Gazeteci Hakan Çelik, Bakanlığın yayın organı Türktarım Dergisi'ne verdiği röportajda tarımın kendisi için ne anlam ifade ettiğini anlattı. Türktarım Dergisinden Canan Yalçin Sever ile Ercan Aksoy'un yaptığı röportajda öne çıkan başlıklar şöyle.

Köşe yazarı, radyocu, televizyon sunucusu yani çok yönlü bir gazeteci Hakan Çelik. Kendisini hep güler yüzlü ve sakin tavrıyla tanıdık. Çok farklı alanlarda uzman, ayrıca bir gezgin. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü vesilesiyle Hakan Çelik'in hikayesini kendisinden öğrenmek istedik. Ayrıca, kendisine yoğun tempoda sağlıklı beslenmeye özen gösterir mi, tarım onun için ne ifade ediyor gibi sorular da sorduk.

Mesleğe radyoculukla başladınız. Bunun özel bir nedeni var mıydı?

Neden radyoculukla başladım. İletişim fakültesinde okuyordum,gazetecilik ve genel olarak medya mecrası benim çocukluk yaşlarımdan itibaren ilgi duyduğum konulardı. Üniversiteden mezun olmadan daha 2. sınıftayken ben gazeteciliğe başlamıştım. O dönemin çok ünlü bir gazetesi Günaydın gazetesi vardı. 1988 yılında ve daha 2. Sınıftayken ben yazı işlerinden doğrudan mutfağa girdim. Yazı işlerine girince tabii hayatın her alanına dokunmuş oluyorsunuz.

Üniversiteyi bitirince bir burs kazandım.O arada da yüksek lisans yapıyordum.Bursu İngiltere hükümetinden kazandım. Hatta çok ilginçtir kısa bir süre önce ülkemize veda eden İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Richard Mooreo dönemde İstanbul'da başkonsoloslukta siyasi ateşe olarak görev yapıyordu. Benim İngiltere devleti hükümetinden aldığım burs için mülakatı o yaptı benimle. Çok büyük bir tesadüf yıllar sonra Türkiye'ye geldi ve büyükelçi oldu benim de çok yakın bir dostum.

O vesileyle ben 1992 senesinde İngiltere'ye gittim. İngiltere'de farklı programları seçme imkanım vardı, biraz gazetede biraz radyoda çalışma imkanım oldu. İskoçya'nın çok köklü gazetelerinden TheHerald'da bir süre çalıştım ve orada tecrübe edindim. BBC'ye adım atma imkanı da buldum. Oraya girdiğim andan itibaren radyonun heyecanı ve büyüsü beni sardı. Türkiye'ye döndüğümde, o zaman özel radyolar çok yeniydi yoktu daha doğrusu.Bizlerden Hürriyet Gazetesinin bir radyosunun kurulması istendi. Bende o dönem Hür FM'i kurdum. Türkiye'ni ilk radyolarından biridir Hür FM.

RADYO PROGRAMIM HALEN DEVAM EDİYOR

Radyo çok önemli bir okul. Benim radyo programım devam ediyor aslında. Hiç ara vermedim. 1992 yılından itibaren bugüne kadar aralıksız olarak farklı farklı kanallardan sürdürdüm.Bugün, bu yoğunluğuma rağmen hala bir radyo programı yapıyorum. TRT Radyo 3'de benim radyo programım. Artık oralarda haberlerden ve güncel olaylardan uzaklaştım müzik çalıyorum. Müzik programı yapıyorum. Dünya müzikleri çalıyorum bazen klasik batı müziği bazen fado bazen napoliten aklınıza gelebilen dünya müziklerini turluyoruz. Programın adı da tren yolculuğu.

Tabii bugün radyonun çok rakibi var. Ama hepsi içiçe geçti günümüzde. Baktığınız zaman bir internet mecrasında kendi programınızı yapabiliyorsunuz, sesinizi kaydedebiliyorsunuz, görüntünüzü çekip gönderebiliyorsunuz. Bazen şunu söylüyorlar. Televizyon bitecek mi? Biteceğini sanmıyorum ama dönüşüyor. Gazeteler için de aynı şey söylenmiyor muydu. Mesela bundan 10 sene kadar önce haber siteleri ciddi bir şekilde yaygınlaşınca sanki basılı gazeteler bitiyor gibi bir imaj vardı. Bugün öyle bir şey yok.

MUHABİRLİK BİZİM MESLEĞİN TEMELİDİR

Radyoculuğun ardından televizyonculuk, köşe yazarlığı geldi. Bu alanlara geçişiniz nasıl oldu?

