Türkiye'de şeker sektörüne ilişkin kapsamlı bir dosya hazırladık.

Türkiye'nin gıda tüketimine yönelik şeker ihtiyacı, şeker pancarından üretilen beyaz şeker ile mısırdan yapılan nişasta kökenli şeker (NBŞ)'den karşılanıyor. Üretim, kotalar dahilinde belirlenirken pancar şekerinin ortalama 2 milyon 300 bin, NBŞ'nin de Bakanlar Kurulu'nun artırımıyla birlikte 310 ila 366 bin ton arasında değişen kotası bulunuyor.

PANCAR ÜLKESİYİZ

Beyaz kristal şeker genellikle evlerde günlük ihtiyaçlarda kullanılırken, NBŞ ise gıdalarda kullanılıyor. NBŞ'nin kotası bulunsa da aslında Türkiye bir pancar ülkesi ve şeker sanayisi de şeker pancarı üzerine kurgulanmış durumda. Türkiye, şeker pancarı üretiminde dünyada sayılı ülkelerin arasında bulunuyor. Rusya, ABD, Fransa ve Almanya'dan sonra 5'nci sırada geliyor. Bu üretim potansiyelinden dolayı şeker pancarı, 250 bine yaklaşan çiftçi ile 20 bin şeker çalışanı başta olmak üzere, yan sektörlerle birlikte besicisi, taşıyıcısı ve şekerli mamul ihracatçılarıyla birlikte 10 milyon ülke insanını doğrudan veya dolaylı yoldan ilgilendiriyor.

EKONOMİYİ TATLANDIRIYOR

Tarımsal üretimi sanayi ile buluşturan şeker pancarı, ülke ekonomisine de yıllık 2,5 – 3 milyar dolar yerli katma değer sağlıyor. Çok öğündüğümüz otomotiv sektöründe bile bu miktarda bir yerli katma değer üretilemiyor. Şeker pancarı, hayvancılığı da destekliyor. Şeker üretimi yanında özellikle hayvancılık için önemli bir ihtiyaç olan yem, pancarın şekere dönüştükten sonraki posasından üretiliyor. Dolayısıyla her şeker fabrikası aynı zamanda bir yem fabrikası olarak görülebilir.

ÖZELLEŞTİRMEDEKİ KAYGI

Görüleceği üzere şeker sanayisi; ülke ekonomisi, hayvancılığı ve istihdamı bakımından hayati önem taşıyor. Ülkemiz için böylesine önemli bir sektör olan şeker sanayisi, özelleştirme başta olmak üzere NBŞ kotaları ve kayıp/kaçak şekerler gibi temel sorunlarla boğuşuyor. Türkiye'de 25 tanesi kamuya ait olmak üzere toplam 33 tane şeker fabrikası bulunuyor. Bu fabrikalardan 3 tanesi özel şirket, 5 fabrikada kooperatifler eliyle işletiliyor.

Kamunun elinde bulunan ve TÜRKŞEKER çatısı altında üretimini sürdüren 25 şeker fabrikası, 2001 yılından buyana özelleştirme kapsamında bulunuyor. Portföyler halinde satışa çıkarılan fabrikaların 2009 yılında yapılan ihalesi Danıştay tarafından, 2011 yılındaki ihalesi de Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından iptal edilmişti.

Peki, uzun bir süredir özelleştirme kapsamında bulunmasına rağmen bu fabrikalar neden özelleştirilemedi? Mevcut özelleştirme modeli ile fabrikalarda üretim sürdürülebilir mi? Bu soruların cevabı sektörün geleceği açısından önem taşıyor.

Öncelikle fabrikaların bugüne kadar özelleştirilememesi, uygulanan özelleştirme modelinden kaynaklanıyor, bunu belirtmemiz gerekiyor. Çünkü pancar üreticisini ve şeker işçisini dışlayan bugünkü özelleştirme modeli ile fabrikalarda üretimin sekteye uğrayacağına dair ciddi bir kaygı bulunuyor. 2009'daki satış ihalesi Danıştay tarafından bu gerekçe ile iptal edilirken, bütün sürecin tamamlanmasına rağmen 2011 yılındaki ihalenin de Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından iptal edilmesinde yine bu kaygının ön plana çıktığını görüyoruz.

