Önsel Ünal / Gazeteci-Yazar / [email protected]

Yiğit Bulut'un, 2011 yılında Habertürk TV'de gerçekleştirdiği programda konuk olarak katılan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, CERRAHPAŞA Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkan Prof. Dr. Mehmet Aydın ve Doç. Dr. Yavuz Dizdar, o dönem yüksek fruktozlu mısır şurubunun zararları konusunda kamuoyuna birbirinden önemli açıklamalarda bulunmuşlardı. O konuşmaları bir kez daha hatırlatalım;

Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök:

NBŞ'yi reddeden bir çok ülke var"

“…Ben İlknur Hanım'ın “Dünyada kota yoktur" sözleri üzerinden başlamak istiyorum. İnsan sağlığıyla ilgili bölümü bilimadamları tartışıyor. ABD Gıda ve İlaç İdaresi Nisan 2008'de içeriği yüksek fruktoz olan meyveli ürünleri suni tatlandırıcılı olarak kabul etmiş. ABD bilimadamları bunun da obeziteyi tetiklediğini ortaya koyarak yüzde 10'luk kotayı yüzde 8'e düşürmüştür. AB ülkelerinin aşağı yukarı hepsinde kota vardır. AB ülkelerinde NBŞ ile beslenmeyi reddeden birçok ülke vardır. Avusturya hiçbir şekilde Nişasta Bazlı Şeker üretimi yapmıyor. Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Hollanda, Fransa İrlanda, İsveç, Litvanya, Portekiz, Slovenya, Yunanistan'da NBŞ üretimi yapılmıyor. Bunun üretimin insan sağlığının zararlarıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. Sağlık sebeplerinden dolayı sınırlandırılıyor. ABD Gıda ve İlaç İdaresi bunu yapay tatlandırıcı olarak görmüş. Türkiye'de NBŞ üretiminin sağlık açısından tartışmalarını bilimadamlarına bırakmak lazım. Türkiye'de şeker üzerinden oynanan oyunları çok iyi analiz etmek lazım."

CERRAHPAŞA Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkan Prof. Dr. Mehmet Aydın:

“Mısır şurubu şişmanlık salgınını kolaylaştırdı"

“…Bilimsel çalışmaları şöyle anlattı: 'Fazla fruktoz tüketen deney hayvanları üzerinde çalışmalar yapıldı. Fruktozun, diyabet, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması ve hipertansiyona yol açtığı görüldü. Son 30-40 yıldır çay şekeri yerine mısır şurubunun kullanılması, şişmanlığın ve şişmanlıkla ilgili hastalıkların bir salgın haline dönüşmesini kolaylaştırdı. Ayrıca obezite, hipertansiyon, diyabet, karaciğer yağlanması, depresyon ve böbrek yetersizliği olan hastalar üzerinde yapılan incelemede, kanlarındaki ürik asit oranının yüksek olduğu belirlenmiş. Deney hayvanlarına fruktoza eşdeğer miktarda glikoz ya da laktoz (süt şekeri = Glukoz + galaktoz) verildiğinde ise bu hastalıklar görülmüyor..."

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Radyasyon Onkolojisi Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. DİZDAR:

“Karaciğer yağlanmasının sorumlusu mısır şurubu"

“…NBŞ ile ilgili bilimsel araştırmaları da şöyle anlatıyor, Mısır şurubunda elde edilen yüksek fruktoz içerikli şeker, iç organlarda ve karın içinde yağlanmanın en önemli nedenlerinden birisidir. Yağlanma sonucu oluşan metaboliksendromla; siroz, karaciğer kanseri, karaciğer rezeksiyonu (karaciğerin bir kısmının ameliyatla alınması) ve transplantasyonu gereken hasta sayısı da artmaktadır. 'Steatozis' olarak adlandırılan yağlanma, özellikle son 10 yıl içerisinde artış göstermiştir. Alkolik olmayan insanlarda da karaciğer yağlanması sık görülür oldu. Bu yağlanmayla diyabet ve kanser gelişmesi olasılığı artmakta. Taşsız safra kesesi iltihabı, akut pankreatit tablolarındaki artış yüzlerce cerrahi ve dahili tedavi girişimi ile sonuçlanıyor…"