Aslında hepsini iç içe geçerek devam ettirdim. Gazeteye başladığımda köşe yazarlığı da yapıyordum. Biraz şanslıydım. Bir çok meslektaşım uzun yıllar muhabirlik yapıp yazı işlerine girme imkanları pek olmuyordu. Muhabirlik bizim mesleğimizin en önemli unsurudur. Ben hala bir yanımla muhabirim. Gazeteciliğin temelidir. Ama gazetenin mutfağında, yazı işlerinde olunca gazete yönetiminin medya mecrasının nasıl yönetilmesi gerektiğini de bir taraftan görüp anlıyorsunuz.

Dolayısıyla haberi alma, yazma,editetme ,bunların hepsini bir arada yaptım, hala yapmaya devam ediyorum. Bugün hem radyocuyum, hem televizyon programcısıyım, hem gazeteciyim,hem editörüm, hem köşe yazarıyım. Hayat bizi böyle çok yönlü olmak zorunda bırakıyor. Bu engin mecrada etkili ve başarılı olmak için belli bir iddia ortaya koyabilmek için mutlaka çok yönlü olmak gerekir.

BİZ ÇOK POLİTİZE OLMUŞ BİR ÜLKEYİZ

Yazılarınıza baktığımız zaman bir çeşitlilik dikkat çekiyor. Siyaset, otomobil, teknoloji konularında yazıyorsunuz. Bu çeşitlilik cazip mi geliyor?

Tek bir alanda olmak bence çok sıkıcı bir şey. Bu hayatta, bu dinamik ortamda insanın kendini tek bir konuya hapsetmesi demek, çok fakirleştirmesi demektir. Bu kadar çok değişime ve gelişime maruz kalırken birçok konuyu takip etme imkanımız var. Eğer zamanınızı iyi değerlendiriyorsanız birçok şeyi aynı anda yapabilirsiniz. Ben aynı gün içinde birkaç ülkede olabiliyorum. Müthiş bir seyahat programım oluyor. Gazete yazımı, radyo programımı ihmal etmiyorum.

Televizyon programımı yapıyorum. Haftasonu CNN TÜRK'te iyi takip edilen programım var. Hatta Tarım bakanlarımızla programlar yaptım. Çok ses getiren programlar oldu. Bizim tek bir konuyla zamanımızı öldürmek gibi bir lüksümüz yok. Siyaset hepimizin takip ettiği alan. Fakat 24 saat siyaset konuşamayız ki. Çok yorucu ve tüketici bir şey. Olabildiğinde soluk alacak alanları açmamız lazım. Hem toplumun buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Hayatın renklerinin gündeme gelmesi gerekir. Biz çok politize olmuş bir ülkeyiz. Siyaset biraz da karamsarlaştırdığı için insanları herşey kötüye gidecek gibi bir algı oluyor.

BİR İNSAN İÇİN EN BÜYÜK TEHLİKE VASATLAŞMAK

Türkiye gündeminde siyaset hep ön planda oldu. Bunun nedeni nedir sizce?

Türkiye'nin şartlarından kaynaklanan bir şey. Türkiye İskandinav ülkelerinin oralarda bir yerlerde olsaydı, vatandaşlarımız da hayatın başka alanlarıyla ilgilenirlerdi. Ama şimdi bizim coğrafyamız çok zor bir coğrafya. Modern cumhuriyetimiz güçlüklerle kurulmuş. Dört bir tarafımızda sorunlarla mücadele ediyoruz. Büyük ve genç bir nüfusumuz var. Genç nüfusun ihtiyaçları var. İstihdam yaratmak lazım. Savunmanızı iyi yapmanız lazım. Türkiye yıllardır terörle mücadele ediyor.

Hal böyle olunca tabii ülkede insanların strese girmemesi mümkün değil. Biz bir Finlandiya değiliz, daha zor şartlarımız var. Ama bu coğrafyanın da büyük bir zenginliği var. Doğal zenginliği, yer altı üstü kaynakları. Petrol zengin değiliz ama gerek madenler gerek toprak üstündeki kaynaklarıyla aslında çok da zengin bir coğrafyadayız. Hem riskler hem avantajların çok olduğu bir coğrafyadayız. Bunu dengeleyebilmemiz lazım. Bizim çok yol kat edebilmemiz lazım.

Şuan bulunduğumuz yer bizi çok tatmin edecek bir yer değil. Milli gelirimizi artırmamız lazım. Bunu yapabilmek için tarımda diğer alanlarda daha yüksek teknolojiyi kullanmamız lazım. Bir insan için en büyük tehlike vasatlaşmaktır. Dolayısıyla bizim coğrafyamızın getirdiği şartlar içerisinde hepimiz bir hedef koyup bunun gereği neyse yapmayı başarmamız lazım.

BUGÜNE KADAR 128 ÜLKEDE BULUNDUM

Gezgin olduğunuzu söylediniz. Twitter hesabınızda da gezgin olarak yazıyor. Gezgini nasıl tanımlarsınız. Çok gezdiğiniz için diğer ülkelerin yemeklerini tadıyorsunuzdur. Diğer ülke mutfaklarıyla karşılaştırdığınızda Türk mutfağını nerede görüyorsunuz?

