Dünya Gazetesinden Maruf Buzcugil-Hüseyin Gökçe’nin haberine göre, Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Akcan, gerek fiyat gerekse maliyet belirsizliği sebebiyle çiftçilerin üretim yaparak adeta bir kumar oynadığını söyledi. Çiftçiler zarar ederken, finans ve perakende sektörünün kâr etmesinin kanına dokunduğunu belirten Akcan, sanılanın aksine bitki üretim materyallerinde dışa bağımlılığın kalmadığını, ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 130 olduğunu bildirdi. ‘Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Akcan, tohum ithalatının tüketici tercihine bağlı olduğunu belirterek, “Karnabahar yerine brokoli isterseniz, ithalat olur” diye konuştu. Savaş Akcan ile yapılan röportajda dikkat çeken başlıklar şöyle... 

“KLİMALI ODADA OTURAN, 50 DERECE SICAKLIKTA ÇALIŞANDAN ÇOK KAZANIYOR”

Pek verimlilik konusunda ne durumdayız? Bizim işimiz sanayici gibi değil. Yani ben bir sanayici olsam, ürünler belli, demir, enerji, yer, maliyet muhasebesi yapıp, çıkan rulman cıvata gibi ürünün fiyatını söyleyebilirim. Oysa tarım sektöründe ise ürünü tarlaya ekiyorum, 8 ay sonra hasat ediyorum. Aradan geçen sürede ne olur, döviz mi patlar? Gübre fiyatı mı uçar? Asgari ücrete yüzde 100 zam mı gelir, mazota yüzde 200, enerjiye yüzde 300 zam mı gelir? 8 aylık sürede yaşayacağım bir sürü risk var. Bir de bunu üzerine iklimsel riskleri eklerseniz gerçekten ciddi kumar meselesi. Yani çiftçi, tarımsal üretim yaparken bir nevi kumar oynuyor.

Sabitleyeceğiniz bazı giderler var bunu devletin yapması lazım. En azından ürünü ekerken taban fiyatını verse, yani fiyatın belirli bir seviyenin altına inmeyeceğini garanti etse, adam en azından bu maliyete kadar garantide olduğunu bilecek, riskin ondan sonra başladığını bilecek. Ürünü hasat ettiğinizde fiyat 2 lira da olabilir, 5 lira da olabilir. Ancak eğer devlet bunun taban fiyatını verirse, kumardan çıkıp, kârı belli olan bir işletme işletir hale gelebilecektir. Bu ülkede 3 liraya mal ettiği ürünü 2 liraya satmak sorunda olanlar var. Böyle bir adamın üretim yapması için sermayesi yok, umudu yok, morali yok, gereği yok. Niye yapsın? Diğer sektörlere bakın, en çok kâr açıklayan bankacılık ve perakende sektörleri. Ben bunu görünce üreticinin, kimi zaman kâr, kimi zaman zarar ediyor olması, yerli ve milli üretim düsturuyla hareket eden bir grubun temsilcisi olarak kanıma dokunuyor, üreten zararda ama bu işin tüccarlığını yapan muazzam kârda. Kapitalizm, dediğimiz şey bu zaten. Ben 50 derecede güneş altında üretim yapacağım, bana finansman sağlayan klimalı ortamda benim kazandığımın 15 katını kazanacak.

"Devlet isterse, buğday, mısır ve soyada ithalat olmaz"

Bütün bu olumsuzlukları göz önünde bulundurduğunuzda, bu sene nasıl bir üretim bekliyorsunuz, çiftçi küstü mü, ekim yaptı mı?

Tohum satışına baktığınız zaman gerileme görüyorum. Ancak hububat tohumunda ürünün kendisi de tohum olduğu için geçen yıl topladığı tohumu, bir kısmını ayırıp ektiyse onu bilemeyiz. Temennim böyle olduğu yönünde. Enerji, gübre, mazot işçilik çok arttı, buğday fiyatı aynı hızla artmayınca çiftçide korku, endişe vardı, fiyat 2,5 lira iken korku vardı. Şu an 6,5 bandına geldi. Sertifikalı tohum kullanan bir çiftçinin de 3 yıl o üründen elde ettiği ürünü tohum olarak kullanma imkânı var. Ancak ben çok iyi biliyorum ki, sertifikalı tohum satışları geçen yılın altında. Tarlada bunun nasıl sonuçlanacağını biz de merak ediyoruz. Ancak bu yıl yağışlı geçmesinden dolayı verimin yüksek olacağına inanıyoruz. Geçen yıl düşük olmasının bir sebebi de kuraklığın fazla olmasıydı. İthalat kisvesinden kurtulmayı kafanıza koyarsanız, buğday, mısır, soya da ithalat yapmayacağım derseniz bunu planlama aslında çok basit. Bu ülkenin güncel hesaplarla 20,5 milyon ton buğdaya ihtiyacı var. Bunu her halükarda üretmemiz lazım. Bunun için ne kadar arazi gerektiği belli, devletin her yıl bu kadar ektirmesi lazım. Destek, sübvansiyonlu kredi, teşvik, gibi bir politika belirlenip uygulanabilir.