***

O dönem NBŞ konusundaki görüşler bu yöndeydi. Gel zaman git zaman Nişasta Bazlı Şekerler, Mısır Şurubu, ya da yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar konusu bugün hız kesmeden gündemdeki yerini koruyor. Sorun gerçekten büyük. Her şeyden önemlisi nişasta bazlı şekerlerin her kota artırımı o kadar pancar tarımının yok olması, pancar üreticisinin üretimden el çektirilmesi, yan sektörler olan ve hayvancılık sektörü için önem arz eden melas başta olmak üzere, ilaç sektöründen kozmetik sektörüne kadar bir çok sektörün daha da küçülmesi anlamına geliyor. Binlerce insanın işsiz kalması ise ayrı bir boyut.

Bugün NBŞ sektörü ülkemizdeki 5 NBŞ üretici firma ve lobiler vasıtasıyla pancar şekerine eşdeğer bir konuma getirilmeye çalışılsa da gerçekler halk nazarında artık biliniyor. Yani insanlarımız eskisine göre daha bilinçli hareket ediyor, sorguluyorlar. Bazı çevrelerce “Şeker, şekerdir. Pancar şekeri ya da mısır şekerinin metabolik etkileri açısından sağlık etkileri farklı değildir" açıklamalarının ise artık modası geçmiş durumda,inandırıcılığı yok.

Pancar şekerinin ülkemizde çok pahalı olduğunu iddia ederek halk nazarında sektörü kötülemeye kalkan NBŞ üreticileri aslında en büyük kötülüğü ürünlerini yüksek karlı oranlarla sattığı işletmelere yapıyor. Şöyle ki; AB'de daha önce yapılan reformlar sonrasında 2006'dan bu yana AB iç piyasa şeker üretim maliyetleri ve pazar fiyatları yüzde 15 düşmesine rağmen şekerli mamuller, alkolsüz içecek sanayi, çikolata, bal, şurup ve kek sektörü vb. sektörlerde kâr marjı yaklaşık olarak yüzde 8 ile yüzde 27 oranında arttı. (Kaynak: Albert Markusse CEO of SuikerUnıe - Cosun) Kümülatif olarak bu rakam yüzde 37'lere tekabül ediyor. Dolayısıyla bu sektörler AB içerisinde hâlâ daha fazla karın peşinde olduğu da aşikâr. İstenen ve gelinen vahim tablo açıkça ortada.

İşin en önemli sağlık boyutu ki, sağlık uzmanlarının geneline yakını bu konuda hemfikirler. NBŞ ile üretilen gıdalar başta obozite olmak üzere yüksek tansiyon, kalp ve daha sayamadığımız bir çok hastalığın sebebi olarak gösteriliyor. Bu ürünleri en çok tüketen ise çocuklarımız. Başta ABD olmak üzere bir çok dünya ülkesi de bunu kanıksamış durumda. Çünkü yapay ürünlerin tüketilmesi gelecekte yapay nesillerin çoğalması anlamına gelmektedir ki NBŞ, ülkelerin sağlık harcamalarının artmasında da önemli bir etken haline gelmiş durumda.

Küresel güçlerin ülkemize egemen kılmaya çalıştığı ürünlere karşı artık Milli Tarım Politikası'nın hayata geçirilmesi gerekmektedir. Burada öncelikle yapılması gereken, stratejik ürünlerin tespit edilerek koruma kapsamına alınmasıdır ki, milli olduğu kadar stratejik bir ürün olan pancar tarımının mutlak suretle teşvik kapsamına alınması gerekmektedir. Gerekmektedir ki, birkaç yıldır bacası tütmeye hasret Ağrı, Susurluk, Çarşamba, Alpullu gibi şeker fabrikaları pancarını şekere dönüştürebilsin, fabrikalar ortasına bomba atılmış, terkedilmiş şehir görüntüsünden sıyrılsın, işçinin, üreticinin, esnafın tekrar yüzü gülsün.

Son olarak, siz siz olun, çocuklarınıza gofret, çikolata, kek, kolalı içecek, v.s. alırken etiketlerinde glikoz şurubu, yapay tatlandırıcı, mısır şurubu gibi ibareleri gördüğünüzde bir kere değil, bin kez düşünün.


TARIMDAN HABER