Öncelikle yazıma Ankara'da YHT kazasında yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet yakınlarına başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum ayrıca yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar dilerim.

İhmal cinayetlerinde umarım sorumlular bu sefer hesap verir ve böylesi acıları, ihmalleri bir daha yaşamayız.

Siyasete dokunmadan tarım politikalarını teğet geçerek bir yazı yazmanız pek mümkün değil, kaldı ki sorunların tespitini ve çözüm üretecek kurumlar siyasi kurumlar olmaya devam ettiği sürece!

Geçtiğimiz hafta bu siyasi polemikler içerisinde Cumhurbaşkanı ''Çiftçiye traktör yetiştiremiyoruz'' diyerek tarım sektörüne dâhil bakış açısını muhalefet liderine karşı ortaya koydu.

Gerçekten de durum tam olarak bu mu?

Maalesef durum hiçte Cumhurbaşkanı'nın söylediği gibi değil.

Türkiye'de yıllara göre traktör satışları şöyle gerçekleşmiş;

2015 yılında 69.480

2016 yılında 71.296

2017 yılında 74.341

2018 yılında bu rakamın 2017'ye göre %32 pazar kaybederek 50.000 civarlarına gerilemesi bekleniyor. Ayrıca HP(Beygir) gücü bakımından da satışların 50-75 HP'ye doğru yoğunluk kazandığı gözlemlenmekte.

Kurda ki artışla doğru orantılı olarak, satışların bire bir etkilendiği traktör sektöründe 2019 yılında beklenti 50 bininde altında tahmin ediliyor.

Üstelik Türkiye, traktör pazarında Dünya'da dördüncü büyük pazarlardan biri.

Bu satışları tetikleyen en önemli nedenlerden birisi, miras yoluyla parçalanan arazilerin her birine traktör ihtiyacının doğması. Bugün köylerde her hane halkının kapısında bir traktör var hemen hemen.

Oysa Avrupa'da durum Türkiye'nin tam tersi.

Parçalı araziler birleştirilerek kooperatif mantığı ile binlerce dönüm arazi 3-5 traktörle işlene biliniyor. Üstelik sanıldığının aksine yerli ve milli olarakta %100 bize ait bir traktörde henüz üretemiyoruz. Motor, şanzıman, hidrolik vs olarak sektörde dışa bağımlılığımız halen devam etmekte.

Teknik bir takım açıklamalardan sonra şunu da belirtmekte fayda var ki Türkiye'de traktör satışları Ziraat Bankasının süspansiyonlu kredileri kapsamında değerlendirilerek kredilendiriliyor.

Bu satışlarda uygulanan faiz oranı yıllık %0,60 civarında. Her yılın Şubat ayında güncellenen süspansiyonlu kredi faiz oranları son üç yıldır sabit bir şekilde uygulanırken 2019 yılında güncellenmesi bekleniyor.

Yani bunca satışın unsurlarını dikkate aldığınızda çiftçi kazanmadığı halde düşük faizli bir borçlanma içerisine girerek geleceğini bir nebze bankalara ipotek etmiş durumda.

Her yıl ödenemeyen zirai kredilerde ciddi bir artış olurken kullanılan kredi için alınan iki kefilde göz önüne alındığında köylerde bankalara borcu olmayan çiftçi hemen hemen yok gibi.

Yani demem o ki bankalar üzerinden çiftçiye yetiştirilmeyen traktör satışları çiftçi çok kazandığından değil finans koşullarının kolaylığından.

Gidip köylü ile konuştuğunuzda çiftçinin ayağını yorganına göre uzatmadığını göreceksiniz ancak burada da temel sorun köylünün ürününü değerinde satamaması.

Sayın milletin hizmetkârları!

Köylü kredi borçları ile boğuşurken, sizden istenilen köylünün alın teri ile ürettiği ürünün hakkının verilmesi.

Peki, siz ne ile hava atıyorsunuz aziz millete: Köylüye şu kadar satış yapılarak, bu kadar borçlandırmanın havasını atıyorsunuz.