de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatini çekti ve kendileri o dönemde Türkiye’nin coğrafi işaretli ürünlerine en çok değer katan kurumu olarak bize plaket verdiler. Sonrasında iki yıl yine bir zincir markette yönetim kurulu üyeliği ve satın almadan sorumlu genel müdür yardımcılığı yaptım. Hep İstanbul’daydım, 28 yıldır özel sektördeydim. Sağ olsunlar, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Bakanımız böyle tarihi bir kurumun başına ilk kadın yönetici olarak beni layık gördüler.

Şu anda kamu ve özel sektörün birbirine aşılanmaları durumu söz konusu. Ben de bu aşılamaya çok inanıyorum. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte böyle bir planlamanın daha verimli olacağı düşünüldüğü için ben ve benim gibi bazı arkadaşlar değişik bakanlıklarda görev yapıyoruz.

Özel sektör ve kamu arasında elbette bazı farklar var. Bürokrasinin bu merdivenli şekli özel sektörde yok, işler daha hızlı ilerliyor; daha fazla kar marjı, verimlilik odaklı düşünülüyor; bütün başarı ve performansın ölçümlenmesi buna dayanıyor. TİGEM de bir kamu iktisadi teşebbüsü. Söz konusu aşılama için en uygun yerlerden biri olduğunu düşünüyorum ve arkadaşlarımla el ele vererek, bazı alışkanlıkları da yıkmaya çalışarak sonuç almaya çalışıyoruz.

ZARAR ETMEMİZ MATEMATİKSEL OLARAK MÜMKÜN DEĞİL

Finansal olarak yapılacak çok şey olduğunu görüyorum. Öncelikle biz TİGEM olarak üstün vasıflı damızlık hayvan vermeye, sertifikalı tohum üretip dağıtmaya devam ediyoruz. Bu iki kamu görevini yerine getirirken, bir yandan da hayvan sayımız, 3.3 milyon dekar arazi varlığımız, çok değerli ziraat mühendisleri, veterinerler ve diğer uzmanlardan oluşan 7 bine yakın çalışanımız gibi avantajlarımız ve 20 tane işletmemizden kira gelirimiz var. TİGEM’in küçük çaplı 20 işletmesi, 2000’lerin başında özel sektöre 30 yıllığına kiraya verilmiş ki bu sürenin yarısı dolmuş vaziyette.

Sayı olarak baktığımızda 20 işletme diyoruz ama arazi varlığımız içindeki toplam payları sadece yüzde 9. Bu kiralamalar bazı kriter ve şartlar altında yapılmış, örneğin tarımsal üretim yapılması, istihdam ve yatırım kriterlerinin karşılanması gibi. Bunları her daim gidip takip ediyoruz. Bütün bunları değerlendirdiğimizde bu kurumun zarar etmesi matematiksel olarak mümkün görünmüyor. Başka bir deyişle, hem sertifikalı tohum ve damızlık hayvan üretip, hem daha kar odaklı düşünerek devlete, millete, Hazine’ye para kazandırabilir, yatırımları kendi yağımızda kavrularak yapabiliriz. Bizim amacımız Hazine’nin bize aktardığı kaynağa ihtiyaç duymadan, kendi kaynaklarımızla yatırımlarımızı gerçekleştirmek ve sonraki yıllarda da Hazine’ye kaynak üretir hale gelebilmek. Ben bir iktisatçı ve 28 yıl özel sektörde çalışmış birisi olarak bunun mümkün olduğunu görüyorum.

SON 6 AYDA SERTİFİKALI TOHUM İHRACATIMIZI 20 KAT ARTIRDIK

Kar ve verimliliği artırmak konusunu biraz somutlaştırabilir miyiz?

Sadece finans yönetimiyle ortaya çıkarılabilecek bir kaynak var. Son 6 aydır öncelikle elimizdeki tohum ve hayvan stoklarını paraya çevirme ve kredi faizinden kurtulma gibi bir finans yönetimine gittik. Yani öncelikle kendi bahçemizi temizledik. Bunun çok ciddi bir etkisi oldu. Tasarruf tedbirleriyle ilgili tüm işletmelerimizde ve genel müdürlüğümüzde ciddi bir çalışma başlattık. Yurt dışına sattığımız tohumlukların fiyatlandırmasını değiştirdik ve o ülkeye göre fiyat belirledik. Diğer ülkelerde bayilikler de kuruyoruz. Bu sayede son 6 ayda yurt dışına, önceki yıllara göre 20 kat fazla tohum satışı gerçekleştirdik ve son 4 ayda kamunun kasasına 8 milyon TL daha fazla para koyduk.

