Önsel Ünal / Gazeteci-Yazar / [email protected]

Türkiye ekonomisinin can damarlarından biri olan, oluşturduğu katma değer ve istihdam ile milyonlarca insanın geçim kaynağı olan pancar şekeri sanayi yeni kurulacak hükümetin en çok ilgi göstermesi gereken sektörlerin başında geliyor. Çünkü sektör milli çıkarlarımız açısından büyük önem arz ediyor. Sektöre kısaca değinmek, oluşan katma değeri ve stratejik öneme sahip sektörü küçümsemek olacağından yazımı kapsamlı bir inceleme ve tespit üzerine inşa etme gereğini duydum. Şöyle ki;

Ülkemizde toplam 7 adet şirkete ait 33 fabrikada pancar şekeri üretiliyor. 2012 yılı pancar şekeri üretimimiz 2,8 milyon tondur. Bu fabrikaların 5 âdeti Kooperatiflere ait. 3 adedi özel sektöre, geriye kalan 25 adet fabrika kamuya ait olup, ne yazık ki özelleştirme kapsamında. Ülkemiz şeker sanayi yaklaşık 4 milyar dolarlık yatırımla hizmet veriyor. Bunun yaklaşık 1 milyar dolarlık kısmı, 1950'li yılların başında çiftçinin kendi öz sermayesi ile kurduğu 5 kooperatif şeker fabrikasına ait.

Amasya, Kayseri, Boğazlıyan, Konya ve Çumra fabrikalarıyla şeker üretiminin yaklaşık yüzde 40'ı karşılanıyor. Kamu, kooperatif ve özel sektöre ait fabrikaların kurulu şeker üretim kapasiteleri toplam 3,5 milyon ton/yıl olup, kamunun payı yaklaşık yüzde 50.

Pancar şekeri sanayi, üretici kesiminden her yıl yaklaşık 150 bin çiftçi ailesi, sanayide 25 bin çalışan, yan ve alt sanayi dalları ile beraber toplamda bu üründen doğrudan geçimini sağlayan 10 milyonu aşkın insanımızla doğrudan ilişkilidir. Pancar tarımı şekerde dışa bağımlılığı önleyerek döviz kaybını engellemesinden başka; iklim değişiminin olumsuz etkilerini azaltan çevreyle ilgili katkılarından (Aynı genişlikteki ormanlık alana göre 3 kat daha fazla oksijen üretir) dolayı da göz ardı edilmemelidir.

Ülkemizin milli menfaatleri göz önünde bulundurulduğunda Pancar şekeri sanayi kesinlikle AB normlarındaki uygulamalar çerçevesinde korunmalı ve teşvik edilmelidir. Bu çerçevede alınacak doğru karar ve önlemlerle sektörün kendi içinde rehabilitasyona tabi tutulmasıyla Dünya pancar şekeri sanayileri ile rekabeti ancak mümkün olacaktır. Tabi burada en önemli etken, sektörün doğru yöntemle özelleştirilmesi ve çeşitli spekülasyonlara önünün kapatılmasıdır.

Özelleştirme süreci devam eden Kamu Şeker Fabrikalarında son dönemde üzerinde en çok tartışılan ve hassasiyetle durulması gereken konu; Şeker Sektörünün Geleceği" ve sürdürülebilirliği noktasındaki “Yol Haritasının" ne olması gerektiğidir. Gelinen bu süreçte ise Kamunun elindeki Şeker Fabrikaları'nın geleceği ve bunun için de hangi model ve yöntem ile özelleştirilmesi sorusu ortaya çıkartmaktadır. Burada en büyük görev, başta devlet olmak üzere sektörün özelleştirilmesinde söz sahibi olan tüm kesimlere düşmektedir. Amaç stratejik ve ana ürün olan şekerin, pancardan ve yurt içinden üretilmesinin sürekliliğinin sağlanmasıdır.

Bu aşamada çeşitli çevrelerce sektördeki sürdürülebilirlik kavramına en yakın model olarak ve ülkemiz gerçekleri de göz önünde bulundurulduğunda alternatif politikalar önerilebilir. Sermayenin tabana yayılarak kooperatiflere özelleştirilmesi yaklaşımı, sektörün önünün açacak bir model olarak üzerinde durulması gereken en geçerli yöntem olarak benimsenmelidir.Burada üreticilerin ağırlıklı yer aldığı ve denetlediği profesyonel bir yapılandırma modelinin oluşturulması gerekmektedir.

