Şimdiye kadar sürekli olarak Gıdanın en önemli stratejik konulardan birisi olduğunu anlatmaya çalışmıştık.

Bazen savunma sanayinden bile önemli olduğunu ifade etmiştik.

Bir çok kez de “Silahsız savaşabiliriz, ama aç savaşamayız” demişizdir.

Dünya’nın Korona salgını ile yatıp kalktığı bu günler sanki şimdiye kadar söylediklerimizi kanıtlar bir ortam yaratmıştır.

Siz son dönemde ülkelerin askeri güçlerinin tartışıldığını gördünüz mü?

Artık basit bir maske, tulum, dezenfektan, ilaç, solunum cihazı ve sağlık sitemleri konuşulur oldu.

Ancak, eğitim sürecinden dolayı doktorlar hariç maske, tulum ve dezenfektan gibi sarf giderler sorunu kısa bir zamanda çözülebilecek niteliktedir. Sıralanan malzeme ve ekipmanları fabrikaların kapasitelerini arttırarak ya da yeni fabrika ya da hastaneler kurarak kısa zamanda karşılamak mümkündür. Avrupa Birliği’nin kurucu ülkelerinden İtalya salgından en olumsuz etkilenen ülkelerden birisi olarak öne çıkmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinden talep ettiği maske ve diğer sağlıkla ilgili talepleri karşılık bulmamış, dünyada ekonomileriyle öne çıkan ülkeler bu çağrıya sağır kalmışlardır. Ülke olarak bu hususta diğer ülkelere kıyasla oldukça iyi durumda olmamız bu süreci atlatmak için ülkemize büyük avantaj sağlamaktadır.

Peki ya gıda?

Eksikliğini yeni neslimizin hiç yaşamadığı, sofraya oturduklarında tarladan/çiftlikten soframıza gelene kadarki aşamalardan bihaber bolca tükettiğimiz bu gıdaların arzında bir sıkıntı yaşanması durumunda yaşanacakları bir dakikalığına gözlerimizi kapatıp düşünmeliyiz.

Bizde olmasa da dünyanın çeşitli ülkelerinde boş rafları ve yağmalanan marketleri haberlerden mutlaka görmüşüzdür.

Böylesi bir arz sıkıntısını yaşamak, parayla dahi çözülecek bir durum değildir. 

Pandeminin ilan edilmesiyle birlikte, Rusya buğday ihracatını durdurduğunu açıkladı. Özellikle gemi taşımacılığında yaşanan aksamalar nedeni ile dışarıdan temin ettiğimiz soya gibi önemli hammadde ürünlerinin temin edilmesinde sıkıntılar yaşanmaya başladı ve fiyatlar normalde olmadığı kadar bir anda büyük artışlar sergiledi. 

Yeterli stoğumuzun olmadığı durumlarda gıdanın arzının sağlanması da mümkün olmayabiliyor. Örneğin, dünyanın en zengin büyük ekonomileri onca zenginliğe rağmen paralarıyla bile maske tedarik edemediklerinden ciddi sıkıntılar yaşamadı mı?

Şöyle bir düşünelim, buğday üretmeyen ve bu ihtiyacını Rusya’dan temin eden bir ülke Rusya’nın ihracatı kapamasından sonra ne yapacak?   

Geleceğin en önemli silahları olarak gıda, su, tohum ve sağlık (ilaç/aşı, biyoteknoloji) başlıkları yakın gelecekte öne çıkacak en stratejik konuların başında geldiğini defalarca söylemiştik.

Salgının ortaya çıktığı ilk günlerde birçok ülkede market rafları boşalmıştır. Böylesi bir salgınla beraber birde kıtlığın yaşanmasının vereceği zararları tahmin etmek bile güçtür. Sağlıklı beslenme günümüzde aşısı ve ilacı olmayan bir hastalığa karşı en önemli silah olarak öne çıkmaktadır.

Bunu sağlamakta gıda temininin aksatılmadan sürekliliğinin sağlanması ile mümkündür. Burada bahsetmeden geçemeyeceğimiz bir hususta alanı olmadığı halde yazdıkları bilimsel olmayan bazı kitaplar ve televizyon programlarında yaptıkları açıklamalar ile insanların yanlış beslenmesine neden olanlar ülkemiz insanının bağışıklığının güçlü olmasını engellemektedir. Bu tür bilgi kirliliğinin önü caydırıcı yasal düzenlemelerle mutlaka kesilmelidir ki bu konuda bir çalışma olduğunu biliyoruz.

