Odatv.com'dan Yusuf Yavuz'un haberine göre, Türkiye'nin çay deposu olarak bilinen Rize'de son yıllarda hızla artan ve bilinçsizce kullanılan kimyasal gübre yüzünden toprak alarm veriyor. Bölge halkının en önemli gelir kaynağı olan çay tarımında uygulanan, yanlış tarım yöntemleri ve kimyasal gübrelerle binlerce yılda oluşan toprağın son 30 yılda kaybedilmeye başlandığını söyleyen TEMA Vakfı Rize Temsilcisi Nevzat Özer, bölgedeki çay üretimi yapılan toprakları kimyasallardan arındırmak için başlattıkları 'Her Dem Toprak İçin' projesi kapsamında bu önemli soruna çözüm üretmeyi amaçladıklarını dile getirdi.

Türkiye'nin çay deposu olarak bilinen Rize'de hatalı tarım yöntemleri ve kimyasal gübreler yüzünden çay yetiştirilen topraklar alarm veriyor. Bu sorunun önüne geçmek için adeta seferberlik başlatan TEMA Vakfı Rize Temsilciliği, bölgedeki üreticilerden okullara kadar toprağın korunması konusunda eğitim çalışmaları ve bu konuda kamuoyunda farkındalık yaratacak etkinlikler düzenliyor.

'KİMYASALLARLA ÇAY TOPRAKLARI 30 YILDA KAYBEDİLMEYE BAŞLANDI'

TEMA Rize Temsilcisi Nevzat Özer, Rize'nin toprağı kıt, topoğrafyası dik, ikliminin ise zor bir bölge olduğunu belirterek, “Çay tarımı bu topraklarda tutunmuştur. Ancak yanlış tarım yöntemleri özellikle kimyasal gübrelerle binlerce yılda oluşan bu topraklar 30 yılda kaybedilmeye başlanmıştır. Toprak sadece erozyon, heyelan sellerle kaybolmuyor, asitleşme, tuzlulaşma, kirlenme ile de kayboluyor" dedi.

'HER DEM TOPRAK İÇİN' PROJESİYLE TOPRAK SEFERBERLİĞİ BAŞLATILDI

Bu sorunlara dikkat çekmek ve çözüm üretebilmek amacıyla başlatılan “Her dem toprak için" projesi kapsamında bugün Derepazarı Kaymakamlığı işbirliği ile bir toplantı gerçekleştirildi. Ali Rıza Yılmaz İlkokulu Konferans Salonu'nda gerçekleşen bilgilendirme toplantısının ardından ise “Toprağa, tarıma, suya saygı yürüyüşü" yapıldı.


HAYVANCILIK GERİLEDİ, KİMYASAL GÜBRE KULLANIMI YAYGINLAŞTI

Aşırı ve yanlış gübrelerle toprak, su ve havanın kirletildiği gibi bölgenin vazgeçilmezi çay tarımının geleceğinin de tehdit altına alındığına dikkat içeken TEMA Rize Temsilcisi Nevzat Özer, “Çay tarımının başladığı 1940 yıllardan 1970'lere kadar ağırlıklı olarak gübreleme organik gübre kullanılarak yapılmıştır. Çay alanlarındaki genişleme, hayvancılıktaki gerileme kimyasal gübre kullanımını hızla yaygınlaştırmıştır. Ne yazık ki bu dönemde aşırı miktarda asidik karakterdeki şeker gübre olarak adlandırılan Amonyum Sülfat gübresi kullanılmıştır.1990'lı yıllara gelindiğinde çay topraklarının büyük bölümünün şiddetli bir asitleşmenin tehdidine girdiği görülmüş, bunun üzerine 25-5-10 (NPK) kompoze gübresi tavsiye edilmiş ve kullanılmaya başlanılmıştır. Ne yazık ki bugün çay topraklarının sadece yarısında bu gübre kullanılmaktadır" bilgisini aktardı.