Tüm dünyada pancardan şeker üreten, ABD ve Avrupa ülkelerinde de uygulanmakta olan bir model olan “Kooperatifleşme Modeli"dir. Dünya sektörde, özelliklede pancardan şeker üreten ve birçok yan ürünlerin de üretiminin gerçekleştirildiği şeker sektöründe bu modeli benimsemiş ve başarıyla uygulamaktadır.

Buraya kadarki açıklamalardan da anlaşılmaktadır ki; Tüm bu yapılanma ve yönetim modellerinin ortak noktasında tek bir gerçek vardır. Buda üreticilerin ve çalışanların ve sanayicinin de içinde bulunduğu bir model olmadan sektörün sürdürülemez olduğudur.

Ülkemiz şeker sektöründeki kapasitemiz ve mevcut duruma bakıldığında, coğrafik olarak aynı enlemde bulunduğumuz AB ülkeleri ile kıyaslamakta fayda vardır. Çünkü mevzuatımızı uyumlaştırmaya çalıştığımız AB ülkeleri ile şeker sanayimizi kıyaslamak en doğru yaklaşım olacaktır. Ülkemizin yaklaşık yüzde 80'ninde pancar ekimi yapılabilmektedir. Ülkemizin AB içindeki payı ise; Pancar üretiminde yüzde 15, pancar üretim alanında yüzde 15 ve şeker üretiminde yüzde 10'dür.

Dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemiz açısından sektörün önemi ve ekonomik katma değeri neden bu kadar önemlidir?

***

Ülkemizdeki tabana yayılmış sermayenin tek başarılı örneğidir.

Planlı ve münavebeli üretimin tek ve en başarılı uygulayıcısıdır.

Yöresel kalkınmada tarıma dayalı sanayinin en önemli destekleyicisi ve modern tarım tekniklerinin öncüsüdür.

Özellikle doğu bölgelerinde kırsal kalkınmanın ve geçimlik üretimin tek kaynağıdır.

Doğu bölgelerimizde “kritik geçimlik ürün" olması nedeniyle milli birlik ve güvenliğe katkı sağlayan tek üründür.

Yan ürünü olan pancar posası ile hayvan beslemesi ve kaba yem açığının azaltılmasında önemli bir üründür.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de petrolde dışa bağımlılığımızı azaltacak en önemli üründür.

***

Ülkemiz şeker sektörün AB ve Dünya ile rekabette güçlü yönleri kısaca şu şekilde özetlenebilir. AB'ne uyumlu ve rekabetçi yapımız, teknolojik birikimimiz, kurulu kapasite, sanayi altyapımız, dünya ve iç pazarda olan ve şekere olan talebin gıda ve enerji sektöründe sürekli artması, şeker ve şekerli mamul pazarındaki gelişmeler olarak sayabiliriz.

Sektörün önündeki fırsatları değerlendirdiğimizde ise, şeker tüketiminin yoğun olduğu ve arz açığı olan ülkelere ve pazarlara yakın olan stratejik konumumuz, biyoyakıt üretimi açığının kapatılmasında ülkemizin bölgede üstlenebileceği rol ile hayvancılık sektöründeki önemli katkılarından dolayı et açığı olan ülkemizde, sektörün hayvancılığa ve yem sektörüne olan katkısını sektörün önündeki fırsatlar arasında saymamız mümkündür.

Sektörün sürdürülebilirliğinin gelecekteki rekabette nasıl bir model ile sağlanabileceği hususunda sektör üzerinde yapılması gereken analizlerin en önemlisi Özelleştirme Süreci ve Seçilecek Model olacaktır. AB ülkelerindeki politika reformları göz önüne alındığında, Türkiye de önümüzdeki dönemlerde özelleştirme politikaları değişmedikçe ve fabrikaların kapasite kullanım oranları ve fiyat verimlilik yapısı kooperatif fabrikalarımız seviyelerine çekilmedikçe şeker üretimin sürdürülebilirliğin sağlanması mümkün görülmemektedir.

***

Tüm bu etkenler göz önünde bulundurulduğunda özelleştirme modeli seçilirken dikkat edilmesi gereken hususlar ise;

Özelleştirme temelinde ülkemizde AB'nin yeni şeker rejimi ile ne ölçüde paralellik kurulabileceği,

Mevcut fabrikaların kırsal ve bölgesel kalkınma politikaları içindeki etkinliğinin devamının sağlanması,

Sosyo – ekonomik açıdan önemli olan şeker pancarı üretiminin devamı,

Doğu fabrikalarımızda üretimin sürdürülebilirliği, üretim maliyetlerin düşürülmesine yönelik projeler dâhilinde rehabilitasyona tabi tutulması, karlı olacak yatırımlar ve projelerle desteklenmesi,

Ayrıca bu bölgelerdeki hayvancılık faaliyetlerinin önemi göz önüne alınarak, pancarın önemli bir yem hammaddesi sağlaması ve ulaştırma gibi diğer sektörlere olan etkinliği unutulmamalıdır.

