Bu yöntem kalıcı olmamakla beraber seçimler ve bahara kadar vatandaş açısından bir takım avantajlar sağlayacaktır. Bazı maliyetler, resmi kurumlar eliyle süreç yürütüleceğinden ortadan kalkacak ve kar etme durumu da söz konusu değil. Bu da fiyatları şu an mevcut rakamlara göre muhtemelen % 30'lar civarında geri getirecektir.

Maalesef ülkemizde sıkıntı yaşanmadan ne sorunları öngörebiliyoruz, ne de tedbir alıyoruz.

Genellikle hem bireysel hayatımızı, hem devleti aynı şekilde idare ediyoruz. Argo tabirle yumurta kapıya dayanınca feryad-ı figanla ortalığa dökülüyoruz. O günü kurtaracak bir şeyler yaptık yaptık, yapamadık ağır bir şekilde bedelini ödüyoruz. Eğer sağ selamet konuyu bir şekilde bertaraf ettiysek, bir daha sıkıntıya düşene kadar her şeyi unutuyoruz.

Yalnız hanesini böyle idare edenler kendi hatalarının bedelini yine kendileri ödüyor. Ama kurumları böyle idare edenler hatalarının bedelini bütün bir ülkeye ödettiriyorlar.

Meselelere uzun soluklu/stratejik ve bütüncül bir bakış açınız olmazsa 1 sene önce et, 6 ay önce patates, 2 ay önce soğan, bugün biber, yarın fasulye konuşursunuz/konuşuyoruz.

Gündem dolap beygiri gibi etrafımızda dönüyor, biz peşine takılıyoruz. Her seferinde sanki yeni bir olgu yaşıyormuş gibi yeni yeni teşhisler koyup ve yeni yeni suçlular arıyoruz/gösteriyoruz. Sonrada kendi politikalarımızın (varsa tabi) doğurduğu sorunları çözünce/atlatınca marifetmiş bununla övünç duyuyoruz.

***

Ak Parti, yaklaşık 20 yıllık iktidarında iki alanı ıskaladı. Eğitim ve daha çok tarım ayağı olmak üzere üretimi.

Eğitim daha çok şehirli sosyolojinin önceliği iken, tarımsal üretim kırsal sosyolojinin önceliği ve vazgeçilmezidir. Ak Parti kadro ve anlayışının şehirle köy arasında kalmış kendine konum edinememiş karma arabesk bir yapı olduğunu düşünecek olursak bu sonuç şaşırtıcı olmayacaktır.

Böyle olunca da anlayış köyden şehire göçmüş gecekondu mahallelerinden merkeze doğru kolay ve hızlı arazi/inşaat rantını hedef alan bir yaklaşımın ötesine geçememiştir. Onun içindir ki son yirmi yılda kırsalda yaşayan nüfus şehirlere akıtılmış/akmak zorunda bırakılmış (Bilinçli olduğunu düşünüyorum) kırsal nüfus 20 milyondan 5 milyona düşürülmüştür.

Bu yoğun göçle yaratılan suni talep kolay kredi imkanlarıyla buluşturularak inşaat, arsa ve müteahhitlik rantı çok cazip ve yaygın bir hale getirilmiş, kırsal kesim sosyolojik ve ekonomik açıdan adeta çöküşe mecbur bırakılmıştır.

İnşaat arsa rantının cazibesi üretim yapan sadece kırsal nüfusu çözmekle kalmamış aynı zamanda tarım arazilerini ve bu alana ayırılan/ayrılabilecek kaynakları da ele geçirmiştir. Ve maalesef bu anlayış ve öncelik hala devam ediyor.

Bankalar, emlak konut, toplu konut hatta Türkiye'den konut alanlara vatandaşlık vererek İçişleri Bakanlığı da bütün güçleriyle inşaat, arsa rant ekonomisini ayakta tutmayı birinci vazife edinmiş durumdalar.

Tarım ve hayvancılık ise sadece kriz dönemlerinde günübirlik politikalarla bir parmak bal çalma kolaycılığı ile geçiştirilmektedir.

Gelinen nokta itibariyle inşaat sektörünün kısa vadede kurtarılması (tabi ki burada kurtarılacaklar kategorisine 250 bin USD'lik ve üzeri konut yapıp satabilecekler giriyor) mümkün görünmediği gibi ülke imkanlarının ısrarla bu alanda kullanılması daha paradan çok stratejik bir planlama isteyen tarımsal üretimle ilgili yapılacakların da önüne geçmektedir.