“Fikrini Söyle” adıyla bir proje başlattık. Genel Müdürlük ve tüm işletmelerdeki bilgisayarlar üzerinden sadece TİGEM çalışanlarının kullanabileceği ve A’dan Z’ye her türlü fikir ve projelerini serbestçe yazabileceği özel bir platform oluşturduk. Bu fikirler belirli aralıklarla bir komisyon tarafından değerlendiriliyor. Seçilen projelerin pilot uygulamaları bir işletmede başlatılacak ve ölçümlenmesi yapıldıktan sonra tüm Türkiye’deki işletmelere yayılması için Yönetim Kurulu’nda ele alınacak. Fikir sahibine bir ödül vererek çalışanlarımızı motive etmek istiyoruz, çünkü TİGEM’in buna ihtiyacı var. TİGEM’in biraz konservatif bir tarafı var ve bunu bir şekilde açmamız lazım.

ÜRETİCİ BİZİM PATRONUMUZ

TİGEM’de herkesten farklı fikir çıkıyor olması, herkesin elini taşın altına koyuyor olması, gençlerin kendilerini cesaretle ifade ediyor olmaları gerekiyor. Çünkü onların her zaman çok değerli fikirleri olacağını düşünüyorum. Gittiğim her işletmede sorduğum bir soru var: “Patron kim?”. Başlarda farklı cevaplar alıyordum ama şimdi benim yaklaşımımın anlaşılmaya başladığını görüyorum.

Biz kurum olarak artık şunu söylüyoruz: Bizim patronumuz yetiştirici, üretici! Bizim hizmet etmemiz gereken kişi, bizim maaşımızı ödeyen kişi, bizim tohumumuzu, damızlığımızı alan kişi, yetiştirici. Yetiştiriciye hizmeti götüren birimlerimiz ise işletmelerimiz. İşletmelerimiz bizim cephelerimiz, amiral gemilerimiz; bizim her zaman dört dörtlük işlemesi gereken üretim merkezlerimiz. TİGEM olarak biz zaten Türkiye’nin en büyük kamu çiftçisiyiz, tarladayız, ahırdayız, üretim yapıyoruz. Dolayısıyla sadece Genel Müdürlükten verilen talimatların uygulandığı bir yapı söz konusu olamaz. Ortak akılla, ortak müşterekte buluşmalı ve Genel Müdürlüğü işletmelere hizmet birimi haline getirmeliyiz.

FİNANSAL RAKAMLARIMIZI HIZLA TOPARLIYORUZ

Verimlilik artışı için işletmelerde yapılan faaliyetler nelerdir?

Özel sektörde olduğu gibi ana performans noktalarının belirlenmesi, zaten belirlenmiş noktaların gözden geçirilmesi, ölçümlemenin aylık olarak yapılması üzerinde çalışıyoruz. Örnek vermek gerekirse; bitkisel üretimde verimliliğin sulu ve kuru şartlarda her işletme için tespit edilerek kıyaslanması ve sonuçlara göre gereken adımların ivedilikle atılması. Öte yandan hayvancılığa baktığımızda, iki doğum arasındaki gün sayısı, tohumlama zamanı, uygulanan yöntemlerin alternatifleri ile birlikte değerlendirilmesi, buzağı ölümlerine ilişkin kriter ve sınırların içinde kalınması, bunun daha iyiye götürülmesi, gibi. Tüm bu konularda ilk aydan itibaren çalışmaya başladık ve bu doğrultuda önceliklerimiz var. Son 5 ayda paranın doğru yönetimi, tasarruf tedbirlerinin arttırılması ve çalışanların motivasyonunun yükseltilmesiyle kendi ana faaliyet alanlarımızda verimliliği artırmak yoluyla kredi borçlarımızda büyük ölçüde toparlanma gerçekleşti. TİGEM olarak finansal rakamlarımızı hızla toparlıyoruz ve bu Hazine’nin de dikkatini çeken bir konu.

Kenevir Projesi’nden söz eder misiniz?