***

Tarımsal üretim ve endüstriyel bakımdan, Türkiye'nin şeker üretim potansiyelini arttırmak ve katma değer gücünün sürekliliğini sağlamak için Kamu Şeker Fabrikalarının modernize edilerek, piyasa koşulları içerisinde rekabetçi bir yapıya kavuşturulması sektörün sürdürülebilirliği açısından temel amaç olmalıdır.

Bu amaca ulaşmada hazineye gelir sağlama odaklı mevcut özelleştirme politikalarının dışında yeni bir stratejide yeniden yapılanma gereklidir. Konuya üretimden tüketime tüm kesimleri kucaklayacak entegre bir bakış açısıyla, pancar üreticisinden, fabrikadaki işçiye, hayvancılık yapan çiftçisinden, şeker üretiminde elde edilen yan ürünlerin kullanıldığı maya ve kimya sanayine kadar uzanan her üretim aşamasında yer alan/geçimini temin eden kesimleri bütüncül bir yaklaşımla ele alacak devletinde yönetiminde temsil edildiği ve denetlediği bir yapılandırma modelinin oluşturulması gerekmektedir. Burada üretici temelli örgütlenme modeli yeniden yapılanmanın temelini oluşturacaktır.

Türkiye Şeker Sanayinin yıllar boyunca kontrollü bir teknik tarım sistemini uygulaması sonucu, pancar verimi ve üretim kalitesi açısından Dünya ve AB ile rahatlıkla rekabet edebilecek seviyededir. Kooperatif fabrikalarının yaptığı kapasite artırım yatırımları yanında, kullanılan teknolojiler sayesinde verimliliği artırılan fabrikalarda üretim maliyetleri minimum seviyelere indirilerek AB ile rahatlıkla rekabet edebilir duruma gelmiştir.

Kârlı fabrikaların özelleştirilmeleri, diğerlerinin ise satılamaması durumunda piyasada haksız rekabet ortamı doğacak, kamu fabrikaları maliyetlerinin altında bir fiyata satış yapmak zorunda kalarak zarara sürüklenmiş olacaklar, kısa vade içerisinde pazar paylarını tümüyle kaybedeceklerdir. Bu nedenle Şeker Sanayinde yeterli ve tutarlı altyapı kurulmadan yapılacak yeniden yapılandırma ve özelleştirme uygulamaları; şeker pancarı ekim alanlarının azalmasına, kırsal kesimde işsizliğin artmasına, kentlere göçün hızlanmasına, şeker üretimindeki azalmaya paralel olarak şeker ithalatının ve yurtiçi piyasada şeker fiyatlarının yükselmesine neden olabilecektir.

Bu şartlarda endüstride verimli ve kârlı olarak çalışamayacak olan ve bölgesel kalkınma amacı ile kurulmuş olan fabrikaların, özelleştirme sürecinde stratejik konumu göz ardı edilmemelidir. Bu fabrikalar ancak kooperatiflere “işletme hakkı devredilerek" işletilmelidir. Fransa'daki Tereos, Almanya'daki Nordzucker, Sudzucker, Hollanda'da ki RoyalCosunbuna en güzel örnektir.

Tüm bu yapılanma ve yönetim modellerinin ortak noktasında tek bir gerçek vardır. Bu da üreticilerin ve çalışanların ve sanayicinin de içinde bulunduğu bir model olmadan sektörün sürdürülemez olduğudur. Bunun farkına varmış olan gelişmiş ülkelerdeki idari yapılanma ve yönetim biçimleri işte bu merkezde odaklanmıştır. Gördüğünüz üzere açıklamaya çalışılan model üreticilerin ve çalışanlarında içinde bulundukları yapılardaki modeldir. Bu yapıda üreticilerin sektördeki payları ise 2015 yılı itibariyle ABD de yüzde 100 ve AB (28) de ise ortalama yüzde 80'dir.

Son söz olarak, Kamu Şeker Fabrikalarının farklı bir yapılanma ile yine kamuya mal edilmesini sağlayacak modelde fabrikaların mülkiyeti devlette kalması koşuluyla “işletme hakkının devri" esas alınmalı ve içinde üretici, işçi ve devletin olduğu yeni bir model esas alınmalıdır.

TARIMDAN HABER