DÜNYA, ÜRETİCİ İLE ÇALIŞIYOR

Peki, mevcut hali ile üretimlerini sürdürmeleri mümkün görünmeyen kamu fabrikaları için ne yapılmalı? Bu sorunun cevabını da dünyadaki uygulamalarda aramamız gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye gibi şeker pancarı üretiminde söz sahibi olan ABD başta olmak üzere Almanya, Fransa ve Polonya'da sektörün tamamen 'üretici' modeli üzerine kurgulandığını görüyoruz. Bu ülkelerde şeker sanayisi, devlet eliyle desteklenirken en fazla korunan sektörlerin başında geliyor.

Hatta özel kişi ve şirketlerin eline bırakılamayacak kadar stratejik bir değer veriliyor. Ve bundan dolayı da sektörde özel sektör hâkimiyetini göremiyoruz. Örneğin ABD'de sektör, tamamen pancar üreticileri kooperatifleri tarafından işletilirken, AB'de ise toplam şeker üretiminin yüzde 75'i üreticiler kanalıyla yapılıyor. Fransa'da yüzde 80.6, Almanya'da yüzde 78.2, Avusturya'da yüzde 71.7 ve Hollanda'da ise sektörün tamamı üretici kuruluşlarına ait. Diğer yandan, Polonya hükümeti, şeker sektörünün özelleştirilmesinde, ülkede ilk defa uygulanan bir model ortaya koyarak alınan yasal düzenlemeyle fabrika hisselerinin pancar üreticileri ve fabrika çalışanlarına arz edilmesini sağladı.

Burada neden sorusunu sormamız gerekiyor? Çünkü liberal ekonominin en büyük uygulayıcısı ve savunucusu olan ABD'de bile sektör özel sektöre tamamen kapatılmış durumda. Bunun nedenini de pancarın doğal yapısında aramamız gerekiyor. Bilindiği üzere şeker üretimi; şeker pancarı, üretici, çiftçi ile birlikte organize edilen bir sanayi faaliyeti olduğu için bir yönü ile tarladaki tarımsal faaliyete diğer yönüyle de ağır sanayiye dayanıyor. Ondan dolayı ikisini birbirinden ayırmak mümkün değil.

Bu organik bağ şeker fabrikalarının çiftçiler tarafından kooperatif şeklinde örgütlenmesini de zorunlu kılıyor. Kooperatif şeklinde işletilmeyen şeker fabrikalarında üretici, çiftçi ekonomik ve teknik bağ nedeniyle şeker fabrikasının fiyat ve alım politikalarına bağlı kalarak haksız bir çıkar ilişkisinde kalabiliyor. İşte bundan dolayı ABD, Hollanda, Fransa ve Polonya gibi ülkeler, şeker üretimini kooperatifler aracılığıyla gerçekleştiriyor. Türkiye'de de kamunun elinde bulunan şeker fabrikaları bu model üzerinden yapılandırılması gerekiyor. Düz bir mantıkla, dünyadan farklı olarak bu fabrikaların satılması durumunda bunun Türkiye'ye faturası ağır olacak.

STRATEJİK RAPOR NEDEN DİKKATE ALINMADI?

“Çiftçilerin doğrudan katılımının şeker pancarı işleme endüstrisinin sürdürülebilirliğini sağlayabilecek olması nedeniyle kooperatif seçeneğinin düşünülmesi uygundur" önerisinin yapıldığı raporda, varlık satışı modelinin de piyasa dengelerini bozacağı uyarısında bulunarak şunlar kaydedilmişti: “Özelleştirme sonrası üreticiler, kaçınılmaz olarak, şartlar oluştuğu anda satabildikleri kadar fazla satmaya çalışacaklarından iç piyasada önemli bozulmalar olacaktır. Bu, iç piyasadaki arz ve fiyatta periyodik değişkenlik (oynaklık) anlamına gelecektir"

Ancak ne gariptir; 'Stratejik Rapor' siyasilerin ve kamuoyunun bilgisinden yıllarca saklandığı gibi 2009 - 2011 yıllarında yapılan ihalelerde de dikkate alınmadı. Özelleştirme İdaresi, ciddi bir kaynak vererek hazırlattığı bu raporun sektör özelleştirmelerinde neden dikkate alınmadığının gerekçesini de bugüne kadar açıklamış değil.

KONYA ŞEKER ÖRNEĞİ

Üretici modelinin Türkiye'de de önemli bir uygulayıcısı var. Konya Şeker, bu modelle büyük yatırımlara imza atarken, üreticiyi de destekliyor.

