Bor Şeker Fabrikası'nda yaşananları iki gündür yazıyoruz. Ülkenin şeker fabrikaları üzerinde nasıl bir operasyon çekildiğini belgeleriyle ortaya koyduk. Normalde kurumlarda sağlıklı işleyen bir süreç olsa ortaya çıkan bu 'skandal' karşısında gerekenler yapılırdı.

Ancak ne gariptir, 'gerekenleri yapmak' bir tarafa kamu vicdanını rahatsız eden gelişmelerle ilgili olarak ne ilgili kurumlardan ne de hükümetten konuyla ilgili bir açıklama dahi yapılmadı.

3 Mayıs'ta yayınlanan 'Hesap mı vereceğiz?' başlıklı köşe yazımızdaki eleştirilerimizden dolayı Özelleştirme İdaresi Başkanı Ahmet Aksu ertesi gün arayarak, bizimle nazik bir üslupla görüşmüştü.

Ancak gerek Bor Şeker Fabrikası ile ilgili olarak ortaya çıkan skandal devir işlemleri olsun gerekse diğer devredilmediği için büyük bir belirsizlik yaşanan Ilgın, Alpullu, Yozgat ve Burdur şeker fabrikalarıyla ilgili olsun yaptığımız haberlerden dolayı arayıp bilgi verme zahmetinde dahi bulunmadı.

Kendisi aramadığı gibi bizim telefonlarımıza da cevap vermedi.

Bunu neden önemsiyorum?

Çünkü 3 Mayıs'taki yazımızda ihale süreciyle ilgili genel eleştirilerde bulunmuştuk. Ancak en son yaptığımız haberlerde kamu vicdanını derinden rahatsız eden 'skandal devri' deşifre ettik. Onun için genel eleştirilerimizden dolayı aranıp bilgi verilirken, skandal devirle ilgili yaptığımız haberlerden dolayı aranıp bilgi verilmemesi sizce normal mi?

Bana göre hiç normal değil!

Bunu not düştükten sonra şu gerçeğin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Şeker fabrikaları gerçekten ülke ve kamu yararı gözetilerek özelleştirilmedi. Siyaset burada kesinlikle yanıltıldı. Bunu zamanla daha iyi anlayacağız. Ancak ne acıdır, derdimizi kimseye anlatamıyoruz.

Özelleştirme İdaresi, kötü bir kurgu ile hiçbir stratejiye dayanmadan bu fabrikaları alelacele elden çıkardı.

Olan bu!

Zaten Özelleştirme İdaresi Başkanı Ahmet Aksu'dan da kimse bunların hesabını sormuyor! Sormadığı için de özelleştirme ihalesi yapılan fabrikalarda keyfe keder bir süreç yönetiyor.

Düşünsenize devredilmeyen şeker fabrikalarında kampanya dönemi gelmesine rağmen üretimin ne zaman başlayacağını kimse bilmiyor.

Anlayacağınız durum bu kadar vahim!

Bir örnek daha vereyim ki özelleştirmelerdeki 'keyfiliğin ve hesap sorulamamanın' vahameti daha iyi anlaşılsın.

Ahmet Aksu, 2012 yılında hükümetin gündeminde olmamasına rağmen o dönem en itibarlı bürokratların katıldığı YÖNETDER'de Çaykur'un özelleştirilmesiyle ilgili yaptığı açıklamadan dolayı bütün Karadeniz ayağa kalkmıştı. Dönemin Başbakanı Erdoğan bile açıklamayı yalanlamak zorunda kalmıştı. Ancak aynı bugün olduğu gibi Aksu'dan yine kimse hesap sormamıştı.

Gelelim, Bor Şeker Fabrikası'nı hileli bir şekilde başka bir şirkete devreden Doğuş Gıda'nın Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Karakan ile yaptığım telefon görüşmesine.

Ortada kanunlara aykırı bir işlem olmasına rağmen Karakan, gayet sakin bir şekilde; 'mal bizim değil mi istediğimiz fiyata istediğimiz kişiye satarız' edasıyla, “aldık, sattık ne var bunda!" dedi.

Yine aynı sakinlikle fabrikayı aldıkları için 'şükretmemizi!' istedi.

Süreçteki kanunsuzluk bir tarafa asıl benim dikkatimi çeken de 'şükredin!' kelimesi oldu.

'Şükredelim' dese hadi yine anlayacağım ama patronluğundan olsa gerek benim nazarımda 80 milyon vatandaşa 'şükredin!' tavsiyesinde bulundu.

Bu keyfilik ve kanunsuz işlem karşısında asıl Karakan'ın kendisinin 'şükretmesi' gerekiyor. Yoksa başka bir ülkede iş adamı da olsan böyle hileli bir işleme kimse göz yummaz.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum, şeker fabrikalarına karşı bir operasyon çekiliyor ancak bu sefer kılıfına uyduramadılar!

İşte onun için Ahmet Aksu ne aradı ne de telefonumuza cevap verdi!