Yaşadığımız ucuz döviz dönemi maalesef ülkemiz tarımına ciddi zararlar vermiştir. Zamanında bol bol ürettiğimiz tarımsal ürünleri dışarıda daha ucuz deyip sürekli ithal eden dönemin ekonomi kurmayları bilerek-bilmeyerek yerli üretimi sürdürülemez hale getirmişlerdir. Bunun sonucunda da anavatanı topraklarımız bazı ürünlerde bile önemli ölçüde dışa bağımlı hale gelinmiştir. Burada sorulması gereken bazı sorular olduğu kanaatindeyim. 

Soruları sıralayacak olursak;

-Ekonomimizi yönetenler cari açık veren bir ülke olmamıza rağmen, hiç mi bu döviz kurunun çeşitli nedenlerden dolayı artabileceğini hesap etmediler?

-Ülkemizde üretilen ürünlerin, dışarıdan daha pahalı olsa bile, ülkemiz ekonomisine yaratacağı katma değeri hesap edemediler mi? 

-Bugünlerde Sayın Tarım ve Orman Bakanımız Bekir Pakdemirli tarafından gündeme getirilen TKDK (Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu) tarafından organize edilen IPARD programı kapsamında yapılan desteklemeler ve buna benzer diğer desteklemelerle kurulan işletmelerin amaca hizmet etmediği hala anlaşılamadı mı?

-Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin, üretici tarafında sağlanacak sürdürülebilir karlılıktan geçtiği tespiti yapılamadı mı?

-Tarımsal üretim yapan çiftçilerin gerçek ihtiyaçlarının destek ve hibelerle işletme kurma, makine-teçhizat alma, hayvan temini vs. konularında olmayıp, ürettiğinden kazanç sağlamak olduğu analiz edilemedi mi? Herhangi bir iş kolunda girişimci üretiminden kazanç sağlıyorsa, zaten kendi yatırımını kendisi yapacaktır. Ancak, üretimden kazanç yoksa ve işletme hibeyle kurulmuş olsa bile, o işletmenin üretimini sürdürme ihtimali var mıdır?  

-Çiftçilerin üretimlerini daha doğru ve verimli yapabilmeleri için, eğitilmeleri gereği görülemedi mi? Bu konuda ilgili üniversitelerle işbirliği yapılarak önemli mesafeler kat edilebileceği hesap edilmedi mi?

- Genç çiftçi ve 300 koyun projeleri ne kadar başarılı diye değerlendirildi mi? Çeşitli şartları yerine getirenlere sıfırdan hayvan vermek yerine, belirli sayıda sağmal inek bakan ya da belirli sayıda anaç koyun veya keçi bakan aile işletmelerinde, aileden bayanlar öncelikli olmak üzere 1 kişiye devlet tarafından asgari ücret ve sigorta prim ödemeleri yapılsa daha faydalı olmaz mı? 

- Kırsal kesimde üretim faaliyetinde bulunan çiftçilerin üretimden çıkmaları durumunda ne iş yapacakları hiç mi düşünülmedi? Son dönemde artan işsizlik rakamlarında Tarım ve Hayvancılıkta yaşanan sıkıntıların önemli oranda etkin olduğu anlaşılmıyor mu?

- Gıda fiyatlarını düşürmenin gerçek ve kalıcı yolunun girdi maliyetlerini azaltmaktan ve yerli üretimi arttırmaktan geçtiği görülemiyor mu?

- Hepsinden önemlisi de dünyada artan insan nüfusuna karşın, azalan hayvan sayısı ve tarım alanlarının yakın gelecekte gıda temininde ciddi sıkıntılar doğuracağı ve gıdanın stratejik olarak silah gibi kullanılacağı görülemiyor mu? 2017 yılında cari fazlası olan dost ülke Katar’ın yaşadıklarını unuttuk mu? 

***

Bu sorulara daha başka sorular da eklenebilir. Asıl sıkıntı elde etmek için onca şehidimizin kanı ile sulanmış dünyadaki en bereketli topraklara ve iklim koşullarına sahip olmamıza rağmen, gıdada dışa bağımlılık yolunda hızla ilerlememizdir.  