***

Gelelim gündeme; yani sebze fiyatlarına.

Alışık olduğumuz şekilde sonuçları konuşacak olursak “Evet, sebze fiyatları oldukça yüksek!.." deyip bir ikide falso yapalım konuyu kapatalım hem kendimiz rahatlarız hem de suçluyu bulup teşhir etmiş oluruz.

Yapalım mı?

Bir vatandaş olarak yapabiliriz ve bunun hiç sakıncası yok. Yine de biz yapmayalım, fiyatların yüksekliği ile ilgili birkaç hususu değinelim;

Birincisi, bu mevsimde her zaman normale göre fiyatlar yüksek olur.

İkincisi, Hatay'dan İzmir'e kadar Türkiye'nin kışlık sebzesini yetiştiren bölgelerde yağışlar ve rüzgarlar alışılanın çok dışında zaman zaman afet boyutunda üretime zarar vermektedir.

Üçüncüsü, yaz aylarında yaşanan devalüasyon maliyetlere tamamen yansıdı, hatta ilk yüksek dönemin rakamlarına göre yansıdı ama döviz düşmesine rağmen henüz geriye doğru düşmedi.

Dördüncüsü, alım gücümüz düştü. Artık küçük rakamlar bile canımızı yakıyor.

Beşincisi, bence belki de en az etkileyeni 3-5 şark kurnazı madrabaz piyasanın dalgalı halinden istifade edip cebini doldurmanın derdinde.

Ve tabi seçimler arefesi olması hem seçmenin, hem siyasilerin bu konuda karşılıklı duyarlılıklarını yükseltiyor ve konuyu birinci dereceden gündem haline getiriyor.

***

Gelelim hızlı ve etkin çözüm formülü olarak görünen tanzim satışlara yeniden başlanmasına...

Bu yöntem kalıcı olmamakla beraber seçimler ve bahara kadar vatandaş açısından bir takım avantajlar sağlayacaktır. Bazı maliyetler, resmi kurumlar eliyle süreç yürütüleceğinden ortadan kalkacak ve kar etme durumu da söz konusu değil. Bu da fiyatları şu an mevcut rakamlara göre muhtemelen % 30'lar civarında geri getirecektir. Bu model geçmişte de uygulanmış geçerli ve başarılı bir model olmakla beraber, geliştirilmeye/güncellenmeye muhtaçtır.

Maksat piyasaya hakim olmak, yönetmek değil piyasayı dengelemek şeklinde olduğunda hem üretici hem de tüketici açısından büyük faydalar sağlayacaktır. Sistem kurulurken ve işletilirken kesinlikle daha sonra ağır patolojiler doğuracak serbest piyasaya müdahaleler içermemelidir.

Temennimiz, seçim arefesi günü kurtarmak gayesiyle palas pandıras yapılmış bir uygulamadan daha kalıcı ve sistematik bir modele geçilmesidir.

Bugün güncel sorunlu mevzularda sahnede boy gösteren Tarım Kredi Kooperatifleri güncel/politik dışına çıkıp kalıcı/sahici çalışmalar yapmak zorundadır. Örneğin; geçmişte tamda bu konuyla ilgili dönemin Genel Müdür Yardımcısı Hüsamettin GÜLHAN'ın detaylı bir çalışma/proje yürüttüğünü yakinen biliyorum. Umarım bu kriz hem bu kurum hem ülke için yeni bir model ortaya çıkaracak ve fayda sağlayacak bir imkana dönüştürülür.

Her yazıma başlarken “uzun yazmamalıyım" dememe rağmen bir türlü başaramıyorum.

Okuyucularımız mazur görsün. Onun için Tarım ve Hayvancılığın öncelikli bir konu olmamasının sebeplerine ve üretici/ tüketici arasında gıda akışına dair konulara giremedim. İnşallah gelecek yazılarımda bu iki konuya detaylı değinmeyi planlıyorum.

Bu arada söylemesem olmayacak...

Ülke gıda konusunda çalkalanırken çiftçi örgütleri siz neredesiniz?

Kongre yapmak, delegeleri ayarlamak, listeleri dizayn etmek, yeni döneminizi garantiye almak dışında bir derdiniz yok mu?

Çıkında göstermelikte olsa iki laf edin, temsil ettiğiniz (!) ülkenin en garip, en sahipsiz, en çaresiz bırakılmış kesimine yalandan da olsa bir ses verin...