Soğan ve patatesi millete hibe etmek devletimizin nasıl aklına geldi?

Önce buradan başlayalım isterseniz.

Yaklaşık sekiz ay önce CHP milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer pandemiden ötürü kapalı olan turizm sektörü ve lokanta faaliyetlerinden dolayı üreticinin elinde kalan
patateslerin değerlendirmesi için bir çalışma başlatıyor.

Bu kapsamda;

26 Eylül 2020’de Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin yanıtlaması istemiyle bir bakanlığa bir soru yöneltiyor;

-Patates üreticinin ürününün değer bulması için TMO tarafından alım yapılması düşünülmektemidir?

Ömer Fethi Gürer’in sorusuna karşılık Bakanlığın 26 Eylül 2021 tarihli yanıtı şöyle oluyor;

-TMO genel müdürlüğünün halı hazırda patates alımıyla ilgili bir görevi yoktur.

Altı ay önce patates alımı TMO’nun görev tanımı içinde değilken, altı ay sonra Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra birden patates alımı TMO’nun görev tanımı içinde yerini alıyor.

Serbest piyasa koşullarında patates alımı bizim işimiz değil denilirken birden patates ile ilgili tarım politikası değişim gösteriyor.

Bu değişimin yaşanmasına ne sebep olmuş olabilir diye baktığımızda ise İstanbul Büyükşehir Belediyesinin süreci başlattığını görüyoruz.

Cumhurbaşkanlığının TMO patates alacak açıklamasından iki gün önce İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin üreticinin elinde kalan patatesleri alacağını açıklaması Ramazan ayı öncesi birden bire çarpan etkisi yaratıyor.

Yani İBB harekete geçince TMO patates alımı için harekete geçiyor.

Bizim buna elbette tarım politikası falan demiyoruz.

Vatandaş için faydalı olsa da olayın asıl değerlendirip incelenmesi gereken tarafı farklı.

Meclis dışından profesyoneller gelip bakanlık yapsın yönetsin derken, turizm acentesi olan turizm bakanı, özel hastaneleri olan sağlık bakanı, özel okulları olan eğitim bakanı ve son olarak Amerikalı bir tarım şirketinin Ortadoğu mümesilliğini yapan kişide tarım bakanı oldu.

Tarım bakanın bazı söylemlerine ve demeçlerine bakınca tarım politikalarımız hakkında geleceğe daha umutla bakamıyor insan.

27 Eylül 2018’de İzmir zeytincilik araştırma enstitüsünün zeytin yağı ve rekolte etkinliğine katılan tarım bakanımız; Yunan adalarına gidip Girit yağı alıp kahvaltıda yiyorum, diyebiliyor.

Aynı bakan, Afrin’den ülkemize zeytin yağı girdiği ortaya çıkınca, Ne var canım Afrin zeytini bizi mi çökertir, diyebiliyor.

Et fiyatları yükselince bakanımız; kırkına kadar kuzu kırkından sonra kuzunun yediğini yiyeceksin, diyetisyenlerde bunu öneriyor et yerine balık yiyelim ki fiyatlar düşsün, dedi.

Tüm bunlara bakınca İBB’nin aldığı bir karar ile patates ve soğan üreticisi için politika üretiliyorsa siz buna tarım politikası diyebilirmisiniz?

Tarımda ki yarınlarımızın bu kadrolar tarafından planlandığını düşününce karamsar olmamak mümkün değil.

Üreticisinin kaderi ve geleceği böyle sürmez, sürdürülemez.

Tarım, Dünya’nın yükselen değeri küresel şirketlerin yeni iş kolu olurken orta ölçekli çiftçimizin politikasızlıklar karşısında küçülmesini izlemenin adı politika olmamalı.

Küresel tarım yarışında geri kalıyoruz ve maalesef sindirilmesi daha kolay bir pazar haline geliyoruz.

Katma değer üretemediğimiz gibi mevcut kaynaklarımızda anlık kararlarla heba ediliyor.