İthalat dövizin ucuz olduğu dönemde yetiştiricinin sırtında sopa misali kullanıldı. Ancak, gelinen noktada o sopanın kırılmasına rağmen, üretici hala zararına üretime devam ettirilmek isteniyor. 

Ucuz et söylemiyle çok canlar yakıldı. Devletimiz üreticilerinde dahil olduğu halktan topladığı vergileri kullanarak, görev zararı maharetiyle kendi üreticisi ile enflasyonla mücadele etmek amacıyla haksız ve orantısız rekabete girişti. 

Asıl enflasyon yeterli üretim yapılamadığında hortlayacaktır.

10 Mayıs 2018’de 1 dolar 4,24 TL imiş, bugünse an itibariyle 6,13 TL. Artış %44,5 oranındadır.

Yani aynı malı bu yıl ithal ettiğimizde yaklaşık %44,5 daha pahalıya alacağız demektir.

Oysa, ülkemizde yeterli miktarda üretilecek bir malın tarladan veya çiftlikten sofraya kadarki yolculuğundaki maliyet artışı  %44’ten kesinlikle az olacaktır.  

Aslında dövizde yaşanan süreç ülkemiz Tarım ve Hayvancılığı adına fırsata çevrilebilecek bir durum arz etmektedir. 

Örneğin, geçmişte süt fiyatı Avrupa ve Amerika ile aynı düzeylerde iken, mevcut döviz kuru nedeniyle ülkemizde süt daha ucuz hale gelmiştir. Aynı durum diğer hayvansal ve bitkisel ürünler içinde söz konusudur. Bu durumda yapılması gereken, hızlı bir refleksle havza bazlı üretim planlaması yapılarak üretimi arttıracak önlemlerin alınması, yapılacak hesaplamalar ile çiftçinin makul kazancının gözetileceği bir fiyat politikasının geliştirilmesi gerekmektedir. Ürün kalite ve standartlarını da arttırarak yurt dışında son dönemlerde ortaya çıkan rekabetçi özelliğimizi de kullanarak ihracat da yapabiliriz.

IPARD gibi destekler yerine, fiyat dengesi açısından bazı ürünlerin sübvanse edilmesi, ürüne destek veya teşvik verilmesi, üreticilere gerçekten şeffaf ve üretimde kullanılması koşuluyla faizsiz kredi kullandırılması gibi bazı basit önlemlerle üretimin karlı hale getirilmesi ülkemizin geleceği ve bağımsızlığı açısından son derece önemlidir. 

Ülkemiz ithalatı gerçekten mücbir olmayan sebepler oluşmadan Tarım ve Hayvancılıkta asla düşünmemelidir. 

Örneğin karkas ya da löp et ithalatı kesinlikle sonlandırılmalıdır. 

Et açığını kapatmak maksadıyla, ülkemizde gerçek bir hayvan sayımından sonra (en uzun 1 yıl arayla tekrar koşuluyla), dönemlere göre et açığını kapatacak ve içerideki piyasa koşullarını olumsuz etkilemeyecek gümrük düzenlemeleriyle yeterli sayıda besi hayvanlarının dönemsel ithalatı planlanmalıdır. 

Ayrıca, bu açığında en kısa vadede azaltılmasına yönelik bilimsel yaklaşımlarla yeni politikalar geliştirilmelidir.

İthalat ülkemizin kazandığı dövizleri dışarıya aktarmak anlamına gelmektedir. İthalatın kazananları ithalatın yapıldığı ülke ve o ülkenin çiftçileri ile ithalatı yapan ve bunları iç piyasaya sunan azınlıktaki firmalardır. 

Oysaki yerli üretimden çok fazla sayıda vatandaşımız kazanç sağlamaktadır. Özellikle Tarım ve Hayvancılıkla ilgili üretebileceğimiz hiçbir şeyi dışarıdan almamak üzere milli politikaların işin ehli uzmanlarca oluşturulacak kurul ya da komisyonlarda tartışılarak geliştirilmesi ve Bakanlık tarafından da bu milli politikaların sürekli takibinin yapılması ülkemizin refahı, geleceği ve bağımsızlığı için son derece önemlidir.

Burada, başarılı olmak için bakan değişimleri ile birlikte milli politikaların da sil baştan değişmemesi gerektiğinin de altı çizilmelidir.