ÜRETİCİ DIŞLANIRSA 20 FABRİKA KAPANACAK

Mevcut durumda şeker fabrikalarının 2015 yılında yapılacak seçimlerinin hemen ardından tekrar satışa çıkarılması beklenirken, bu süreçte 'üretici' modelinin dikkate alınıp alınmayacağı ise bilinmiyor. Ancak üretici modeli dikkate alınmadan varlık satışı yöntemiyle fabrikaların özelleştirilmesi durumunda, 25 şeker fabrikasının 18-20 tanesinin üretimden çekilmesine kesin gözle bakılıyor.

ŞEKER FİYATI ÜZERİNDEN ÖZELLEŞTİRME

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinde dikkat çeken bir konu ise, fabrikaların özelleştirilmesi sürekli olarak şeker fiyatları ile birlikte gündeme getiriliyor. Şeker fabrikalarının verimli çalışmadığı, bundan dolayı da şeker fiyatlarının yüksek olduğu iddia ediliyor. Bundan dolayı da bu iddia sahipleri halkın daha ucuz şeker tüketmesi için fabrikaların özelleştirilmesini savunuyor. Bu iddiayı gündeme getirenlerin başında da Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Şeker Kurumu Başkanı Hüsnü Tekin ve Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği (NÜD) Başkanı Rint Akyüz geliyor.

Şeker fabrikalarının verimli çalışmadığı doğrudur. Ancak bu fabrikaların kendi yapısından değil izlenen politikalardan kaynaklanıyor. Özelleştirme kapsamında bulunduğu gerekçesiyle hiçbir yatırımın yapılmadığı fabrikalardan verimli çalışma beklenemez. Ancak bu olumsuzluklara rağmen Türkiye'de şeker fiyatlarının yüksek olduğu iddiasını, dünyadaki rakamlar doğrulamıyor. Perakende fiyatları üzerinden Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında, Türkiye'deki fiyatların orta sıralarda yer aldığı görülüyor.

AVRUPA'NIN 4 KATI NBŞ TÜKETİYORUZ

Türkiye'de, şeker pancarı ülkesi olmasına rağmen halk arasında tatlandırıcılar olarak bilinen nişasta bazlı şekerlere Avrupa'dan daha fazla bir kota tanınması dikkat çekiyor. NBŞ'nin dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi yüzde 10 kotası bulunurken, ayrıca bu kota her yıl Bakanlar Kurulu tarafından da yüzde 50'ye varan oranlarda artırılıyor. NBŞ kotasında yapılan her birimlik artış, pancar üretimini o oranda daraltıyor. Türkiye son 12 yılda NBŞ'ye tanıdığı yüksek kotadan dolayı; 2.5 milyon ton kristal şeker üretiminden, 320 bin hektar alanda pancar tarımından vazgeçerek, 4.4 milyar dolarlık katma değerden oldu.

Rakamlar AB ile karşılaştırıldığında Türkiye'de kotaların ne kadar yüksek olduğu daha iyi anlaşıyor. 480 milyon nüfuslu Avrupa Birliği ülkelerinde, 2010 yılında yaklaşık 690 bin 440 ton NBŞ üretimi gerçekleştirilirken 70 milyon nüfusa sahip Türkiye'de yine aynı dönemde yaklaşık 406 bin 350 ton NBŞ üretildi. Yani Türkiye'de kişi başına 6 kg NBŞ düşerken, 25 AB ülkesinde 1,5 kg düşüyor.

MECLİS'TE BEKLEYEN TEHLİKE

Sektörün yeniden yapılandırılması için hazırlanan ve 8 Nisan 2013'te Meclis'e gönderilen yeni Şeker Kanun tasarısı, sektörde birçok değişiklikleri öngörüyor. Tasarıda, şeker pancarının önemine vurgu yapılsa da NBŞ'nin daha çok gözetilip kollandığı görülüyor. Örneğin yüzde 10 NBŞ kotası zaten yüksek bulunurken tasarıda bu oranın yüzde 15'e çıkarılması öngörülüyor. Bununla da kalmayarak pancar üretiminin arzında bir sıkıntı olması durumunda Bakanlar Kurulu'na NBŞ kotalarını sınırsız bir şekilde artırma yetkisi getiriliyor. Ancak nedense aynı arz sıkıntısı mısır için düşünülmemiş. Diğer yandan kamuoyundaki olumsuz algısından olsa gerek NBŞ, tasarıda 'Diğer Şekerler' olarak tanımlanıyor. Dikkat çeken bir diğer konu da; Şeker Kurumu'nun yerine kurulacak olan Şeker Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nda temsil edilecek olan sektör temsilcilerinin belirlenmesinde pancar üreticisinin hiçbir etkinliği olmayacak.