Açıklamanın devamında Konuk, “Ülkemizdeki ilk kooperatifin kuruluş tarihi ise 1863’tür. Ülkemiz kooperatifçiliği 156 yıllık bir tecrübeye, dünya kooperatifçiliği ise 2 asrı henüz bulmayan bir tecrübeye sahiptir. İktisadi sisteme kamu ve özel sektörden asırlar sonra dahil olmasına rağmen kooperatifler ve kooperatif işletmeler özellikle sermayesi ya da birikimi sınırlı olan ya da sermaye olarak koyabileceği emek ve üretimden başka bir şeyi olmayan kesimler için, dünyanın her tarafında ekonomik sistemde nefes alma imkanı tanımış, tek tek sisteme yön veremeyecek kitlelere bir araya gelerek sisteme etkin olarak dahil olma imkanı sağlamıştır.

Hangisini başlangıç olarak alırsanız alın, ister marangozları ister dokuma işçilerini kooperatifler oradan filizlenmiş tüm sektörler ve hayatın her alanına sürgün vermiştir. Toplu alımın avantajlarını kullanmak isteyenler tüketim kooperatifleri çatısı altında buluşmuş, zamanla tükettiklerini üretecek vizyonu sergilemiştir. Çocukları ucuz ve kaliteli eğitim alsın diye bir araya gelenler bugün sadece kendi çocuklarına değil, herkesin çocuğuna kaliteli ve ucuz eğitim imkânları sunmaktadır. Finansman zorluklarını bir araya gelip aşmak için kredi kooperatifi kuranlar bugün kooperatif bankaları vasıtasıyla herkese finansal zorluklarda yardımcı olmaktadır. Kooperatiflerin belki de en etkin olduğu sektör tarım sektörüdür” ifadeleri yer aldı. 

KOOPERATİFÇİLİK BİR SEÇENEK DEĞİL, MECBURİYETTİ

Pankobirlik üyesi kooperatifler ve benzeri birkaç kooperatif maalesef kooperatifçilikteki genel manzaramızın istisnasıdır” diyen Konuk, şunları kaydetti:  “Halbuki umumi manzaranın tam tersine olması, bizim gibi işletme ölçeğindeki zaaf nedeniyle üretim planlamasının yapılamadığı, çiftçinin pazarlık gücünün olmadığı, alırken de satarken de dezavantajlı olduğu, gelir bölüşümünde kaybedenin hep küçük üretici olduğu bir ülkede işlemeyen kooperatif düzeninin istisna olması gerekirdi.

Araştırmanın daha pek çok detayı var. Ancak üzerinde durmamız gereken çok önemli iki tane husus var. Birincisi bu araştırmanın sonuçlarına göre girdi temininde de ürün satışında da araştırmaya konu kooperatiflerimizin yeterli düzeyde olduğunu söylemek zor görünüyor. Üzerinde durmak zorunda olduğumuz ikinci ve belki de en önemli husus ise tarım sektöründeki işletme ölçeğimize bakıldığında bizim kooperatifçiliğe mecbur olduğumuzdur. Yani hem hayvan sayısına hem arazi büyüklüğüne bakıldığında tek tek yapılan üretimin ne alırken kazanmaya ne de satarken kazanmaya müsait bir manzara arz etmediğidir. Kooperatifçilik, ülkemize has meselelerin çözülebilmesi için bir seçenek değil mecburiyettir.”