Türk mutfağı olağanüstü, dünyanın en zengin mutfaklarından biri. Bu zenginliğimizi uluslararası pazara yeterince çıkaramadık. Anadolu'nun o kadar büyük bir zenginliği var ki. Böyle bir ülkede yaşıyorsak bunu dünyaya çok daha iyi anlatmamız lazım.

Bugüne kadar 128 ülkede bulundum. Bazı ülkeye de 10-20 kez gittiğimi düşünürseniz ne kadar çok seyahat ettiğimi anlarsınız. 20'den fazla gittiğim ülkeler var. Ortalama haftada bir yurt dışı seyahati bir veya üç kez de yurt içi seyahat yapıyorum. Pilotlarımız kadar uçuyorumdur herhalde. Bu çok yorucu bir program. Fakat çok şey öğreten, insanı çok zenginleştiren ve müthiş bir etkileşim. Bambaşka bir ufuk kazandırıyor.

Daha farklı tarafından bakabiliyorsunuz hayata ve insanlara. İnanın bu kadar çok seyahat etmeseydim onun yerine Türkiye'de birkaç farklı dalda akademik unvan almış olsaydım herhalde bukadar kendimi geliştiremezdim. Akademik çalışmalar elbette çok kıymetli ama seyahat etmenin çok farklı bir özelliği var. Çok şey öğretiyor insana. Benim seyahatlerim çok farklı oluyor bazen devlet adamlarıyla, bazen parti liderleriyle, bazen bir prömiyer bir gala bir lansmanolabiliyor.

Yani uçak, otomobil, gemi her türlü ulaşım aracıyla ilgilendiğim için dolayısıyla son derece renkli alanlar. Bir de tabiki sevdiğim bir işi yapıyorum. Sevdiğim bir şey olmasa bu kadar yoğun çalışamam yorucu gelir.

Bu kadar yoğunluk arasında ailenize zaman ayırabiliyor musunuz?

Vallahi aileme ve dostlarıma yeterince zaman ayıramıyorum. Bu benim yaşadığım güçlük. Bir de çok farklı elektronik posta geliyor farklı farklı konularda bir de onlara yeterince dönüş yapamıyorum bu da beni üzüyor. Annem benim çok iyi arkadaşım, genellikle annemle seyahat notlarımı paylaşırım.Fikir alışverişinde bulunurum bazen de annemi de seyahatlere götürürüm çok beğendiğim yerler olduğu zaman onun da görmesini arzu ederim. Böyle de güzel bir arkadaşlığımız var. Biraz sitem ediyorlar ama ben onların gönüllerini alıyorum sonra.

BESLENMEME OLABİLDİĞİNCE DİKKAT EDİYORUM

Organik beslenmeye nasıl bakıyorsunuz? Organik besleneyim diye bir hassasiyetiniz var mı?

Olabildiğince dikkat ediyorum. Doğru dürüst beslenmeye özen gösteriyorum.Bilgiye dayalı hareket ediyorum ama bunu takıntılı bir hale de getirmemek lazım.Aksi halde hayat kalitenizi de düşürürsünüz ve biraz da mutsuz olmaya başlarsınız. İstanbul ve Ankara'da geçiyor benim hayatım. Büyük şehirlerin belli bir standardı var.İster istemez çoğunlukla marketlerden ya da bakkallardan alışveriş yapıyoruz. Bazen dostlarımız köylerden o yörenin gıdalarından gönderiyorlar. Günlük hayatımda da ben sağlık alışkanlıkları konusunda da dikkatli olduğum için alkol sigara tüketmiyorum. Bunları da sağlık tercihleri için yapıyorum yani başka özel bir sebebi olduğundan değil.Dolayısıyla insanı rahatlatan birşey.

Benim kaygılarım var. Türkiye hızlı gelişen ve sanayileşen bir ülke olduğu için yakın zamanda tarım alanlarımızı yeterince koruyabilecekmiyiz? Hızlı bir betonlaşma söz konusu. Doğal olarak şehirleşmeye de ihtiyacı var Türkiye'nin.Ancak topraklarımıza iyi bakmamız lazım,sularımızı kirletmemiz lazım çünkü gelecek kuşaklar da bu topraklardan faydalanacak. Bizim coğrafyamıza pek iyi bakmamak gibi bir özelliğimiz var geçmişten bugüne. Bu konular vatandaşlarımızı iyi bilgilendirmemiz gereken konular.

EKOSİSTEMDE EN TEHLİKELİ UNSUR İNSAN

Tarım ne ifade ediyor sizin için?

