Geçtiğimiz günlerde ilginç bir görüşme talebi geldi.

Görüşme talebinin kimden geldiğini duyunca şaşırabilirsiniz, çünkü ben de ilk planda biraz olsun garipsemiştim.

Neyse davete icabet ettim, atladım İstanbul'a gittim. Güzel bir mekanda oturduk, kuşkonmaz çorbası eşliğinde 'şekeri' konuştuk.

Aslında bu görüşmenin mimarı duayen gazeteci Meliha Okur. Buradan kendisine teşekkür ediyorum.

Fazla meraklandırmadan konuya geçeyim.

Meliha hanımla birlikte Cargill'in Türkiye'deki ikinci adamı Ediz Aksoy'la görüştük. Görüşme samimi bir ortamda geçti.

'Cargill' ve 'nişasta bazlı şekerlere' karşı duruşumu biliyorsunuz ancak bu görüşme benim açımdan iyi oldu. Çünkü cevabını aradığım bazı sorular vardı. En azından bu soruların cevabını doğrudan öğrenme fırsatı buldum.

Malumunuz hükümet şeker fabrikalarının satılmasını 'masumlaştırmak' için hiç beklenmedik bir anda nişasta bazlı şekerlerin kotasını yüzde 10'dan yüzde 5'e düşürmüştü. Hükümet, 16 yıllık iktidarı döneminde yüzde 10 NBŞ kotasını yeterli görmeyerek her yıl artırırken, biranda kotayı yarı yarıya düşürmesi ciddi bir çelişkiydi.

Aslında çelişkinin de ötesinde bir samimiyetsizlikti!

Zaten bu 'çelişkinin' ve 'samimiyetsizliğin' yansımalarını da önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Ancak benim için daha çelişkili olan Cargill ve Nişaşsta Üreticileri Derneği'nin (NÜD) buna sessiz kalmaları olmuştu.

Diğer yandan Cargill raporu! Malumunuz bu raporda özelleştirme sürecinde çok tartışılmıştı. Cargill böyle bir rapor hazırlamaya neden ihtiyaç duydu ve şeker sektörüyle ilgili hazırlanan bir 'rapor' kamuoyuna açıklanmaktan niye imtina edildi?

(Bildiğiniz üzere bu raporda, şeker pancarı günah keçisi ilan edilirken, şeker sektöründe de özelleştirme ısrarla savunulmuştu.)

İşte bundan sonraki süreci 'daha iyi okuyabilmem' için bu iki sorunun cevabı önemliydi.

Ediz bey de kendi açısından sorularımıza samimi bir şekilde cevap verdi. Burada bir hakkı teslim etmem gerekiyor. Ediz Bey, yazdığımız onca eleştirel habere karşılık bizimle görüşerek samimi bir şekilde sorularımıza cevap vermesi en azından 'yaşadığımız dönem' açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Ediz beyin sorularımıza verdiği cevapları kısaca özetleyecek olursak; şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle Cargill'in hiçbir alakasının olmadığını belirtti. O çok tartışılan raporu da 'kamunun' kendilerinden istediğini ve bu amaçla hazırladıklarını söyledi. Raporun özelleştirmenin hemen öncesinde hazırlanmasının ise kötü bir tesadüf olduğunu vurguladı. 'Kamunun' istediği bir raporu da kendilerinin açıklamasının doğru olmayacağı için kamuoyu ile paylaşmadıklarını kaydetti. 'Pancar' ve 'mısırın' bir kardeş olduğunu ve birini birine tercih etmelerinin söz konusu olmadığını, şeker sektörünü kesinlikle ele geçirmek gibi bir amaçlarının bulunmadığını söyledi. Sektördeki en önemli sorunun kayıtdışılık olduğunu ve bununla ortak mücadele edilmesi gerektiğini dile getirdi.

Ediz Bey, nişasta bazlı şeker kotasının yüzde 5'e düşürülmesine neden sessiz kaldıklarına yönelik sorumuza ise biraz üstü kapalı cevap verdi. Avrupa'da olduğu gibi Türkiye'de de sektörün serbestleşeceğini düşündüklerini, bundan dolayı da pek sorun etmediklerini anlatmaya çalıştı. Ediz beyin bu konudaki cevabı aslında bizim iddialarımızı da teyit etti.

Dediğim gibi bu görüşme benim açımdan çok faydalı oldu. En azından özelleştirme sonrası süreci daha iyi 'okuyabilmem' için bu görüşmenin büyük katkısı olacak. Bunu da zamanı ve yeri geldiğince anlatmaya çalışacağım.

Ama bu noktada şunu söylemem gerekiyor.

Hükümetin şeker fabrikalarını ani bir kararla satışa çıkarmasında Cargill'in doğrudan bir etkisi olmayabilir. Burada Ediz beye katılıyorum. Ancak o 'skandal raporla' ilgili yeni bir durum ortaya çıktı, onu da belirtmem gerekiyor.

Çünkü burada Cargill'i değil asıl 'kamu'yu sorgulamamız gerekiyormuş!

Neden diyecek olursanız;

'Kamu', sektörle ilgili Cargill'den rapor isterken, asıl taraf olan Pankobirlik'ten neden bir rapor istemedi? Dahası Şeker-İş Sendikası asli görevi olmamasına rağmen sektörün dünyada olduğu gibi yeniden yapılandırılmasıyla ilgili can alıcı raporlar hazırlamıştı. Cargill'den rapor isteyen 'Kamu' acaba bu can alıcı raporlara neden duyarsız kaldı?

İşte gerçekten 'ülke' ve 'millet' menfaatini savunuyorsak bu soruları iyi sorgulamamız gerekiyor.

Bunun yanında Ediz bey, mısır şekeri ile pancar şekerinin birbirinden bir farkının bulunmadığını ancak halka kendilerini tam anlatamamaktan yakındı. Pancar şekeri ile mısır şekerinin aynı olduğu konusunda Ediz beye katılmıyorum, ancak halka kendilerini anlatma konusunda bir önerim oldu.

O da; eğer Cargill gerçekten ürününe güveniyorsa yani insan sağlığı açısından pancar şekeri ile mısır şekerinin bir farkının olmadığını düşünüyorlarsa etiket konusuna öncülük etmeliler. Yani tükettiğimiz gıdaların etiketlerinde hangi şekerin kullanıldığı vatandaşın 'anlayabileceği' ve 'okuyabileceği' bir sadelikte yazılmalı.

Diğer yandan 'şeker pancarı ve mısır kardeşliğine' gelecek olursak; Cargill bu konuda da gerçekten samimi ise kotalar konusunda Avrupa'yı örnek gösterirken, aynı Avrupa'da şeker pancarını korumak için uygulanan politikaların da Türkiye'de savunuculuğunu yapması gerekiyor.

İşte bu iki konuda Cargill kendi 'kalıplarını' kırıp öncülük edebilirse, şekerdeki birçok tartışmada kendiliğinden ortadan kalkacaktır.