İş yaşamının yoğunluğu ve ailemize yeni katılan Adel bebeğin dünyaya gelişinin telaşı ile yazılarıma bir süre ara vermek durumunda kalmıştım.

Tekrar sizlerle buluşmaktan dolayı mutluluğumu ve selamlarımı ileterek başlamak isterim.

Gündem yoğun, sorunlar aynı şekilde devam ediyor.

‘’Sözde’’ tartışmaları devam ederken 2020 yılında ki yaşananlar ve tarım politikalarına atfedilen değer açısından sözde bir tarım ülkesi olma yolunda da emin adımlarla ilerliyoruz.

Geçen yıl uygulanan faiz politikası ile “Faiz sebep, enflasyon neticedir’’ denklemine sıkı sıkı bağlanarak uygulanan mali politikalar ile 2020 yılında Dolar 8,4765 TL’yi görürken Euro’da 10,0460 TL rakamlarını görmüş ancak faiz artışına yönelik disiplinden taviz verilmemişti.

Tüm bunlara ek olarak ta ‘’Ayşe teyzenin dolarla ne işi var’’ denilerek kurda ki artış için telaşa gerek olmadığı söyleniyordu.

Eski Maliye Bakanı ise 'Dolarla mı maaş alıyorsunuz?' diyerek süreç yönetimine açıklama getiriyordu.

Tüm bunların yansımasına bugün baktığımızda, üretmeyen kesim verilen mesajı o kadar doğru okumuş ki vatandaşın döviz mevduatı 235 Milyar 857 Milyon Dolar’a ulaşmış.

2020 yılında yaşanan kur artışı sektörün tepeden tırnağa zam yağmuruna tutulmasına sebep oldu. 

Traktör Sektöründe                : %55

Ekipman Sektöründe              : %60

Gübre Sektöründe                  : %70

Yem Sektöründe                     : %80

Tarımsal İlaç Sektöründe      : %60'a varan zam yansımaları yaşandı.

Ateş tam olarak sönmese de dışa bağımlı olan tarım sektördeki dalgalanmalar üreticinin hanesine eksi olarak yazıldı.

'Biz istesek kurları düşürürdük' diyen Maliye Bakanı 8 Kasım 2020 tarihinde istifa etti. Yerine gelen yeni Maliye Bakanı ise “Faiz sebep, enflasyon neticedir’’ şiarından temelli vaz geçerek faiz oranlarını artırmakla işe başladı.

Geçen yıl kurdan kaynaklı zamlar yaşayan tarım sektörü bu seferde faiz oranı artışlarıyla sübvansiyonlu tarım kredileri oranlarının artışıyla karşı karşıya kaldı.

Elbette tüm bunlara paralel olarak çiftçinin sattığı ürünlerde ki artış son 5 yıllık istikrarını korudu.

Nasıl bir denge politikasıysa maliyetler artsa da satılan ürünler sabit kalmaya devam etti. Elbette bu durum TÜİK tarafından yıllık bazda ki enflasyon oranlarına başarılı bir şekilde yansıtıldı.

Rakamlar böyle iken çarşıda pazarda reel anlamda his edilen gerçek enflasyon oranı ise %45 oranlarına ulaştı.

Bunun en iyi göstergesi şuan ki Ayçiçek yağında yaşanan fiyat artışları.

Tüm bunlar yaşanırken kur artışı ile Çin’den bile daha ucuz iş gücüne sahip olan ülkemiz aynı şekilde ihracat içinde cazibe merkezi oldu.

Pandemi ile yaşanan gıda güvenliği tüm ülkelerde stratejik bir beka sorunu olarak algılanırken ülkemizde her şeyin çözüm yolu bazıları için halen ithalat yapmaktan geçiyormuş gibi görünüyor.

Birçok ülkenin stok yapması ile dünyada tarım ürünlerinin fiyatı dolar bazında ortalama yüzde 10 – 15 arttı.

Buna rağmen ithalat yaparak döviz çıkışımız devam ediyor. Geçen yıl 9,8 milyon ton buğday ithalatına 2,3 milyar dolar ödeyerek dünya buğday ithalatında birinciliğimizi açık ara ilan ettik.

Yine geçen yılın ilk iki ayında Buğday, Arpa, Mısır, Çeltik, Pirinç, Fasulye, Nohut, Mercimek, Ayçiçeği, Soya gibi ürünlere ödenen toplam rakam yaklaşık 900 milyon dolar civarındaydı bu sene için verileri yakından takip etmeye devam ediyoruz.

Tüm bunlar yaşanırken elbette güzel şeylerde olmuyor değil!

Mesela, Tarım Bakanımız, çiftçilere gelen haciz ve icraların konuşulduğu bir dönemde farklı bir icraata imza attı. Doğum günü gelen vekillere, tanesi 499 liralık kravat hediye edecek. 483 vekile gönderilecek bu hediyelerin yeni parayla 241.500 liralık bir harcamaya denk geleceği bekleniyor.

Yani demem o ki sözde tarım ülkesiyiz vesselam.