Tarım, hayat.Toprak bir anlamda insanlığın yaşam döngüsünde dokunduğumuz bir yer. O yüzden olağanüstü, çok heyecan verici bir şey. Ağacın, böceklerin her türlü canlının kendisine yaşam alanı bulduğu doğal ortamdan bahsediyoruz. Tarım bunun bir parçası.Sular bunun bir parçası. Nehirler, göller, ağaçlar, dağlar… Bir ekosistemden bahsediyoruz.Bu ekosistemde her şey birbirine çok bağlı. Bizde bunun bir parçasıyız ama ben sistemdeki en tehlikeli unsurun insan olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz doğadaki bütün diğer canlılardan çok daha fazla yanlış yapıyoruz ve en büyük zararı da biz veriyoruz.

TARIMLA UĞRAŞANLAR HER ŞEYİN KIYMETİNİ DAHA İYİ BİLİYOR

Peki sizin hiç tarımla uğraşma imkanınız oldu mu? Evinizde de olsa domates vb yetiştirmek istediniz mi? Yaptınız mı böyle şeyler?

Benim olmadı böyle imkanım çünkü fiziki ortam müsait olmadı. Ben apartmanda yaşıyorum. Ama annem bahçeli bir evde yaşıyor.Onun daha fazla imkanı oluyor, uğraşıyor, mutlu da oluyor. Fakat şunu görüyorum tarımla toprakla uğraşan insanlar herşeyin kıymetini daha iyi biliyorlar. Hiçbir şeyi ziyan etmiyorlar, israf etmiyorlar. İsraf çok önemli bir konu bizim için bu tarımda da öyle. Şimdiki tarım bakanımızın biliyorsunuz göreve geldiği zaman, ilk dile getirdiği konulardan biri bu olmuştu. Çünkü biz çok gıda üreten ve bunu bilinçsizce tüketen bir ülkeyiz.

HAYVANCILIĞI GÖZÜMÜZ GİBİ KORUMALIYIZ

Tarım ve hayvancılık bizim ülkemiz için çok önemli.Tarım bakanlarımız da sayın cumhurbaşkanımız da zaman zaman tarıma milli bir şuur olarak bakma gerektiğini söylüyor. Peki medya burada üzerine düşen görevi yerine getiriyor mu?

Hepimize görevler düşüyor.Bu bir uzmanlık alanı her alanda olduğu gibi bu alanda da medya da bir uzmanlaşma güçlüğü var. Bu konuyu yeterince bilen insanların sayısı çok az.Dolayısıyla medya aracılığıylane kadar çok insanı bilinçlendirebilirsek kirlenmenin önüne geçebiliriz. Biz CNN Türk olarak bu tür yayınlara önem veren bir kuruluşuz.Bizim yayın kuruluşlarımızda bu konuları iyi takip eden arkadaşlarımız var. Daha çok yer vermek gerekir, ekonominin önemli bir bölümünü oluşturuyor.

Hayatın önemli bir tarafını oluşturuyor. Çünkü besleniyoruz.Düşünsenize tarım olmasa bir ülkede, tarımda çok başarısız olunsa çok büyük bir stratejik tehdit altına girer. Bütünüyle tarım ürünlerinden yoksun ve her ürünü ithal etmeye başlarsak bu çok büyük bir tehdit demektir. O yüzden bizim küçükbaş ve büyükbaş hayvancılığımızı gözümüz gibi korumamız lazım özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde her bakımdan çok önemli.Hem istihdam yaratması bakımızdan çok önemli hem de hayatın çok önemli bir yönünü oluşturuyor.

SADECE BİR ALANDAKİ EĞİTİMLE YETİNMEMEK GEREK

Son olarak her yıl binlerce iletişim mezunu katılıyor aramıza onlara ne gibi tavsiyeleriniz olur?

İletişim fakültelerinde benim gördüğüm kadarıyla bir kadro şişmesi var. Fakat o bölümlerden mezun olan bütün arkadaşlar buralarda istihdam edilemiyor maalesef, çünkü bizim yerimiz çok sınırlı. Ancak çok az sayıda, belli şartlardaki genç medya mensupları girebiliyor. Ben özellikle diyorum ki gidin hukuk okuyun, işletme okuyun, su ürünleri, kimya, mühendislik okuyun gazetecilik yapmak istiyorsanız yine gazetecilik yapabilirsiniz. Medyada yer bulabilirsiniz.

Ne yapıyorsak o işin en iyisini yapmaya çalışmak temel prensibimiz.Çok geniş vizyonla hayata bakmamız, çok donanımlı olmamız ve birkaç dili iyi derecede konuşabilmemiz önemli. Bu nedenle genç arkadaşlara benim önerim sadece bir bölüme girdin o bölümde mezun olanlar şu işlere girebiliyorlar diye bir rahatlığa kapılmamalılar. Böyle kolay bir hayat pek yok artık.

TARIMDANHABER