Gıdanın stratejik olması özellikle üretiminin zaman almasından dolayı daha büyük bir önem taşımaktadır.

Şöyle ki; maske açığınız varsa bile, üretim kapasitesini hızla arttırıp 3X8= 24 saat vardiya ile üretim miktarını arttırabiliriz. Ancak, gıda da böylesi hızlı bir aksiyon mümkün değildir. Yeterli buğdayımızın olmaması durumunda, ihracatçı ülkeler ihracatı durdurduğunda, yeni harman dönemine kadar buğday elde edilmesi söz konusu olmayacaktır. Buğday ekim zamanı geçti ise 2. harman dönemini beklememiz gerekecektir. Dolayısıyla, ülkemizin en az 2-yıllık asgari gıda stoğu yapmasının gelecekte karşılaşılabilecek böylesi ve daha kötü senaryolarla baş edebilmesi için büyük önem taşımaktadır. 

Şimdiye dek, maalesef tarım ve hayvancılığa stratejik açıdan gereken önem verilmedi.

Bunun sonucunda da bazı ürünlerde ithalatçı pozisyona düşmemiz ve ülkemizin bereketli topraklarında potansiyel üretimin ortaya konulamaması söz konusu olmuştur. Ancak, korona salgınından sonra, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Tarım ve Orman Bakanımızın tarımla ilgili söylemleri artık bu politikadan vaz geçileceğini göstermektedir.

Özellikle ekilmeyecek alan kalmayacak açıklaması büyük önem taşımaktadır.

Tarım ve Hayvancılıkla ilgili olarak değişik alanlarda tıpkı korona bilim kuruluna benzer, ancak gerçek uzmanlardan oluşan kurulların oluşturulması ve kısa, orta ve uzun vadeli politikaların oluşturulması gerekmektedir.

Cumhurbaşkanlığı Politikalar Kurullarında Tarımla ilgili yeni bir yapılanma yapılacak olması bu konuda önemli bir gelişmedir. 

Tarım ve hayvancılıkla ilgili politikaların belirlenmesinde ülkemiz gerçeklerinin ve bilimin esas alınması başarının temel anahtarı olacaktır. Son dönemlerde uygulanan seyahat kısıtlamalarında ve sokağa çıkma yasaklarında bitkisel ve hayvansal üretimin aksamaması için yapılan istisnai uygulamalar ülkemizin gelecekteki gıda arzının karşılanması bakımından doğru bir uygulamadır. 

Ancak, tarım ve hayvancılıkta başarının temel anahtarının bitkisel ve hayvansal üretimin birinci basamağındaki üretici ve yetiştiricilerin yaptıkları işin karşılığında hayatlarını idame ettirecekleri kazançtan geçtiği asla unutulmamalıdır.

Üretici ve yetiştiricilerimizin eğitimleri de büyük önem taşımaktadır. Gıda fiyatlarının düşürülmesi için girdi fiyatlarının düşürülmesi kadar, elde edilecek birim başı verimin arttırılması da bir o kadar önemlidir.

Dolayısıyla, üretici ve yetiştiricilerimizin bilimin ışığında birim başı verimi arttıracak eğitimlerle bilinçlendirilmeleri gerekmektedir. Dışarıdan daha pahalıya üretiyor olsak bile, dövizimizin ülkemizde kalması, işsizliğin azalmasına sağlayacağı katkı ve üretimden kaynaklanan katma değerin ülkemiz ekonomisine sağlayacağı faydalarda unutulmamalıdır.

Tarım ve Hayvancılıkta kendimize yeten bir ülke haline gelmemiz durumunda, dünya çapında koronaya benzer ya da daha başka nedenlerden kaynaklanacak çeşitli krizler sırasında dövizin tırmanması, gıda fiyatlarının uluslararası piyasada yükselmesi ya da gıda arzının aksaması durumlarında vatandaşımızın gıda temininin uygun fiyatlardan sürdürülmesi mümkün olacaktır.

Bu nedenle, bitkisel ve hayvansal üretimde dışa bağımlılığımızı minimum düzeye indirmek için ne gerekiyorsa yapmalıyız.

Tarım ve hayvancılık geleceğimizdir.

“Gıdaya hükmedenin dünyaya hükmedeceği” anlayışının pekiştiği bu günlerde, verimli topraklarımız ve mevcut potansiyelimizle hak ettiğimiz yere ulaşmak için, daha fazla gecikmeden kısa orta ve uzun vadeli ülkemiz tarım politikalarının belirlenmesi geleceğimiz açısından son derece önemlidir.