Nişasta bazlı şekerlerin kotasına kamuoyunun nasıl duyarlı olduğunu bir kez daha görmüş olduk.

5 Haziran’da Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikle nişasta bazlı şekerlerin kotası konusunda kafalar biraz karıştı ancak mevcut durumda kotalarda bir değişiklik söz konusu değil.

Yüzde 2.5 olarak uygulanmaya devam ediliyor.

Bu kafa karışıklığı da uygulamadaki yüzde 2.5 kotanın Cumhurbaşkanının yüzde 50 indirme hakkını kullandığı için değil, Şeker Kanunu’ndaki üst sınır olarak biliniyor olmasından kaynaklandı.

Yani Şeker Kanunu’nda nişasta bazlı şekerler için tanınan üst sınır yüzde 5 ancak Cumhurbaşkanının bu kotayı yüzde 50 indirme ve yükseltme hakkı bulunuyor.

Son iki yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan buradaki hakkını yüzde 50 indirme yönünde kullandığı için yüzde 2.5 olarak uygulanıyor. 

Yeri gelmişken Milli Gazete’nin bu konudaki hakkını bir kez daha teslim etmiş olalım. Malumunuz nişasta bazlı şekerlere, yıllarca kamuoyunun tepkisine rağmen yüzde 10 ile yüzde 15 arasında çok yüksek bir kota hakkı verilmişti. İşte bu yüksek kotanın yüzde 5’e düşürülmesinde Milli Gazete’nin 2018 yılında şeker fabrikalarının özelleştirme sürecinde yaptığı ‘Cargill Raporu’ haberinin önemli bir etkisi olmuştu.

Bu haber, fabrikaların özelleştirilmesini ciddi bir sıkıntıya sokarken, hükümet tersten bir hamle yaparak nişasta bazlı şekerlerin kotasını yüzde 10’dan yüzde 5’e düşürmüştü.

Bunu nereden biliyorum derseniz, o dönem Ak Parti’nin önde gelen bir ismi, özel bir görüşmemizde bunu açıkça itiraf etmişti. 

Şimdi gelelim asıl konumuza…

Şeker piyasası gerçekten hakkıyla denetleniyor mu?

Yani nişasta bazlı şekerlerin kotası yüzde 15’lerden yüzde 2.5’a kadar düşürüldü ancak gerçekten gıdalarda kullanılan nişasta bazlı şekerlerin miktarı da bu kadar düştü mü?

İşte burada kocaman bir soru işareti var.

Hem de öyle böyle değil!

Şunu da burada belirtmiş olalım, mevcut yapı ile isteseniz de gerçek bir denetim söz konusu olamaz.

Geçmişte Şeker Kurumu’nun birçok aksak yönü vardı ancak şeker piyasası mevcut durumdan daha denetlenebilir durumdaydı.

Şimdi ise böylesine stratejik bir sektörün denetim yetkisi Tarım ve Orman Bakanlığında Şeker Dairesi Başkanlığına devredildi.

Şeker Dairesi Başkanlığına da şeker piyasası ile hiçbir alakası olmayan geçmişte uzun yıllar belediye başkanlığı yapmış bir ismi atadılar. 

Böylesine önemli stratejik sektörde nasıl bir denetim sorununun yaşandığının daha iyi anlaşılması için başımdan geçen bir olayı anlatayım.

2018 yılında özelleştirilen bir şeker fabrikasında çiftçiye satılan küspenin dolum yerinde su katıldığına dair bir video görüntüsü elimize ulaşmıştı.

Araştırdık ve burada çiftçiyi aldatmaya yönelik hileli bir durum olduğunu teyit ettikten sonra bunun haberini yapmıştık. 

Vay sen misin bu haberi yapan!

Fabrika yönetimi bununla ilgili bir açıklama yapmak yerine, fabrikanın içine girerek gizlice görüntü almaktan ve ticari sır kapsamına giren bilgileri ifşa etmekten dolayı hakkımızda suç duyurusunda bulundular.

Konuyla ilgili savcılık takibatı devam ediyor ancak video görüntüsü ile küspede işlenen hileli durum açıkça ortada olmasına rağmen Şeker Dairesi deyim yerinde ise kılını bile kıpırdatmadı.

Hiçbir işlem yapmayı bırakın Şeker Dairesi de bizi suçlu çıkararak; neymiş, su basılarak satılan küspeyi alan çiftçi değilmiş tüccarmış, ben de tüccarın sözcülüğünü yapıyormuşum! 

Düşünebiliyor musunuz; Şeker Dairesi, özelleştirilen şeker fabrikasında özel döşenen boru tesisatı ile su basılarak ağırlaştırılan küspeyi değil de o küspeyi alan vatandaşı sorguluyor! 

Şimdi size soruyorum, video görüntüsü ile belgeli olan küspedeki hileli duruma bile müdahale edemeyen Şeker Dairesi, hangi fabrikada hangi üretimi denetleyebilecek?