Önsel Ünal / Gazeteci-Yazar / [email protected]

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na(ÖİB) iktisatçı genç ve dinamik bir yeni başkan, Mehmet Bostan atandı. Bostan bu görevi vekaleten yürüten Ahmet Aksu'dan devraldı.

Vakıf Emeklilik Genel Müdürlüğü ve Turkcell Yönetim Kurulu üyeliği gibi üst düzey görevlerde bulunan dinamik, özel sektörü yakından bilen, dünya ekonomisini iyi tanıyan, Mehmet Bostan, bundan böyle özelleştirme politikalarının yürütülmesinde en tepe isimlerden biri olacak...

Bostan'ın göreve geldiğindeki ilk açıklaması "Emanet edilen bu bayrağı daha da ileriye taşımayı hem bir sorumluluk hem de bir görev olarak görüyorum. Önümüzdeki dönemde Özelleştirme İdaresi'nin ülkemizin orta ve uzun vadeli hedeflerine ulaşmasına önemli katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum" şeklinde olmuştu. Bu yazımı ÖİB'nin yeni Başkanı Mehmet Bostan'ın söylemleri doğrultusunda, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi bağlamında kendisine çok kısa hatırlatmalarda bulunarak ders çıkartılacak güzel bir fıkra ile sizlere aktarmak istiyorum.

***

Şeker fabrikaları hükümetin özelleştirme politikaları doğrultusunda bir süreci yaşıyor. Türkiye ekonomisinin can damarlarından biri olan, oluşturduğu katma değer ve istihdam ile milyonlarca insanın geçim kaynağı olan pancar şekeri sanayi stratejik sektörlerin başında geliyor. Çünkü sektör milli çıkarlarımız açısından büyük önem arz ediyor. Şöyle ki; Ülkemizde toplam 7 adet şirkete ait 33 fabrikada pancar şekeri üretiliyor. Bu fabrikaların 5 âdeti Kooperatiflere ait. 3 adedi özel sektöre, geriye kalan 25 adet fabrika kamuya ait olup, ne yazık ki özelleştirme kapsamında.

***

Pancar şekeri sanayi, üretici kesiminden her yıl yaklaşık 150 bin çiftçi ailesi, sanayide 25 bin çalışan, yan ve alt sanayi dalları ile beraber toplamda bu üründen doğrudan geçimini sağlayan 10 milyonu aşkın insanımızla doğrudan ilişkili bir sektör. Pancar tarımı şekerde dışa bağımlılığı önleyen, döviz kaybını engelleyen, iklim değişiminin olumsuz etkilerini azaltan, çevreyle ilgili katkılarından dolayı göz ardı edilmemesi gereken bir sanayi. Bugün halen şeker fabrikaları özelleştirme kapsam ve programında bulunan 21 kuruluş arasında.

***

Sektörün sürdürülebilirliğinin gelecekteki rekabette nasıl bir model ile sağlanabileceği hususunda sektör üzerinde yapılması gereken analizlerin en önemlisi Özelleştirme Süreci ve Seçilecek Model olacaktır ki AB ülkelerindeki politika reformları göz önüne alındığında, Türkiye de önümüzdeki dönemlerde özelleştirme politikalarının da değişmesi kaçınılmazdır.

***

Sayın ÖİB Başkanı, göreve özelleştirme kapsamındaki kurumlardan birifing almakla başladı. Tabi ki iktisat kökenli bir başkanın şeker sektörünün geleceği hakkında önümüzdeki süreçte karar verirken en doğru bilgileri alması, bunları bir elekten süzmesi ve ona göre yeni bir özelleştirme politikası oluşturması kadar doğal bir şey yoktur. Her ne olursa olsun şeker fabrikalarındaki özelleştirme stratejisi devlet üretici ve işçi eksenli yeniden bir yapılanma olmalıdır.

***

Gelelim Sayın ÖİB Başkanı Mehmet Bostan'ın göreve geldiğinde yaptığı ilk açıklamaya…

Emanet edilen bu bayrağı daha ileriye taşımayı hem bir sorumluluk hem de bir görev olarak gördüğünü söyleyen Başkanın sözlerini bir fıkra ile değerlendirmek istiyorum.

***

Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir... Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir… Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.

- Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:

- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer. Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.

***

'Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:

-Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:

- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı! Hikâye böyle... Ama hayat da böyle...

***

Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga geçen sahte kabadayıların, kabağın da bir sahibi olduğunu, bu sahibin de en affetmeyeceği şeyin kibir ve kul hakkı yemek olduğunu unutmaya başlayanlar, koltuklarına, makamlarına, rantlarına yapışanlar mutlaka bir gün anlayacaklardır.

***

Şeker fabrikaları Adnan Mendereslerin, Necmettin Erbakanların ve daha nicelerinin ekonomik zorluklarla geçen yıllarda halkımızın alın teriyle kurduğu ve yaşattığı, bugünkü nesillere önemli bir emaneti, bayrağı olmuştur.

Fıkradaki kabağın da bir sahibinin olduğu gibi şeker fabrikalarının da bir sahibi var ve bunlar halktır, esnaftır, üreticidir, köylüdür, işçidir. Ümit ederiz ki vizyon sahibi sayın ÖİB Başkanının önceki dönemde yapılan hataları tekrarlamadan, sektörle ilgili tüm tarafları en ince ayrıntısına kadar dinleyerek şeker fabrikalarının özelleştirme stratejisinde doğru kararlar versin ve kendi deyimiyle emanet aldığı bayrağı layıkıyla dalgalandırsın. Aksi halde son, fıkradaki kabadayının ki gibi kaçınılmaz olacaktır.

Saygı ve sevgilerimle…


TARIMDAN HABER