Lifli bitkiler projesi, Sayın Cumhurbaşkanımızın gündeme getirdikleri önemli bir konu. Kenevir, lifli bitkilerimizden bir tanesi. Bunun yanında jüt, ısırgan otu ve keten de var ve tüm bu bitkilerden benzer şekilde faydalanılıyor. Tekstil ve otomotiv sektörlerinde, savunma sanayiinde, havacılıkta, sağlıkta, mobilyada, gıdada birçok alanda bu bitkiler önemli birer ham madde kaynağı olma özelliği taşıyor. Bahsettiğimiz bu lifli bitkiler azgın karaktere sahipler, hemen her ortamda yetişiyorlar. Doğaya saldıkları oksijen miktarı da son derece yüksek.

Kökleri sert olduğu için toprağı havalandırma özelliğine sahipler ve zararlı mücadelesi de gerektirmiyorlar. Bu konuda biz TİGEM olarak Amasya’daki Gökhöyük İşletmemizin 40 dönümlük alanında ilk ekilişi Sayın Bakanımız Dr. Bekir Pakdemirli ile gerçekleştirdik. Bu 40 dönümlük ekilişten toplam 2.5 ton tohum elde edeceğiz. Diğer taraftan da 125 dekar alanda 27 üretici ile üretim sözleşmesi imzaladık. Onlara da 7.5 tonluk bir tohum üretimi yaptırmış olacağız. Bu yılın sonunda toplam 10 tonun biraz üstünde tohumumuz olacak.

Biz bu tohumları çoğaltırken, TAGEM de tescil işlemleriyle ilgili çalışıyor. Sertifikasyon ve tescil işlemleri de tamamlandıktan sonra inşallah 2021 yılından itibaren TİGEM olarak üreticilere sertifikalı tohum dağıtımı yapıyor olacağız. Bu bitkilerin tohumlarının üretilmesinin yanı sıra, işin sanayi boyutu da önemli. Bu işin sanayisi ülkemizde ne kadar gelişmiş, bu işi bitkiden alıp kumaşa götürecek kaç tane tesise sahibiz, buradaki üreticileri yatırım için nasıl yüreklendirebiliriz konusunda da eş zamanlı çalışmalar yürütüyoruz.

ÇOCUKLUĞUMUZUN TAT VE KOKULARINA KAVUŞACAĞIZ

Ata Tohumu Projesi ile ilgili gelişmeler nelerdir?

Bu proje Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin başlattığı bir proje. Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu da destekleri ve yönlendirmeleriyle projenin içerisindeki önemli isimlerden birisi. Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi bize bir yol gösterdi. İllerden 950 tohum toplandı ve bunların tamamı analize tabi tutularak sertifikasyon işlemleri başlatıldı. Verimli olduğu düşünülen tohumlar çoğaltıldı ve şu anda fide olarak Tarım Kredi Kooperatiflerinin anlaşmalı çiftçilerine veriliyor. Fidelerden elde edilen ürünler sayesinde çocukluğumuzdan kalma tatlar, özlediğimiz kokular artık pazarla buluşacak ve bu üretimler yaygın marketlerde tüketiciye sunulacak. Bununla ilgili bir lansman yapmayı planlıyoruz. Bu projenin tarımda sürdürülebilirliğe, biyoçeşitliliğin korunmasına, Anadolu’ya özgü tohumların koruma altına alınarak sistemli bir şekilde gelecek nesillere güvenle aktarılmasına çok büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Son olarak neler eklemek istersiniz?

İlerlemenin, daha iyiye gitmenin bir sonu olmadığını düşünüyorum. Mutlaka, hangi alanda olursa olsun, daha yapacak işler, öğrenilecek yeni şeyler vardır. Biz TİGEM olarak çiftçilerimizin tarımdaki yenilik ve gelişmeleri bizzat yerinde görüp öğrenilebildikleri bir eğitim merkeziyiz aynı zamanda ve tam da bu sebeple sürekli güncelin ve daha iyinin peşinde olmalıyız.

Bunun dışında, iklimsel olarak ülkemiz güzel bir sezon geçiriyor, tarladaki üretimlerimiz iyi bir seyirde ilerliyor. Hem çiftçimize, hem de ülkemize her anlamda bereketli, güzel bir hasat sezonu diliyorum.