'TOPRAK VE SUDAKİ CANLI YAŞAMI YOK EDEN GÜBRELER KULLANILIYOR'

Çay topraklarını asitleştiren, toprak ve sudaki canlı yaşamı yok eden amonyum sülfat ve nitrat gibi gübrelerin kullanılmaya devam edildiğini vurgulayan Özer, dekar başına 70 kilogram civarında gübre önerildiğini ancak üreticilerin yüzde 85'inin dekara 100 kilogramdan fazla kimyasal gübre kullandığını söyledi. Rize'deki kimyasal gübre kullanımının dekar başına ortalama 138 kilogram olduğunun altını çizen Özer, “Gübre bitkinin üzerine serpilerek veriliyor. Serpilen gübrenin üçte biri buharlaşarak atmosfere karışıyor, yani boşa gidiyor, havamızı kirletiyor, sera gazı oluşturuyor. Diğer üçte biri yıkanarak yeraltı sularına ve derelere karışıyor, sularımızı kirletiyor. Toprağa karışan son üçte birlik kısımdan ise toprak canlıları azaldığı için bitki yeterince yaralanamıyor" diye konuştu.

ÜRETİCİLERE 'TOPRAĞI HAYVAN GÜBRESİYLE DESTEKLEYİN' ÇAĞRISI

Gübreleme sezonunun yoğun bir şekilde sürdüğünü anımsatan Özer, bölgedeki çay üreticilerine seslenerek, “Bizlere en güzel çayları sunan üreticilerimize bir kez daha hatırlatıyoruz ki; Öncelikle organik gübreleri tercih edin. Kimyasal gübre kullanıyorsanız akademisyenler ve devlet kuruluşlarınca da tavsiye edilen çay gübresini tercih edin. Toprak asitliğini artıran Amonyum Sülfat (şeker gübre) gibi gübreleri kullanmayın. Dekara 70 kg dan fazla gübre vermeyin. Gübreyi ikiye bölün, Mart-Nisan da yarısını, birinci sürgün sonrası diğer yarısını verin. Gübreyi bitkinin kök bölgesine, mümkün olduğu kadar toprağın 3-4 cm içerisine verin. Budanmış alanlarda toprağı mutlaka havalandırın, budama atıklarını küçülterek bahçede bırakın, fabrikalardaki üretim atığı çay çöplerini olgunlaştırarak bu alanlara verin. Yeşil gübre, hayvan gübresi, kompostlarla toprağı destekleyin" çağrısında bulundu.

'TOPRAK YOKSA ÇAY DA YOK'

Çay tarımının 70 yılda bölgenin kaderini değiştirerek göçü ve yoksulluğu önleyerek sosyo-ekonomik gelişimin dinamiği olduğuna da değinen Özer, “Türk halkı herkesten daha çok sevmiştir çayı. Bu topraklarda nice 70 yıllar daha çay üretmek istiyorsak toprağı verimli ve üretken kılmak zorundayız. Bunun birinci yolu ise sağlıklı topraklar, sağlıklı ürünler, sağlıklı insanlar. Her dem toprak için! Toprak yoksa çay da yok!" dedi.

HER YERDE ZEHİR VAR, TARIM ZEHİRLERİ KÖYLÜLERİ ESİR ALDI

Rize'den gelen bu uyarıların ardından Ege Bölgesi'nde de toprağın aşırı kimyasal kullanımı nedeniyle giderek zehirlendiği belirtildi. Yerel tohum ve ekolojik tarım konusunda çalışmaları bulunan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, tarım zehirlerinin köylüler arasında gerçek bir egemenlik kurduğuna dikkati çekerek, “Geçen hafta Marmaris köylerinde dolaştık. Köylülerin çoğu tarım zehirlerini epeyce bilgisizce ve kontrolsüz kullanıyor. Örneğin birkaç ürün için önerilen bir ilacı akıllarına gelen her ürüne kullanıyorlar. Hasattan çok kısa bir süre önce ilaçlama yapıyorlar, önerilen dozun üzerinde ve daha sık zehir atıyorlar. Bu durumlarda yasalara göre cezalandırılmaları da gerekir. Bazı köylerde tarım ilçe müdürlüğü sebze, meyve örnekleri almış ve 'maksimum kalıntı limiti' denilen dozun üzerinde kalıntı çıkan bazı köylülere 1500 TL. ceza yazmışlar. Ancak mevzuata göre incelenen parti ürünün de imha edilmesi gerekirken, bu yapılmamış"dedi.

