Özellikle son yıllarda yapılan ithalatlarla et açığımızın kapatılamayacağı, et fiyatlarının da ucuzlamayacağı net olarak görülmüş.

Aksine her ithalat furyasından sonra üreticilerimizin kar edememesi sonucu daralan iç üretim sonucunda et fiyatları daha da yükselmiştir.

Diğer önemli bir husus ise, günümüzde, konvansiyonel savaşlardan daha çok gıda savaşlarının yakın gelecekte daha çok konuşulacağı meselesidir.

En basit tanımlama ile “gıdaya, yani boğazdan geçenlere, hükmedenlerin dünyaya da hükmedeceği” gerçeği hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. 

Bu nedenle, ülkemiz açısından çeşitlilik olmasa da yeterlilik düzeyinde yeterli tarımsal ve hayvansal üretimimizi ülkemizin verimli topraklarında gerçekleştirmek adına ciddi bir planlama yapılması geleceğimiz açısından son derece önemlidir.  

Son dönemde ithalat yapılmaması hususunda alınan karar ülkemiz hayvancılığının gelişmesi açısından son derece yararlı olacaktır.

Bu politikadan asla vaz geçilmemesi orta ve uzun vadeli çıkarlarımız açısından son derece önemlidir.

Özellikle et ithalatı, yaratılan katma değerlerin ortadan kalkması, ülkemiz açısından önemli sakatat, deri ve benzeri yan ürünlerde ortaya çıkan açığın kapatılamaması sonucu piyasa talebinin karşılanamaması ve fiyatlarının anormal artması gibi olumsuz sonuçları tecrübe etmiş iken, yeniden et ithalatına kesinlikle izin verilmemelidir.

Ayrıca, kaliteli etin dünyada da ucuz olmadığı gerçeğini de unutmamamız gerekmektedir.

Ülke olarak, gerçekten zaruri olması durumunda ise, yapılması gereken sadece besilik hayvan materyaline izin verilmesidir, bu izin verilirken de, mutlaka ama mutlaka, içi piyasadaki reel üretim maliyetleri gözetilip, iç piyasada üretim yapan yetiştiriciyi zora sokmayacak bir gümrük vergisi hesap edilerek ve gerçek ihtiyacı aşmayacak sayıda dönemsel bazda besilik hayvanın ithalatına izin verilmelidir. 

Bundan daha da akılcısı yetiştiricilikle ilgili önemli Brusella ve Tüberküloz ile diğer bazı hastalıkların eradikasyonu programlarının başlatılması ve buzağılar/kuzular ölmesin kampanyasının devam ettirilerek buzağı ve kuzu kayıplarımızın azaltılmasının ve kullanma melezlemesinin bilinçli kullanımının sağlanmasıdır.

Bunları başardığımızda ve üreticilerimizin yüzlerini güldürdüğümüzde, yurt dışına et, süt ve ürünlerinin ihracatına başlanmaması için neden de kalmayacaktır. 

Günümüze değin yaptığımız hatalardan ders çıkaramazsak, yap boz oynamaya devam edeceğimiz net bir gerçektir.

Peki tekrar et ithal edersek ne olur?

- Yurt dışındaki yabancı üreticileri destekleyip, onlara kazandırmış oluruz.

- İthalatı azınlıktaki bir gruba para kazandırırken, üretimi yapan ve üretimle ilgili sektörlerden geçinen milyonlara zarar ettiririz. 

- Yap boz politikalarla canı yanan birçok yetiştiriciyi geri dönmemek üzere sektörün dışına iteriz.

- Üreticilerin kazanamamasından dolayı sektördeki ödeme dengelerinin bozulmasıyla çok sayıda iflaslarla karşılaşırız. 

- İstikrarsızlıktan dolayı, süt kazandırsa bile, yetiştiricinin elinde kalan erkek materyalden dolayı zarar eden işletmeler anaç hayvanlarını da kesime gönderdikleri için yakın gelecekte sütteki talebi karşılamayan arz daha da azalır. Sonuçta ülke olarak hem ette hem de sütte kaybederiz.

- Ülkemizde görülmeyen yeni hastalıkları ülkemize bu yolla sokabiliriz.

- Kısa vadede et fiyatlarını geriletsek bile, gelecekte et fiyatının daha da artmasına neden oluruz.

Özetle bugüne kadar sonuç alamadığımız ithalat politikalarından sıyrılıp, milli tarım ve hayvancılık politikalarının devreye sokularak, hayvancılık alanında da kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz. Etrafımız bunca düşmanla sarılı iken, bunu yapmamak stratejik anlamda en zayıf halkalarımızdan birisini kendi elimizle yaratmış olmaz mıyız?