ZEHİR YERİNE TESPİH ÇALISI VE ARAP SABUNU YETERLİ

Konuyla ilgili bir değerlendirme yayınlayan Özkaya, ceza uygulamasının ardından yapılan eğitim çalışmalarının kimi köylüler açısından yararlı olduğunu ancak ürünlerin imhası yapılmadan cezaların etkili olmayacağını dile getirdi. Bölgedeki üreticilerle Dr. Füsun Tezcan'ın yazdığı, “Börtü Böcek İçin Doğa Dostu Öneriler ve Ev Yapımı İlaçlar" kitabından ısırgan, arap sabunu veya tesbih ağacı meyvesi gibi malzemelerle yapılan kolay, ucuz ve zararsız reçeteleri paylaştıklarını anlatan Özkaya, şunları dile getirdi:

'KÖYLÜ 50 YILDIR AKLINI KULLANMAMAYA İTİLMİŞ'

“Başka bir köyde bu ev yapımı ilaçlardan söz ederken bir köylü katılımcı 'siz bunları tarım ilaçları satıcılarına, şirketlere anlatın. Onlar bu ilaçları bize hazır satsın' dedi. İşte bu hegemonyanın en üst perdesi. Köylü 50 yıldır sistematik bir şekilde aklını kullanmamaya itilmiş. Artık bazıları illa ki sömürülecekler, başka çare yok. Bu arkadaşa 'yemek sodalı su karışımını' okudum: Sodyum bikarbonat (yani yemek sodası) toptan çok ucuza alınabilir. Yüzde 1 oranında, yani 10 litre suya 100 gram karbonat konularak külleme hastalığı için kullanılır. Sonra sordum. Bunu yapmak çok mu zor?


ZARARLILARA KARŞI ZEHİRSİZ VE UCUZ MÜCADELE MÜMKÜN

Başka bir reçeteyi okudum: Arap sabunu-alkol karışımı: Yaprak bitleri, kırmızı örümcekler, tripsler, sıçrayan bitki bitleri, unlu bitler, yaprak pireleri, beyaz sinekler ve bazı kelebek larvalarına karşı etkilidir. Hassas olan gül gibi süs bitkileri ve sebze fidelerinde doz üçte bir oranında seyreltilebilir. 300 gram arap sabunu, 150 mililitre (on yemek kaşığına eşittir) ispirto veya yarısı kadar beyaz alkol ile iyice karıştırılır. Bu karışım on litre suyla yeniden karıştırılır. Püskürtülerek uygulanır. Tekrar sordum. Bunu yapmak çok mu zor?

'BU KÖYDEN ÇOKTANDIR KANSER DIŞINDA ÖLÜM ÇIKMIYOR'

Köylüler tarım zehiri kullandıklarında önce kendileri, çocukları kanser oluyor. Gittiğimiz bir köyle ilgili olarak bir Marmarisli 'bu köyden çoktandır kanser dışında ölüm çıkmıyor' dedi. Ev yapımı ilaçları kullanırlarsa masrafları da düşecek. Ayrıca zehirlerin çoğu arılar için de çok zararlı. Arıcılığın gelişmesi ve ürünlerin sağlığı açısından zehirleri kullanılmamaları gerekiyor. Her köyde birkaç kadın ve erkek hiç zehir kullanmadan sebze, meyve üretmeye devam ediyor. Bu kişiler bu bilgilere çok ilgi gösterdiler. Bu köylerde biberlerin ilk üründe iyi olduğunu, hemen arkadan gelen üründe biberlerin top gibi kıvrıldıklarını söylediler. Bunun kesin olmamakla birlikte nematod olduğunu düşündük. Köklerde boncuk gibi urların olduğunu köylüler söylediler. Çare agroekolojik yöntemlerde var. Buraya da yazarım. Ama sorunu olanlar biraz uğraşsınlar. Tarım zehirlerine karşı bağımsızlık isteyenler biraz uğraşacak. Yoksa bağımlı olmak çok kolay. Ama maliyeti çok ağır. Hayatı bile kaybetmek var ucunda."